Çıldırmak üzereler. Hatta çıldırdılar bile. Daha da çok çıldıracaklar. 7 Haziran öncesinde CHP, MHP ve HDP seçim meydanlarında birbirlerine karşı tek cümle etmemişken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ortaklaşa hedef tahtasına koymuşlardı. Seçimlerden sonra %60'lık blok diye zırvaladılar, blok daha seçimlerin üzerinden bir ay geçmemişti ki Meclis Başkanlığı seçiminde çatladı. %60'lık blok kurulsun diye AK Parti'ye dört senelik koalisyon dayatması yapan Kemal Kılıçdaroğlu Devlet Bahçeli'ye başbakanlığı peşkeş bile çekmişti. Amaçlarına ulaşamadılar. Kemal Kılıçdaroğlu koalisyon şartlarını sıralarken Cumhurbaşkanı Erdoğan için hadsizce “her şeye maydanoz olmamalı” demişti. Dün ise CHP Sözcüsü Haluk Koç seçimle gelmiş devletin bir numaralı kişisi Erdoğan'ı hedef alarak “batsın senin sarayın” dedi. Hem de hiç utanmadan. Devlet Bahçeli ise 7 Haziran'dan önce seçim meydanlarında Erdoğan'a ağza alınmayacak hakaretler etti. Yetmedi. Meclis Başkanlığı seçimleri için hedeflerinin Erdoğan'ın istediği kişiyi seçtirmemek olduğunu söyledi. Onun da koalisyon şartları arasında Erdoğan'ın anayasal sınırlara çekilmesi gibi bir safsata maddesi vardı. Bundan sonra milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin lideri olarak tüm tekliflere karşı çıkarak olası seçim hükümetinde HDP'ye 3 bakanlık veren birisi olarak tarihe geçecek. Seçim meydanlarında “Seni Başkan Yaptırmayacağız” diyen HDP'ye Bahçeli karşılık olarak “Erdoğan'ın Türkiye'nin önünde aşılması gereken bir bariyer, açılması gereken kara bir tıkaç olduğu kuşkusuzdur” sözüyle cevap verdi. HDP'yle hiçbir şekilde yan yana gelmeyeceğini defalarca deklare eden, milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin lideri HDP'yle Erdoğan nefretinde birleşti. Bununla da kalmadı PKK'dan önce Erdoğan'ı Türkiye'nin birinci sorunu olarak gördü. Kürt halklarını savunduğunu iddia eden PKK'nın siyasi uzantısı HDP ise 7 Haziran seçimleri için miting meydanlarında ne Kürt haklarından bahsetti, ne de ezilenlerin haklarından. Cihangir'in solcularına, Nişantaşı'nın sakinlerine saz çalarak, sıcak mesajlar göndererek Erdoğan'a “Seni Başkan Yaptırmayacağız” demekten başka bir cümle kurmadı. “Çözüm Süreci bir ihanet projesidir” diyen Bahçeli'ye bile tek söz etmedi. Çözüm Süreci için “baldıran zehri içtim” diyerek tüm siyasal riski üzerine alan bir kişiyle köprüleri yıktı, üstüne “MHP ile bu süreci yürütebiliriz” dedi. 8 Haziran günü iktidar olmuş bir edayla çıktı Selahattin Demirtaş ve “Asmayacağız, adil bir şekilde yargılanacaksınız” diyerek paralel yapının 17-25 Aralık Darbesi'nde üçüncü sınıf en gözde sloganı olan “yargılanacaksınız” kelimesine göz kırptı. Söylemlerde %60'lık bloğu oluşturabildiler ama uygulamaya döktüklerinde ellerine yüzlerine bulaştırdılar. İlk hedefleri bu %60'lık bloğu iktidara taşımaktı. Sırf Erdoğan'ı devirebilmek için bu amacın peşinden koştular. Tutmadı. Hevesleri kursaklarında kaldı. Şimdi filmi biraz daha geriye saralım… Nisan 2013'te IŞİD Türkiye'nin güney sınırında en reaksiyonel katliamını yaptı. IŞİD'in adı dünyada ve Türkiye'de ilk kez bu kadar duyulmuş oldu. IŞİD'in kendisini “Müslüman ve Cihatçı” olarak adlandırmasıyla muhafazakar tabana sahip olan AK Parti ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının altyapı hazırlıkları da böylece başladı. Ardından çok geçmedi Haziran 2013'te HDP'nin içinde bulunan Cihangir solcularının başlattığı ve saz arkadaşları olan Nişantaşı sakinlerinin destek verdiği Gezi Olayları başladı. Özgürlük bahanesiyle sokaklar yakıldı, kendi zihniyetlerinden olmayan insanlar manevi ve fiziksel şiddete maruz kaldılar, Dolmabahçe Ofisi'ne hunharca girmek istediler. Hedef Erdoğan'ı devirmekti. Halk Erdoğan'ın yanında yer aldı ve Erdoğan bu olaydan galip çıktı. Yine çok geçmedi. 17-25 Aralık'ta yolsuzluk safsatasıyla paralel yapı dış güçlerinde desteğini alarak Erdoğan'ı ve Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı çökertmek istedi. Aynı şekilde hedef Erdoğan'ı devirip onu Yüce Divan'a yollamak, onun destekçilerini ise hapse tıktırmaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı her zaman ki gibi. Halk Erdoğan'ın yanında 30 Mart yerel seçimlerinde durduğunu ezici bir oy üstünlüğüyle gösterdi. Ardından Erdoğan yine bir seçim daha kazanarak bu sefer Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanlığının daha ikinci ayında Erdoğan'ın “Kobani düştü, düşecek” sözünü bahane ederek Selahattin Demirtaş halkı sokağa çıkmaya davet etti. 6-8 Ekim Olayları'nda 50 kişi Demirtaş'ın bu çağrısı sonucunda hayatını kaybetti. Erdoğan'ı bahane göstererek halkı sokağa davet eden Selahattin Demirtaş savunduğunu iddia ettiği halkının ölümüne sebep oldu. Gelelim günümüze… 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP 80 milletvekili almış, Bursa'dan dahi milletvekili çıkarmış bir şekilde Meclis'e girdi. Tüm seçim kampanyasını Meclis'te siyaset yapmak üzerine değil, Erdoğan'ı başkan yaptırmamak üzerine kuran Selahattin Demirtaş azımsanmayacak bir başarı elde etti. Meclis'te siyaset yapma gibi bir düşüncesi olmadığı sulama barajlarını PKK'nın bahane etmesi sonucunda PKK'nın ateşkesi bitirmesiyle artık kanıtlanmış oldu. Kendisinin de bir siyasetçi olarak savunduğunu iddia ettiği halkına “silahlanma” çağrısı yaptı, eli silahlı olan PKK ise silahının tetiğini çekmeye başladı. Siyasi uzantının 80 milletvekili, 102 belediyesi, 6 milyon oyu varken masada müzakere yapmayı değil, uykusunda insanları öldürmeyi tercih etti. Sulama barajlarını askeri baraj diye yutturmasına bu sefer kuşlar bile inanmadı. Tarihlerinde ilk kez bu kadar güçlü bir şekilde Meclis'e gelmelerine rağmen demokratik siyaseti bozmalarının altında sudan bahaneler değil, taşeron olarak kullanılmaları yatıyordu. 7 Haziran seçimlerinden sonra IŞİD'in insanlık dışı katliamlarını Kürt medyası “AKP-DAİŞ” diye verdi. Cumhuriyet gazetesi dünyaya “AK Parti IŞİD'e silah yolluyor” diye operasyonel servis haberi yaptı. Suruç Katliamı'nı HDP elinde hiçbir kanıt olmadan “Erdoğan'ın gizli örgütü yaptı” şeklinde açıkladı. AK Parti ile IŞİD'i bir araya getirerek ulaşmak istedikleri nokta Erdoğan'dı ve bu bahsettikleri safsata ilişkileri gerçek gibi göstererek Erdoğan'ı devirmeyi amaçladılar. PKK'nın önde gelenlerinden Cemil Bayık'ın orduya seslenerek “Erdoğan'ın oyununa gelmemelerini” ifade etti. Hedef Erdoğan'ı geçici hükümetin otorite boşluğundan da yararlanarak zayıf düşürmek ve indirmekten başka bir şey değildi. Bunu IŞİD'i Türkiye'nin sınırına palazlayan egemen devletlerin taşeronluğuna soyunarak yaptılar. Çözüm Süreci'nin ve Çözüm Süreci sonucunda savunduklarını iddia ettikleri Kürt halkının yanında değil, bilakis karşısında durarak egemen devletlere taşeronluk yapmayı içlerine sindirdiler. Daha yeni 8 askerimizi PKK'nın alçakça saldırısı sonucunda yitirdik. Silahlarının tetiklerini çekerek bir dönem kamuoyunda çokça yer alan “Çözüm Süreci'ni bitiren altından kalkamaz” sözüne riayet ederek ve bunun sorumlusunu Erdoğan olarak göstererek katliamlarına devam ediyorlar. Çözüm Süreci'nin buzdolabına kaldırılmasını referans göstererek de halkı Erdoğan'a karşı galeyana getirmeye çalışıyorlar. Geçici hükümetin otorite boşluğundan yararlanmaya çalışarak da mevzi kazanmaya, alan açmaya çalışıyorlar. Türkiye içindeki merkez medyalarıyla da bunun PR çalışmasını yapıyorlar. Hedef yine çok açık… Erdoğan. Dertleri Erdoğan'ı başkan yapmamak için her türlü koşulu sağlamak, bu koşulun altyapısını kalıcı bir şekilde oluşturmaya çalışmak. Çünkü prim yaptıkları ve gözde oldukları Eski Türkiye'nin önündeki tek engel olarak Erdoğan'ı görüyorlar. O nedenle 7 Haziran seçimlerinin sonucunu da halkın Başkanlık Sistemi'ne karşı olduğu olarak yorumluyor, Erdoğan'ın mitingler yapmasını da merkez medyadaki güya tarafsız kalemleriyle eleştirerek algı operasyonuna dönüştürmeye çalışıyorlar. Başkanlık Sistemi'nin olduğu Türkiye'deki demokratikleşme hamleleri sonucunda kendi güçlerinin kaybedeceğini, istikrarlı hükümetin olacağını hesaba kattıklarından rahatları bozulmasın diye her yolu deniyorlar. Lakin Gezi ve 17-25 Aralık Darbeleri'nden halkın desteğiyle galip çıkmış olan Erdoğan faktörünü ve bu faktörün arkasında dimdik duran halkı unutuyorlar. Tüm bunların sonucunda… Erken seçimde AK Parti'nin belki de tek gündem maddesi Başkanlık Sistemi olmalıdır. Başkanlık Sistemi Yeni Türkiye'nin önünü açacak ve 7 Haziran'dan sonra yaşadığımız bu acılı günlerden çıkışı sağlayacak tek yoldur. Gerisi hikayedir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Bu mektup sana
14.06.2015 18:26
Sen,2001 yılında çıkmış olduğun bu yolculukta partini hemen bir sene sonrasında iktidara tek başına getirdiğinde Türkiye'de bir şeylerin değişeceğine olan inancınla aslında başarmaya başlamıştın. Demokrat Parti geleneğinden sonra belki de ilk kez tarihe geçecek olan “Yeter Söz Milletindir!&rdq
Geçen gün ilginç bir habere rastladım. Haber Fransa'dan. Fransa'nın meşhur Canal + televizyonuna konuşan Fransa Ekoloji, Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji Bakanı Segolene Royal şu açıklamayı yaptı: “Bizim giderek yok olan ormanlar yüzünden çok sayıda ağaç dikmemiz gerekiyor. Şu anda durum küre
Son günlerin trendi bu koalisyon. O nedenle sonda söyleyeceğimi baştan söylemek isterim ki bu koalisyon seçeneğine karşıyım. Bu yazımda da bu koalisyon seçeneğine nefesim yettiğince neden karşı olduğumu açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle bu koalisyonu yorumlamak için AK Parti ile MHP'nin analizini y
Seçimden sonra geçen zaman bize gösterdi ki hem siyasiler hem de halk koalisyonun ne demek olduğunu unutmuş. Bu aslında iyi bir gelişme. Özellikle Türkiye gibi demokrasisi uzun seneler boyunca darbe dönemleriyle aksaklığa uğramış ve yaklaşık son birkaç senedir ivedilikle yapılan demokratikleşme haml
Çin'in Doğu Türkistan'a uyguladığı zulümler Türkiye gündemine uzun bir aradan sonra tekrar girdi. Ramazan dolayısıyla Çin'in Doğu Türkistan'da uyguladığı zulümlerin dozunu artırması ve insanlık sınırını aşması Doğu Türkistan'da yaşanan acıları görmemezlikten gelmemiz gerektiğini bize söylüyor.
Son
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Hür Haber
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekin Gün
Başkan Erdoğan
Çıldırmak üzereler.
Hatta çıldırdılar bile.
Daha da çok çıldıracaklar.
7 Haziran öncesinde CHP, MHP ve HDP seçim meydanlarında birbirlerine karşı tek cümle etmemişken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ortaklaşa hedef tahtasına koymuşlardı.
Seçimlerden sonra %60'lık blok diye zırvaladılar, blok daha seçimlerin üzerinden bir ay geçmemişti ki Meclis Başkanlığı seçiminde çatladı.
%60'lık blok kurulsun diye AK Parti'ye dört senelik koalisyon dayatması yapan Kemal Kılıçdaroğlu Devlet Bahçeli'ye başbakanlığı peşkeş bile çekmişti.
Amaçlarına ulaşamadılar.
Kemal Kılıçdaroğlu koalisyon şartlarını sıralarken Cumhurbaşkanı Erdoğan için hadsizce “her şeye maydanoz olmamalı” demişti.
Dün ise CHP Sözcüsü Haluk Koç seçimle gelmiş devletin bir numaralı kişisi Erdoğan'ı hedef alarak “batsın senin sarayın” dedi.
Hem de hiç utanmadan.
Devlet Bahçeli ise 7 Haziran'dan önce seçim meydanlarında Erdoğan'a ağza alınmayacak hakaretler etti.
Yetmedi.
Meclis Başkanlığı seçimleri için hedeflerinin Erdoğan'ın istediği kişiyi seçtirmemek olduğunu söyledi.
Onun da koalisyon şartları arasında Erdoğan'ın anayasal sınırlara çekilmesi gibi bir safsata maddesi vardı.
Bundan sonra milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin lideri olarak tüm tekliflere karşı çıkarak olası seçim hükümetinde HDP'ye 3 bakanlık veren birisi olarak tarihe geçecek.
Seçim meydanlarında “Seni Başkan Yaptırmayacağız” diyen HDP'ye Bahçeli karşılık olarak “Erdoğan'ın Türkiye'nin önünde aşılması gereken bir bariyer, açılması gereken kara bir tıkaç olduğu kuşkusuzdur” sözüyle cevap verdi.
HDP'yle hiçbir şekilde yan yana gelmeyeceğini defalarca deklare eden, milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin lideri HDP'yle Erdoğan nefretinde birleşti.
Bununla da kalmadı PKK'dan önce Erdoğan'ı Türkiye'nin birinci sorunu olarak gördü.
Kürt halklarını savunduğunu iddia eden PKK'nın siyasi uzantısı HDP ise 7 Haziran seçimleri için miting meydanlarında ne Kürt haklarından bahsetti, ne de ezilenlerin haklarından.
Cihangir'in solcularına, Nişantaşı'nın sakinlerine saz çalarak, sıcak mesajlar göndererek Erdoğan'a “Seni Başkan Yaptırmayacağız” demekten başka bir cümle kurmadı.
“Çözüm Süreci bir ihanet projesidir” diyen Bahçeli'ye bile tek söz etmedi.
Çözüm Süreci için “baldıran zehri içtim” diyerek tüm siyasal riski üzerine alan bir kişiyle köprüleri yıktı, üstüne “MHP ile bu süreci yürütebiliriz” dedi.
8 Haziran günü iktidar olmuş bir edayla çıktı Selahattin Demirtaş ve “Asmayacağız, adil bir şekilde yargılanacaksınız” diyerek paralel yapının 17-25 Aralık Darbesi'nde üçüncü sınıf en gözde sloganı olan “yargılanacaksınız” kelimesine göz kırptı.
Söylemlerde %60'lık bloğu oluşturabildiler ama uygulamaya döktüklerinde ellerine yüzlerine bulaştırdılar.
İlk hedefleri bu %60'lık bloğu iktidara taşımaktı.
Sırf Erdoğan'ı devirebilmek için bu amacın peşinden koştular.
Tutmadı.
Hevesleri kursaklarında kaldı.
Şimdi filmi biraz daha geriye saralım…
Nisan 2013'te IŞİD Türkiye'nin güney sınırında en reaksiyonel katliamını yaptı.
IŞİD'in adı dünyada ve Türkiye'de ilk kez bu kadar duyulmuş oldu.
IŞİD'in kendisini “Müslüman ve Cihatçı” olarak adlandırmasıyla muhafazakar tabana sahip olan AK Parti ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının altyapı hazırlıkları da böylece başladı.
Ardından çok geçmedi Haziran 2013'te HDP'nin içinde bulunan Cihangir solcularının başlattığı ve saz arkadaşları olan Nişantaşı sakinlerinin destek verdiği Gezi Olayları başladı.
Özgürlük bahanesiyle sokaklar yakıldı, kendi zihniyetlerinden olmayan insanlar manevi ve fiziksel şiddete maruz kaldılar, Dolmabahçe Ofisi'ne hunharca girmek istediler.
Hedef Erdoğan'ı devirmekti.
Halk Erdoğan'ın yanında yer aldı ve Erdoğan bu olaydan galip çıktı.
Yine çok geçmedi.
17-25 Aralık'ta yolsuzluk safsatasıyla paralel yapı dış güçlerinde desteğini alarak Erdoğan'ı ve Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı çökertmek istedi.
Aynı şekilde hedef Erdoğan'ı devirip onu Yüce Divan'a yollamak, onun destekçilerini ise hapse tıktırmaktı.
Evdeki hesap çarşıya uymadı her zaman ki gibi.
Halk Erdoğan'ın yanında 30 Mart yerel seçimlerinde durduğunu ezici bir oy üstünlüğüyle gösterdi.
Ardından Erdoğan yine bir seçim daha kazanarak bu sefer Cumhurbaşkanı oldu.
Cumhurbaşkanlığının daha ikinci ayında Erdoğan'ın “Kobani düştü, düşecek” sözünü bahane ederek Selahattin Demirtaş halkı sokağa çıkmaya davet etti.
6-8 Ekim Olayları'nda 50 kişi Demirtaş'ın bu çağrısı sonucunda hayatını kaybetti.
Erdoğan'ı bahane göstererek halkı sokağa davet eden Selahattin Demirtaş savunduğunu iddia ettiği halkının ölümüne sebep oldu.
Gelelim günümüze…
7 Haziran seçimlerinden sonra HDP 80 milletvekili almış, Bursa'dan dahi milletvekili çıkarmış bir şekilde Meclis'e girdi.
Tüm seçim kampanyasını Meclis'te siyaset yapmak üzerine değil, Erdoğan'ı başkan yaptırmamak üzerine kuran Selahattin Demirtaş azımsanmayacak bir başarı elde etti.
Meclis'te siyaset yapma gibi bir düşüncesi olmadığı sulama barajlarını PKK'nın bahane etmesi sonucunda PKK'nın ateşkesi bitirmesiyle artık kanıtlanmış oldu.
Kendisinin de bir siyasetçi olarak savunduğunu iddia ettiği halkına “silahlanma” çağrısı yaptı, eli silahlı olan PKK ise silahının tetiğini çekmeye başladı.
Siyasi uzantının 80 milletvekili, 102 belediyesi, 6 milyon oyu varken masada müzakere yapmayı değil, uykusunda insanları öldürmeyi tercih etti.
Sulama barajlarını askeri baraj diye yutturmasına bu sefer kuşlar bile inanmadı.
Tarihlerinde ilk kez bu kadar güçlü bir şekilde Meclis'e gelmelerine rağmen demokratik siyaseti bozmalarının altında sudan bahaneler değil, taşeron olarak kullanılmaları yatıyordu.
7 Haziran seçimlerinden sonra IŞİD'in insanlık dışı katliamlarını Kürt medyası “AKP-DAİŞ” diye verdi.
Cumhuriyet gazetesi dünyaya “AK Parti IŞİD'e silah yolluyor” diye operasyonel servis haberi yaptı.
Suruç Katliamı'nı HDP elinde hiçbir kanıt olmadan “Erdoğan'ın gizli örgütü yaptı” şeklinde açıkladı.
AK Parti ile IŞİD'i bir araya getirerek ulaşmak istedikleri nokta Erdoğan'dı ve bu bahsettikleri safsata ilişkileri gerçek gibi göstererek Erdoğan'ı devirmeyi amaçladılar.
PKK'nın önde gelenlerinden Cemil Bayık'ın orduya seslenerek “Erdoğan'ın oyununa gelmemelerini” ifade etti.
Hedef Erdoğan'ı geçici hükümetin otorite boşluğundan da yararlanarak zayıf düşürmek ve indirmekten başka bir şey değildi.
Bunu IŞİD'i Türkiye'nin sınırına palazlayan egemen devletlerin taşeronluğuna soyunarak yaptılar.
Çözüm Süreci'nin ve Çözüm Süreci sonucunda savunduklarını iddia ettikleri Kürt halkının yanında değil, bilakis karşısında durarak egemen devletlere taşeronluk yapmayı içlerine sindirdiler.
Daha yeni 8 askerimizi PKK'nın alçakça saldırısı sonucunda yitirdik.
Silahlarının tetiklerini çekerek bir dönem kamuoyunda çokça yer alan “Çözüm Süreci'ni bitiren altından kalkamaz” sözüne riayet ederek ve bunun sorumlusunu Erdoğan olarak göstererek katliamlarına devam ediyorlar.
Çözüm Süreci'nin buzdolabına kaldırılmasını referans göstererek de halkı Erdoğan'a karşı galeyana getirmeye çalışıyorlar.
Geçici hükümetin otorite boşluğundan yararlanmaya çalışarak da mevzi kazanmaya, alan açmaya çalışıyorlar.
Türkiye içindeki merkez medyalarıyla da bunun PR çalışmasını yapıyorlar.
Hedef yine çok açık…
Erdoğan.
Dertleri Erdoğan'ı başkan yapmamak için her türlü koşulu sağlamak, bu koşulun altyapısını kalıcı bir şekilde oluşturmaya çalışmak.
Çünkü prim yaptıkları ve gözde oldukları Eski Türkiye'nin önündeki tek engel olarak Erdoğan'ı görüyorlar.
O nedenle 7 Haziran seçimlerinin sonucunu da halkın Başkanlık Sistemi'ne karşı olduğu olarak yorumluyor, Erdoğan'ın mitingler yapmasını da merkez medyadaki güya tarafsız kalemleriyle eleştirerek algı operasyonuna dönüştürmeye çalışıyorlar.
Başkanlık Sistemi'nin olduğu Türkiye'deki demokratikleşme hamleleri sonucunda kendi güçlerinin kaybedeceğini, istikrarlı hükümetin olacağını hesaba kattıklarından rahatları bozulmasın diye her yolu deniyorlar.
Lakin Gezi ve 17-25 Aralık Darbeleri'nden halkın desteğiyle galip çıkmış olan Erdoğan faktörünü ve bu faktörün arkasında dimdik duran halkı unutuyorlar.
Tüm bunların sonucunda…
Erken seçimde AK Parti'nin belki de tek gündem maddesi Başkanlık Sistemi olmalıdır.
Başkanlık Sistemi Yeni Türkiye'nin önünü açacak ve 7 Haziran'dan sonra yaşadığımız bu acılı günlerden çıkışı sağlayacak tek yoldur.
Gerisi hikayedir.
Bu mektup sana
14.06.2015 18:26Sen,2001 yılında çıkmış olduğun bu yolculukta partini hemen bir sene sonrasında iktidara tek başına getirdiğinde Türkiye'de bir şeylerin değişeceğine olan inancınla aslında başarmaya başlamıştın. Demokrat Parti geleneğinden sonra belki de ilk kez tarihe geçecek olan “Yeter Söz Milletindir!&rdq
Nutella Koalisyonu
20.06.2015 20:22Geçen gün ilginç bir habere rastladım. Haber Fransa'dan. Fransa'nın meşhur Canal + televizyonuna konuşan Fransa Ekoloji, Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji Bakanı Segolene Royal şu açıklamayı yaptı: “Bizim giderek yok olan ormanlar yüzünden çok sayıda ağaç dikmemiz gerekiyor. Şu anda durum küre
AK Parti – MHP Koalisyonu
25.06.2015 08:02Son günlerin trendi bu koalisyon. O nedenle sonda söyleyeceğimi baştan söylemek isterim ki bu koalisyon seçeneğine karşıyım. Bu yazımda da bu koalisyon seçeneğine nefesim yettiğince neden karşı olduğumu açıklamaya çalışacağım. Öncelikle bu koalisyonu yorumlamak için AK Parti ile MHP'nin analizini y
Muhalefete Dr. House Lazım!
30.06.2015 09:10Seçimden sonra geçen zaman bize gösterdi ki hem siyasiler hem de halk koalisyonun ne demek olduğunu unutmuş. Bu aslında iyi bir gelişme. Özellikle Türkiye gibi demokrasisi uzun seneler boyunca darbe dönemleriyle aksaklığa uğramış ve yaklaşık son birkaç senedir ivedilikle yapılan demokratikleşme haml
Doğu Türkistan İçin Dünya 5’ten Büyüktür!
03.07.2015 11:45Çin'in Doğu Türkistan'a uyguladığı zulümler Türkiye gündemine uzun bir aradan sonra tekrar girdi. Ramazan dolayısıyla Çin'in Doğu Türkistan'da uyguladığı zulümlerin dozunu artırması ve insanlık sınırını aşması Doğu Türkistan'da yaşanan acıları görmemezlikten gelmemiz gerektiğini bize söylüyor. Son