Arkakan ile ilgili zaman zaman vuku bulan zulümlere son dönemde yenileri eklendi ve bugün itibari ile evlerini barklarını bırakarak yoksul Bangladeş'e sığınan Arakan Müslümanlarının sayısı 73 bine ulaşmış durumda.
Son yıllarda her Ramazan ve Kurban Bayramında gündeme gelen Myanmar'daki Arakan Müslümanları diğer dönemlerde sanki tüm acıları dinmiş, güvenlik ve refaha kavuşmuşlar gibi birden bire çekiliyorlar haber bültenlerinden. Dolayısıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bir “farkındalık” sorunu yaşıyor olduğumuzu ve ancak bizlere sunulan gündemler kadar dertlendiğimizi söylemek mümkün. Oysa Hz. Ali (K.V) “Bir zulmü engelleyemiyorsanız bile, en azından onu herkese duyurun.” buyuruyor. Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın zamanda Arakan meselesini gündeme getirerek sonrasında gösterdiği çabalar ses getirince İngiliz Guardian Gazetesi ve CNN gibi birçok kanal Arakan'da yaşananlara kayıtsız kalamadı. İnşallah, bu vahşetin baş müsebbibi Myanmar Hükümeti için de –pek ümitli olmasam da- ciddi yaptırımlar gelir. Myanmar'ın başında Nobel Barış ödüllü Ang San Su Çi adında bir kadının bulunuyor olması hem durumun ironikliğini hem de Batı'nın olaylara bakışındaki ikiyüzlülüğü bir kez daha gözler önüne seriyor.
Arakan'daki Rohinga Müslümanları'nın tarihi geçmişini araştırırken, daha 2009 yılında Patani'yi anlatan bir belgesel yapmak üzere girişimlerde bulunan ve bu sırada Arakan Müslümanlarına uygulanan sistematik zulmü fark eden Yrd. Doç. Dr. Ekrem Saltık'ın “Kendi Vatanında Mülteci; Arakan'ın Gözyaşları” isimli makalesini buldum. Ekrem Saltık'ın Yedikıta Dergisi'nin Ağustos 2015'de yayınlanan bu kapak dosyasından oldukça istifade ettim. Yaptığımız görüşmede Saltık, “Uzak coğrafyalardaki yitik ve sahipsiz halkların sesini duyurabilmek için uzun yıllardır TRT dâhil birçok kapıyı çaldıysam da maalesef bir farkındalık uyandıramamıştım. Ama sahaya dair araştırmalarım sırasında görüp öğrendiklerimin ağır sorumluluğuyla en azından konuyu teferruatlı bir şekilde anlatmaya çalıştığım bir makale yazarak, oralarda yaşanan vahşeti dillendirmeye çalıştım.” dedi.
Arakan Müslümanları, nüfusunun büyük bölümü Budist olan Myanmar'da Bangladeş'ten göç etmiş bir halk olarak görülüyorsa da, aslında daha 8. yüzyılda bölgeye ticaret için seyahat eden Arap Müslümanlar aracılığı ile İslamiyet ile tanışıyorlar. 15. Yüzyılda (1430) bölgeye hâkim olan MRAUK-u Hanedanı'nın kurucusu Narameikla'nın (Süleyman Şah) İslamiyeti seçmesinden sonra bölge iki asır boyunca Müslümanlarca yönetiliyor. Arakan Sultanlığı paralarının üzerinde Kelime-i Şehadet motifinin işlendiği bu dönemde Güney Asya'nın bu egzotik ülkesinin yaklaşık 350 yıl boyunca İslam Medeniyetinin bir parçası olarak kaldığı bir istikrar yaşanıyor. Sonraki dönemde, Konbaung Hanedanı'nın Burma'yı tek krallık etrafında birleştirmesini takiben Budistlerin 1784'te bölgeyi işgal etmesi ve ardından başlayan İngiliz hâkimiyetiyle Konbaung Hanedanı tarih sahnesinden siliniyor. Burma'nın yaklaşık bir asır sonra, 1889'da İngiliz yönetimindeki Hindistan'a bağlanacağı süreçte bölgedeki Müslümanlar Budistlerden çok eziyet gördükleri için İngilizlerin yanında savaşıyorlar. Müslümanların bu tercihi yaklaşıl yarım yarım asır sonra Burma Hindistan'dan ayrıldığında (1937) bir
hesaplaşma sebebi olarak geri dönerek 1938'de 500 binden fazla kişinin bölgeyi terk etmek zorunda kaldığı bir zulüm çağının da başlangıcı oluyor.
İkinci Dünya Savaşı başladığında Arakan'a girerek o sıralarda bölgenin en büyük şehri olan Minbya'ya saldıran Budist Rakhinler silahsız ve savunmasız haldeki Arakan Müslümanları hedef alıyorlar. Bu vahşi katliam günlerinde canını kurtarmak için ormanlık alanlara kaçan ya da nehirlere atlayanlar bile takip edilerek yaklaşık 200 bin sivil Müslüman yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden katlediyor. İngilizler savaşın kendi lehlerine dönmesine rağmen 1948 yılında bölgeden çekilip Burma'nın bağımsızlığını tanımalarıyla Rohingyalıların kendi geleceğini belirleme hakkına sahip oldukları bir self-determinasyon dönemi başlıyor. Arakan'ın kuzeyinde bulunan Mayu sınır hattında mahalli yetkilerle kısa bir süre bağımsızlık yaşayan Rohingya Müslümanlarının kısmi huzuru 1962'deki askeri darbeyle sona eriyor. Burma'daki Müslümanların etnik bir temizliğe maruz kaldığı bu dönemde, 1 milyondan fazla Müslüman bölgeyi terketmek zorunda kalıyor ve yaklaşık 20 bin Müslüman katlediliyor. Arakanlı Müslümanlara uygulanan sistematik zulüm 90'lı yıllar boyunca devam edip 2012 yılına gelindiğinde dünyanın gözleri önünde gerçekleşen tecavüzler ve Hac vazifesini yerine getirmek için yola çıkan Hacı adaylarının katledildiği yeni bir vahşet yaşanıyor. Naf nehrinin çok zaman ölümden kaçanlara mezar olduğu bu dönemde komşu ülke Bangladeş'e kabul edilmeyerek mutlak ölümle yüzleşecek olan Rohingya Müslümanları kendi kaderlerine ter ediliyor.
Bu tarihsel perspektifle baktığımız zaman tek suçları Müslüman olmak olan Rohingya Müslümanları süreklilik arz eden bir ısrarla etnik temizliğe maruz bırakılıyor.
BM Raporlarına göre -ki en sonuncusu bildiğim kadarı ile 12 aylık bir çalışmadan sonra Şubat 2017'de yayınlanıyor- Rohingya Müslümanları dünya'nın en çok eziyet gören halklarından birisi. Vatandaşlık hakları olmadığı gibi serbestçe seyahat edemiyor ve izin almadan evlenemiyorlar. Eğitim ve sağlık gibi temel insan haklarının göstergesi olan hizmetlerden bile eşit bir şekilde yararlanamıyorlar.
Myanmar'daki Rohingya Müslümanlarının durumu ne kadar devam eder bilemeyiz. Ancak, bize Hicaz Demiryolları için yardım bile yapmış olan bu çilekeş halkın sesini duyurmak bizim en temel görevlerimizden birisi.
Enformasyon çağının doruk noktasını yaşadığımız bu dönemde, ciddi anlamda konuyu gündemde tutmak için – sadece Ramazan ve Kurban bayramı dönemlerinde değil- faaliyetler yapmalı, Arakan Müslümanlarının seslerini dünyaya duyurmalıyız.
Farkındalık oluşturmanın yanı sıra, meselenin çözümüne ilişkin somut adımlar atılmasını sağlamak için de aktif rol oynamalıyız.
Dünya'nın en zengin ülkeleri Müslüman ülkeleri olduğu gibi yine dünyanın en fakir halkları da Müslümanlar, bu da farklı bir ironik durum malesef.
Bu tür meselelerin çözüm bulması için ‘'farkındalık'' ile birlikte ‘'birlik'' olmak zorundayız. Mesafe olarak bize Suriye kadar yakın olmasa da, bu mazlum insanların kalpleri de bizimle birlikte atıyor. Bunu Sultan 2. Abdülhamid'in Hicaz Demiryolu için başlattığı seferberliğe
Burmalı Müslümanların dönemin tüm imkânsızlıklarına rağmen verdikleri destekte görmek mümkün.
İslam âlemindeki fitnenin ortadan kalkması ve İslam coğrafyasının kendi mazlumlarına destek olması elzemdir. Zira İslam düşmanları nifak sokarak birbirimizden uzaklaştırdığı her parçamız üzerinde güçleri yettiği ölçüde baskı ve zulüm tesis etme gayreti içerisinde. Bunlara fırsat verip vermemek de bize kalmış.
Yorum Ekle
Yorumlar
7 Haziran Seçimlerinden Çıkan Mesajlar/ Dersler
17.06.2015 14:14
Seçim sonuçları ile seçmenin öncelikli hedefi ‘mesaj' vermek idi.
Genel mesajlar ve partilere özel mesajlar diye ayrılabilir bunlar.Öncelikle genel mesajlara bakalım;
Seçmenin bir kısmı % 10 seçim barajına tepki olarak HDP'ye oy verdi. Çoğunluğunu Kürt seçmenlerden oluşmakla birlikte, demokr
7 Haziran Milletvekili Genel Seçimleriyle oluşan Meclis aritmetiği hiçbir partinin tek başına hükümet kurmasına izin vermedi. Öncelikle bir koalisyon hükümeti kurulması için bir süreç işleyecek; kurulamaz ise tekrar seçime gidilecek. Teamüllere göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk önce
7 Haziran seçimleri, tek başına iktidar çıkmasına yetmediği gibi muhalefet partilerinin kendi aralarında bir koalisyon kurmalarına da imkan vermiyor.
Hal böyle olunca; geriye ya Ak Parti-CHP ya da Ak Parti- MHP koalisyon ihtimali kalıyor. CHP her düzeyde koalisyon kurmak için bir irade ortaya koyup
7 Haziran Seçimleri sonrasında hiçbir partinin tek başına hükümet kuramayacağının görüldü. Görülen bir diğer gerçek de muhaliflerin çok istediği CHP-MHP koalisyonunun da kurulmasının pek mümkün olmadığı idi. Çünkü CHP-MHP koalisyonu HDP olmadan kurulamıyor ve HDP ile isminin yanyana yazılması da MHP
Bugün ya da yarın Ak Parti ile CHP arasında bir koalisyon hükümeti kurulup
kurulmayacağı belli olacak.
Özellikle, Ak Parti tabanına bakılacak olursa, bu iki parti arasında koalisyon
istenmiyor. Hatta bir çoğu koalisyon yerine ‘tekrar' seçim istiyor.
Tekrar seçim olursa, Ak Parti'nin tek ba
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Hür Haber
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hilmi Daşdemir
Arakan’daki vahşet nasıl son bulur?
Arkakan ile ilgili zaman zaman vuku bulan zulümlere son dönemde yenileri eklendi ve bugün itibari ile evlerini barklarını bırakarak yoksul Bangladeş'e sığınan Arakan Müslümanlarının sayısı 73 bine ulaşmış durumda.
Son yıllarda her Ramazan ve Kurban Bayramında gündeme gelen Myanmar'daki Arakan Müslümanları diğer dönemlerde sanki tüm acıları dinmiş, güvenlik ve refaha kavuşmuşlar gibi birden bire çekiliyorlar haber bültenlerinden. Dolayısıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bir “farkındalık” sorunu yaşıyor olduğumuzu ve ancak bizlere sunulan gündemler kadar dertlendiğimizi söylemek mümkün. Oysa Hz. Ali (K.V) “Bir zulmü engelleyemiyorsanız bile, en azından onu herkese duyurun.” buyuruyor. Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın zamanda Arakan meselesini gündeme getirerek sonrasında gösterdiği çabalar ses getirince İngiliz Guardian Gazetesi ve CNN gibi birçok kanal Arakan'da yaşananlara kayıtsız kalamadı. İnşallah, bu vahşetin baş müsebbibi Myanmar Hükümeti için de –pek ümitli olmasam da- ciddi yaptırımlar gelir. Myanmar'ın başında Nobel Barış ödüllü Ang San Su Çi adında bir kadının bulunuyor olması hem durumun ironikliğini hem de Batı'nın olaylara bakışındaki ikiyüzlülüğü bir kez daha gözler önüne seriyor.
Arakan'daki Rohinga Müslümanları'nın tarihi geçmişini araştırırken, daha 2009 yılında Patani'yi anlatan bir belgesel yapmak üzere girişimlerde bulunan ve bu sırada Arakan Müslümanlarına uygulanan sistematik zulmü fark eden Yrd. Doç. Dr. Ekrem Saltık'ın “Kendi Vatanında Mülteci; Arakan'ın Gözyaşları” isimli makalesini buldum. Ekrem Saltık'ın Yedikıta Dergisi'nin Ağustos 2015'de yayınlanan bu kapak dosyasından oldukça istifade ettim. Yaptığımız görüşmede Saltık, “Uzak coğrafyalardaki yitik ve sahipsiz halkların sesini duyurabilmek için uzun yıllardır TRT dâhil birçok kapıyı çaldıysam da maalesef bir farkındalık uyandıramamıştım. Ama sahaya dair araştırmalarım sırasında görüp öğrendiklerimin ağır sorumluluğuyla en azından konuyu teferruatlı bir şekilde anlatmaya çalıştığım bir makale yazarak, oralarda yaşanan vahşeti dillendirmeye çalıştım.” dedi.
Arakan Müslümanları, nüfusunun büyük bölümü Budist olan Myanmar'da Bangladeş'ten göç etmiş bir halk olarak görülüyorsa da, aslında daha 8. yüzyılda bölgeye ticaret için seyahat eden Arap Müslümanlar aracılığı ile İslamiyet ile tanışıyorlar. 15. Yüzyılda (1430) bölgeye hâkim olan MRAUK-u Hanedanı'nın kurucusu Narameikla'nın (Süleyman Şah) İslamiyeti seçmesinden sonra bölge iki asır boyunca Müslümanlarca yönetiliyor. Arakan Sultanlığı paralarının üzerinde Kelime-i Şehadet motifinin işlendiği bu dönemde Güney Asya'nın bu egzotik ülkesinin yaklaşık 350 yıl boyunca İslam Medeniyetinin bir parçası olarak kaldığı bir istikrar yaşanıyor. Sonraki dönemde, Konbaung Hanedanı'nın Burma'yı tek krallık etrafında birleştirmesini takiben Budistlerin 1784'te bölgeyi işgal etmesi ve ardından başlayan İngiliz hâkimiyetiyle Konbaung Hanedanı tarih sahnesinden siliniyor. Burma'nın yaklaşık bir asır sonra, 1889'da İngiliz yönetimindeki Hindistan'a bağlanacağı süreçte bölgedeki Müslümanlar Budistlerden çok eziyet gördükleri için İngilizlerin yanında savaşıyorlar. Müslümanların bu tercihi yaklaşıl yarım yarım asır sonra Burma Hindistan'dan ayrıldığında (1937) bir
hesaplaşma sebebi olarak geri dönerek 1938'de 500 binden fazla kişinin bölgeyi terk etmek zorunda kaldığı bir zulüm çağının da başlangıcı oluyor.
İkinci Dünya Savaşı başladığında Arakan'a girerek o sıralarda bölgenin en büyük şehri olan Minbya'ya saldıran Budist Rakhinler silahsız ve savunmasız haldeki Arakan Müslümanları hedef alıyorlar. Bu vahşi katliam günlerinde canını kurtarmak için ormanlık alanlara kaçan ya da nehirlere atlayanlar bile takip edilerek yaklaşık 200 bin sivil Müslüman yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden katlediyor. İngilizler savaşın kendi lehlerine dönmesine rağmen 1948 yılında bölgeden çekilip Burma'nın bağımsızlığını tanımalarıyla Rohingyalıların kendi geleceğini belirleme hakkına sahip oldukları bir self-determinasyon dönemi başlıyor. Arakan'ın kuzeyinde bulunan Mayu sınır hattında mahalli yetkilerle kısa bir süre bağımsızlık yaşayan Rohingya Müslümanlarının kısmi huzuru 1962'deki askeri darbeyle sona eriyor. Burma'daki Müslümanların etnik bir temizliğe maruz kaldığı bu dönemde, 1 milyondan fazla Müslüman bölgeyi terketmek zorunda kalıyor ve yaklaşık 20 bin Müslüman katlediliyor. Arakanlı Müslümanlara uygulanan sistematik zulüm 90'lı yıllar boyunca devam edip 2012 yılına gelindiğinde dünyanın gözleri önünde gerçekleşen tecavüzler ve Hac vazifesini yerine getirmek için yola çıkan Hacı adaylarının katledildiği yeni bir vahşet yaşanıyor. Naf nehrinin çok zaman ölümden kaçanlara mezar olduğu bu dönemde komşu ülke Bangladeş'e kabul edilmeyerek mutlak ölümle yüzleşecek olan Rohingya Müslümanları kendi kaderlerine ter ediliyor.
Bu tarihsel perspektifle baktığımız zaman tek suçları Müslüman olmak olan Rohingya Müslümanları süreklilik arz eden bir ısrarla etnik temizliğe maruz bırakılıyor.
BM Raporlarına göre -ki en sonuncusu bildiğim kadarı ile 12 aylık bir çalışmadan sonra Şubat 2017'de yayınlanıyor- Rohingya Müslümanları dünya'nın en çok eziyet gören halklarından birisi. Vatandaşlık hakları olmadığı gibi serbestçe seyahat edemiyor ve izin almadan evlenemiyorlar. Eğitim ve sağlık gibi temel insan haklarının göstergesi olan hizmetlerden bile eşit bir şekilde yararlanamıyorlar.
Myanmar'daki Rohingya Müslümanlarının durumu ne kadar devam eder bilemeyiz. Ancak, bize Hicaz Demiryolları için yardım bile yapmış olan bu çilekeş halkın sesini duyurmak bizim en temel görevlerimizden birisi.
Enformasyon çağının doruk noktasını yaşadığımız bu dönemde, ciddi anlamda konuyu gündemde tutmak için – sadece Ramazan ve Kurban bayramı dönemlerinde değil- faaliyetler yapmalı, Arakan Müslümanlarının seslerini dünyaya duyurmalıyız.
Farkındalık oluşturmanın yanı sıra, meselenin çözümüne ilişkin somut adımlar atılmasını sağlamak için de aktif rol oynamalıyız.
Dünya'nın en zengin ülkeleri Müslüman ülkeleri olduğu gibi yine dünyanın en fakir halkları da Müslümanlar, bu da farklı bir ironik durum malesef.
Bu tür meselelerin çözüm bulması için ‘'farkındalık'' ile birlikte ‘'birlik'' olmak zorundayız. Mesafe olarak bize Suriye kadar yakın olmasa da, bu mazlum insanların kalpleri de bizimle birlikte atıyor. Bunu Sultan 2. Abdülhamid'in Hicaz Demiryolu için başlattığı seferberliğe
Burmalı Müslümanların dönemin tüm imkânsızlıklarına rağmen verdikleri destekte görmek mümkün.
İslam âlemindeki fitnenin ortadan kalkması ve İslam coğrafyasının kendi mazlumlarına destek olması elzemdir. Zira İslam düşmanları nifak sokarak birbirimizden uzaklaştırdığı her parçamız üzerinde güçleri yettiği ölçüde baskı ve zulüm tesis etme gayreti içerisinde. Bunlara fırsat verip vermemek de bize kalmış.
7 Haziran Seçimlerinden Çıkan Mesajlar/ Dersler
17.06.2015 14:14Seçim sonuçları ile seçmenin öncelikli hedefi ‘mesaj' vermek idi. Genel mesajlar ve partilere özel mesajlar diye ayrılabilir bunlar.Öncelikle genel mesajlara bakalım; Seçmenin bir kısmı % 10 seçim barajına tepki olarak HDP'ye oy verdi. Çoğunluğunu Kürt seçmenlerden oluşmakla birlikte, demokr
Koalisyon Kıskacında Türkiye
21.06.2015 21:287 Haziran Milletvekili Genel Seçimleriyle oluşan Meclis aritmetiği hiçbir partinin tek başına hükümet kurmasına izin vermedi. Öncelikle bir koalisyon hükümeti kurulması için bir süreç işleyecek; kurulamaz ise tekrar seçime gidilecek. Teamüllere göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk önce
MHP’nin İmtihanı
26.06.2015 10:147 Haziran seçimleri, tek başına iktidar çıkmasına yetmediği gibi muhalefet partilerinin kendi aralarında bir koalisyon kurmalarına da imkan vermiyor. Hal böyle olunca; geriye ya Ak Parti-CHP ya da Ak Parti- MHP koalisyon ihtimali kalıyor. CHP her düzeyde koalisyon kurmak için bir irade ortaya koyup
Mavi Boncuklar Dağıtılırken
19.07.2015 09:507 Haziran Seçimleri sonrasında hiçbir partinin tek başına hükümet kuramayacağının görüldü. Görülen bir diğer gerçek de muhaliflerin çok istediği CHP-MHP koalisyonunun da kurulmasının pek mümkün olmadığı idi. Çünkü CHP-MHP koalisyonu HDP olmadan kurulamıyor ve HDP ile isminin yanyana yazılması da MHP
Siyaset Bedel Ödetir
13.08.2015 18:46Bugün ya da yarın Ak Parti ile CHP arasında bir koalisyon hükümeti kurulup kurulmayacağı belli olacak. Özellikle, Ak Parti tabanına bakılacak olursa, bu iki parti arasında koalisyon istenmiyor. Hatta bir çoğu koalisyon yerine ‘tekrar' seçim istiyor. Tekrar seçim olursa, Ak Parti'nin tek ba