SON DAKİKA
Hava Durumu

28 Şubat’ın 'seküler mağdurları'

Yazının Giriş Tarihi: 01.03.2018 11:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.03.2018 11:39

Geçen akşam 20 yıllık bir dostumla, yıldönümü yaklaşan 28 Şubat darbesi üzerine sohbet ediyorduk. Alevi bir aileden gelen, seküler kimlikli doktor dostum daha önce hiç bahsetmediği bir konuyu açtı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde uzmanlığını tamamlamak üzereyken 28 Şubat gelir. O ve sol-seküler kimlikli bir grup arkadaşı üniversitede kalmak üzere akademik kadroya başvurmaya hazırlanmaktadırlar.

Fakat dönemin militan laikçilerinden Kemal Alemdaroğlu, Aralık 1997'de Demirel tarafından İstanbul Üniversitesi'ne rektör olarak atanır. Malum, o tarihte 28 Şubat muhtırası verilmiş, ordu-medya-yargı girişimiyle hükümet devrilmiştir. Alemdaroğlu da dindarları üniversiteden atmaya, yeni gelecekleri de sokmamaya kararlıdır. Kendince kökten bir çözüm bulur ve akademik kadro alımını tamamen kapatır. Dört yıl boyunca, kendi yakın çevresinden çok az sayıda insan dışında kimseyi almaz.

Böylece dindarları dışarıda tutar ama 28 Şubat'ta en azından sessiz kalarak darbeyi zımnen desteklemiş olan seküler kimlikli birçok kişiyi de mağdur etmiş olur. Sözünü ettiğim dostum ve çevresindeki arkadaşları çeşitli şehirlerdeki hastanelere dağılarak görevlerine devam etmek zorunda kalırlar. Kimisi de özel hastanelere gider. Böylece Türkiye tıp dünyası, bugün pek çoğu profesörlüğü hak etmiş olacak akademik kadrolardan ve bugüne kadar yapmış olacakları pek çok akademik çalışmadan yoksun kalmış olur.

***

Elbette bu örnekte yaşanan mağduriyetler, 28 Şubat'ta dindarların bir bütün olarak yaşadıkları yanında devede kulak bile değil. Bir toplumsal kesimi (ki ülkenin ezici büyük çoğunluğunu oluşturuyor) topyekün etiketleyip ezerek tekrar merkezin dışına itmekle karşılaştırılacak şeyler de değil. Ama işte darbeler böyledir. Bir kez harekete geçip başarılı olduğunda sadece hedef gördüklerini değil, onu destekleyenleri bile, dolaylı da olsa mağdur eder (Bu arada dostumun hakkına girmiş olmayayım. 28 Şubat'a o gün de, bugün de netçe karşı çıkanlardandır). Mesela, başbakanın verdiği rakamla, 28 Şubat'ın ülkeye olan 390 milyar dolarlık maliyetinden seküler kesimler de etkilenmemiş midir? Sonuçta bu maliyeti ülkecek hep beraber ödemedik mi? Demem o ki “Şu darbe iyi, bu darbe kötü” zihniyetinden artık kurtulmanın vakti çoktan geldi. Darbeler, “son tahlilde” hepimize zarar veriyor.

***

Fakat belli bir kesim var ki bunlar darbelerden etkilenmedikleri gibi sonucunda kazançlı da çıkıyor. Hortumlanan bankaların kasalarındaki paralar, “ballı ihaleler” hep bunların cebine akıyor ve bir “yan ürün” olarak da toplumsal/kültürel iktidarları perçinleniyor. Bu kesimin mensupları, özellikle de medyadaki sözcüleri, geçmişte yaptıklarından en ufak pişmanlık duymadıkları gibi bugün de yeni darbelere zemin hazırlamak için birebir aynı yöntemleri kullanmaktan hiç çekinmiyorlar.

Son haftalarda bu kesimin medyasında yürütülen propagandaya bakan herkes bunu rahatça görebilir. Bir din adamının 5-6 sene önce dile getirdiği bazı sözler (asansörde halvet) bir anda bu medyada ısıtılıp servis ediliyor ve köpürtülüyor. Özkök'ünden Altaylı'sına kadar, 28 Şubat medyasının başat aktörleri, sözleşmiş gibi günlerce aynı konuda yazıyor. Çocuk istismarı gibi hassas bir konu gündeme geliyor; sanki bu istismarın tek suçlusu dindarlarmış gibi aynı vaveyla kopuyor.

Bir TV kanalında, meczubun biri “sivilleri öldürmek”le ilgili bir laf ediyor. Kanala kapatma cezası veriliyor, adama 4,5 yıl hapis istemiyle dava açılıyor, AK Parti sözcüsü Mahir Ünal dâhil pek çok yetkili gerekli açıklamaları yapıyor. Ama aynı mekanizma bunları görmeyip yine dindarlara saldırı aracı olarak kullanmaya devam ediyor. 28 Şubat'ta oynadıkları tiyatroların malzemesi olan Müslüm Gündüz'ü bile, bir yerlerde sakladıkları sandıklardan bulup çıkarıyor ve naftalin kokuları arasında medyaya servis ediyorlar.

Bu kesim nasıl bu kadar pervasızca 20 sene önceki yöntemleri, hatta aktörleri aynen piyasaya sürebiliyor? Çünkü 20 sene önce yaptıklarının hesabını vermediler. Şükür ki bugün 28 Şubat'ın asker aktörleri yargılanıyor (15 Temmuz'da yenilmeseler hakkıyla bir yargılama olacağını da hiç sanmıyorum). Ama o 390 milyar dolarla kasalarını tıka basa dolduranlar, gazeteleri, TV'leri aracılığıyla kamuoyunu darbeye razı hale getirenlere hiçbir şey yapılmıyor. Onlar da hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyor, hatta bugün aynı tezgâhı kurmaktan da çekinmiyorlar. Medyacısı, siyasetçisi, işadamı vs ile darbelerin sivil hazırlayıcılarına dokunulmadıkça da çekinmeyecekler. Gözümüzün içine baka baka darbe çağrıcılığına devam edecekler.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.