Ankara'da siyaset karışık, dünyada mülteci sorunu… Açlık sınırı yüksek, kafalar kollar kesik…
Enerji koridorları için savaş, etnik kimlik oyunları, düşünce fukaralığı… “ben yaparım olur” hissiyatı…
Ve “Silahım olmuş kalemim” zamanlarında yükselen doğal dengesizlikler… Kalıpsal karabasanların esiri olmuşuz derken,
Geldik; Nihayet geldik… Ruhumuzu ve bedenimizi dünyevi duygulardan arındırıp kendi içimize dönüp, sorgulamayı, gerçek "aşk" a yakınlaşmayı umut ettiğimiz günlere… Uhrevi günlere… Ramazan ayına…
Huzur bulalım, huzur aşılanalım…kulaklarımıza ilahiler, kalbimize gönül ezgileri dolsun derken, Demez olaydık! Huzura da kendimize de dönmez olaydık!
Lakin bu müzik kirliliği meselesi var ya! Bu uhrevilik içinden de üzerimize üzerimize geliyor… Duyduğumuz müzik kirliliği ve sahte gösteriler ne bize ne de dinimize yakışıyor! Başta ilçe belediyelerinin düzenlediği organizasyonlar olmak üzere ve televizyon programlarındaki akortsuz, özensiz, düzensiz müzikler ve icralarla tüm ruhani amacımız derdest edilip eziyete dönüştürülüyor…
Orjinal fikirlerden uzak sözde Ramazan eğlencelerine eklenen iğreti icralar, hem bizim cebimizden çalınan parayı hem de ruhumuzdaki ışığı söndürüyor…Ayrıca, derin kültür mirasımıza duyduğumuz saygıdan hiç eser yok!
Biz ne zaman "gerçeği" "gerçekten" yaşamayı, hissetmeyi öğreneceğiz? Ne zaman gösterişten, gereksiz "protokol" etkinliklerinden ve kendimizi kandırmaktan vazgeçeceğiz! Niyetim, üç beş afilli cümle ile, oturduğum yerden ahkam kesmek değil elbet… Ancak ne yalan söyleyeyim, içim yanıyor...
Üç adımda bir, sözde Semazen'leri ‘çıstak' org sesleri eşliğinde gördüğümde 13. yy'dan bize bırakılan felsefenin heder olduğunu bilmekten utanıyorum, Pavyon ışıklarının altında, sesini burnuna tıkamış, yüzü asık eziyetli solistin söylediği İlahinin 'yöresel aksanlı' sözlerinin içinde "Miskin Yunus" u duyduğumda, biçare ruhumun dünyevi çığlığını duyuyorum…
Daha çok çalışın,bir Ramazan etkinliği en az bir yıl öncesinden hazırlanmayı,iyi tasarıyı, icrayı hak ediyor. Artık bu "sözde" etkinlik içeriklerine savrulan maddiyatı ve hem toplumsal hem de psikolojik zaiyatın görülmesini temenni ediyorum Yapmayın güzel dostlarım, Ey ahali! Yazıktır…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehtap Demir
Savrulan maddiyat, psikolojik zayiat
Ankara'da siyaset karışık, dünyada mülteci sorunu…
Açlık sınırı yüksek, kafalar kollar kesik…
Enerji koridorları için savaş, etnik kimlik oyunları, düşünce fukaralığı…
“ben yaparım olur” hissiyatı…
Ve “Silahım olmuş kalemim” zamanlarında yükselen doğal dengesizlikler…
Kalıpsal karabasanların esiri olmuşuz derken,
Geldik; Nihayet geldik…
Ruhumuzu ve bedenimizi dünyevi duygulardan arındırıp kendi içimize dönüp, sorgulamayı, gerçek "aşk" a yakınlaşmayı umut ettiğimiz günlere…
Uhrevi günlere… Ramazan ayına…
Huzur bulalım, huzur aşılanalım…kulaklarımıza ilahiler, kalbimize gönül ezgileri dolsun derken,
Demez olaydık! Huzura da kendimize de dönmez olaydık!
Lakin bu müzik kirliliği meselesi var ya! Bu uhrevilik içinden de üzerimize üzerimize geliyor…
Duyduğumuz müzik kirliliği ve sahte gösteriler ne bize ne de dinimize yakışıyor!
Başta ilçe belediyelerinin düzenlediği organizasyonlar olmak üzere ve televizyon programlarındaki akortsuz, özensiz, düzensiz müzikler ve icralarla tüm ruhani amacımız derdest edilip eziyete dönüştürülüyor…
Orjinal fikirlerden uzak sözde Ramazan eğlencelerine eklenen iğreti icralar, hem bizim cebimizden çalınan parayı hem de ruhumuzdaki ışığı söndürüyor…Ayrıca, derin kültür mirasımıza duyduğumuz saygıdan hiç eser yok!
Biz ne zaman "gerçeği" "gerçekten" yaşamayı, hissetmeyi öğreneceğiz? Ne zaman gösterişten, gereksiz "protokol" etkinliklerinden ve kendimizi kandırmaktan vazgeçeceğiz!
Niyetim, üç beş afilli cümle ile, oturduğum yerden ahkam kesmek değil elbet…
Ancak ne yalan söyleyeyim, içim yanıyor...
Üç adımda bir, sözde Semazen'leri ‘çıstak' org sesleri eşliğinde gördüğümde 13. yy'dan bize bırakılan felsefenin heder olduğunu bilmekten utanıyorum,
Pavyon ışıklarının altında, sesini burnuna tıkamış, yüzü asık eziyetli solistin söylediği İlahinin 'yöresel aksanlı' sözlerinin içinde "Miskin Yunus" u duyduğumda, biçare ruhumun dünyevi çığlığını duyuyorum…
Daha çok çalışın,bir Ramazan etkinliği en az bir yıl öncesinden hazırlanmayı,iyi tasarıyı, icrayı hak ediyor.
Artık bu "sözde" etkinlik içeriklerine savrulan maddiyatı ve hem toplumsal hem de psikolojik zaiyatın görülmesini temenni ediyorum
Yapmayın güzel dostlarım,
Ey ahali!
Yazıktır…