Her yıl 1-7 Ekim tarihleri Diyanet İşleri Başkanlığınca “Camiler Haftası” olarak kutlanıyor, yapılan toplantı ve etkinlikler ile de cami ve mescitlerin toplum hayatındaki yeri ve sosyal birlikteliğe önemi anlatılıyor bununla birlikte yıllık genel tadilat ve onarımları ile temizlikleri yapılıyor. Böylece farkındalık oluşturulmaya çalışılıyor.
Cami ve mescitler ile ilgili Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerimde: “Allah'ın mescitlerinin içinde O'nun isminin anılmasına engel olanlardan ve onların yıkımı için uğraşanlardan daha zalim kim olabilir? ...” (Bakara-114) ve “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inan, namaza devam eden, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte bunların başarılı olmaları ümit edilir.” (Tevbe-18) Ayeti Celileri gereğince de halkımız inançları ve kadim gelenekleri ile önemsenmiş ve kutsal mekanları olarak kabullenmiştir.
Bunun doğal sonucu olarak da yüzyıllar önce yapılmış birçok ecdat yadigarı cami ve mescitler -bazı istisnalar dışında- günümüze kadar tarihi miras olarak korunarak gelebilmiştir.
Günümüzde de yeni kurulan her yerleşim yerinde hayırseverlerce devlet yardımı ve desteği almadan kendi öz kaynakları ile yeni camiler inşa edilmiş ve ibadete açılmıştır.
Ancak yeni kurulan yerleşim yerlerinde hal böyle olmasına rağmen, çeşitli nedenlerle (doğal felaket, baraj ve gölet inşaatları vb.) yerleşim yeri olma özelliğini kaybeden bazı yerlerdeki camiler ve mescitler halk tarafından koruma altına alınmış olmasına rağmen resmiyetin gerekli ilgi ve alakayı göstermemesi gibi nedenlerle bu gibi yerlerdeki cami ve mescitlere sahip çıkılamamış ve kaderlerine terk edilerek mahzun kalmıştır.
Ülkemizde çeşitli nedenlerde terk edilen yerlerde durum böyle olmasına rağmen tarihte ecdadımızın hüküm sürdüğü ve yaşadığı Balkan ülkelerinde ıssız yerlerde, kıyıda köşede kalmış, yerleşim yeri terk edilmiş olduğu için ecdat yadigarı mahzun ve mağdur birçok cami ve mescit, Evladı Fatiha'nın torunları tarafından sahip çıkılmış ve korunmuştur.
Bunun yanında Yurtdışında yerleşim yerlerinden uzakta olduğu veya yerleşim yeri terk edildiği için garip kalmış cami ve mescitler TİKA vasıtası ile bakım ve onarımı yapılmış ve dünya mirası listesine eklenmiştir.
Buna rağmen yurtiçinde ki aynı konumda olan cami ve mescitlere yeteri derecede gereken özen, dikkat ve hassasiyetin gösterilmemesi ise dikkat çekici ve üzücüdür.
Oysaki yolculuk yaparken veyahut gezerken yurdumuzun çeşitli bölgelerinde gördüğümüz böylesi garip kalmış her caminin ve mescidin bir yaşanmışlığı, acı, tatlı hatıratları ile buruk hikayeleri olduğu unutulmamalı ve en azından bu hatıratlar ve Kur'an-ı Kerimdeki ifadesini bulduğu şekli ile cami ve mescitlere de özen göstererek doğal yapıları korunarak gelecek nesillere miras olarak bırakılması gerektiğine inananlardanım.
Camiler Haftası vesilesi ile 108 köyü bulunan Biga ilçesinde böylesi mahzun ve mağdur kalmış, kaderine terk edilmiş camilerinden olan Çanakkale ili Biga ilçesi Bey Obası Camisini geçmişi ile birlikte ilgili ve yetkili yerler ile birlikte sizlerin de dikkatinize sunmak suretiyle sorumluluğumuzu hatırlatmaya vesile olmak istedim…
Kuruluşu Osmanlı İmparatorluğun dağılma ve T.C.'nin kuruluşu safahatında mücbir sebepler ile Balkanlardan göç edip Anadolu'nun muhtelif yerlerinde iskana tabi tutulan göçmenler tarafından kurulan Balıklıçeşme Köyünden bir grup muhacir o zamanlar kendilerine göçmen hakkı olarak verilen yerleri yeterli görmedikleri için Bey'in tapulu malı olan ve Bey Ovasının diye adlandırılan yerin büyükçe bir yerini birleşerek ortak senet ile bedelini ödeyerek satın alırlar…
Bey Obası insanı diksen yetişir dedikleri cinsten verimli ziraat ve hayvancılık için çok müsait bir ova. Zamanında hayvancılık yapmak için buraya yerleşenler küçücük şirin mi şirin, güzel mi güzel bir yerleşim yeri kurmuşlar. Rahmetli babam ile oradaki tarlamıza ot biçmeye gittiğimiz zaman bu obaya imrenerek bakardım…
Çünkü burası kartpostallık görüntüsü ile sürü sürü koyunlar, musmutlu insanlar, cıvıl cıvıl çocuk sesleri ile ortalık şenlendiği rüya şehri gibi bir yerleşim yeri idi.
Yıllar içinde bu yerleşim yeri dağıldı, binaları, ahırları yıkıldı geriye sadece orasını yer yurt edinenlerinin, çocuklarının torunlarının koruyup kolladıkları mescit kaldı…
Çocukluğumda uzaktan imrenerek gıpta ile baktığım Bey Obası dağıldıktan sonra bu yerleşim yerine ve mescidine çeşitli vesileler ile gittiğimde avlusunda oturdum ve hüzünlendim.
Yıllar sonra orada yaşamış zaman zaman Bey Obasına gelip Caminin bakım onarımını yapan Caminin banisi Süleyman Amcanın torunu ile konuşma imkânı buldum. O'da Üzüntülü idi. Camiyi bugüne kadar yıkılmadan koruyabildiklerini ancak bundan sonra korumakta güçlük çekeceklerini bu nedenle de toplumun ortak değeri olan bu yere sahip çıkılmasını ve en azından sahip çıkacaklarının önün açılmasını istiyordu.
Bugün yurt genelinde ecdadımızdan bizlere kalmış, geleceğe bırakmamız gereken, toplumumuzun ortak değeri olmuş böylesi yüzlerce cami ve mescidimiz var. Bahsi geçen Bey Obası Camisi bunlardan kaderine terk edilmeden ilgi ve alaka bekleyen sadece bir tanesi.
Neler yapılabilir?
Çok şey yapılabilir ama en başta böylesi mağdur ve mahzun olmuş cami ve mescitler tespit edilip kayıt altına alınır ve merkezi ezan sistemine dahil edilerek ezan okunmaya başlanabilir diye düşünüyorum…
Bu konuda halk olarak biz sorumlu olduğumuz gibi, bugün halkı yönetme konumunda olanlar içinde toplumumuzun ortak değeri olan bu gibi yerleri korumak ve kollamak asli görevdir…
Yüzyıllık dağ başındaki ağacı tescil edip koruma altına alan -ki doğrusu budur- devlet bugün yerleşim yeri dağıldığı için veya başka sebepler ile dağılmış ve kaldırılmış geçmişi ve hatıratı olan halkın ortak değeri cami ve mescidine sahip çıkamıyorsa tarih önünde bunun hesabını kimse veremez….
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hasan Kaya
Biga-Bey Obası Camisi…
Her yıl 1-7 Ekim tarihleri Diyanet İşleri Başkanlığınca “Camiler Haftası” olarak kutlanıyor, yapılan toplantı ve etkinlikler ile de cami ve mescitlerin toplum hayatındaki yeri ve sosyal birlikteliğe önemi anlatılıyor bununla birlikte yıllık genel tadilat ve onarımları ile temizlikleri yapılıyor. Böylece farkındalık oluşturulmaya çalışılıyor.
Cami ve mescitler ile ilgili Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerimde: “Allah'ın mescitlerinin içinde O'nun isminin anılmasına engel olanlardan ve onların yıkımı için uğraşanlardan daha zalim kim olabilir? ...” (Bakara-114) ve “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inan, namaza devam eden, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte bunların başarılı olmaları ümit edilir.” (Tevbe-18) Ayeti Celileri gereğince de halkımız inançları ve kadim gelenekleri ile önemsenmiş ve kutsal mekanları olarak kabullenmiştir.
Bunun doğal sonucu olarak da yüzyıllar önce yapılmış birçok ecdat yadigarı cami ve mescitler -bazı istisnalar dışında- günümüze kadar tarihi miras olarak korunarak gelebilmiştir.
Günümüzde de yeni kurulan her yerleşim yerinde hayırseverlerce devlet yardımı ve desteği almadan kendi öz kaynakları ile yeni camiler inşa edilmiş ve ibadete açılmıştır.
Ancak yeni kurulan yerleşim yerlerinde hal böyle olmasına rağmen, çeşitli nedenlerle (doğal felaket, baraj ve gölet inşaatları vb.) yerleşim yeri olma özelliğini kaybeden bazı yerlerdeki camiler ve mescitler halk tarafından koruma altına alınmış olmasına rağmen resmiyetin gerekli ilgi ve alakayı göstermemesi gibi nedenlerle bu gibi yerlerdeki cami ve mescitlere sahip çıkılamamış ve kaderlerine terk edilerek mahzun kalmıştır.
Ülkemizde çeşitli nedenlerde terk edilen yerlerde durum böyle olmasına rağmen tarihte ecdadımızın hüküm sürdüğü ve yaşadığı Balkan ülkelerinde ıssız yerlerde, kıyıda köşede kalmış, yerleşim yeri terk edilmiş olduğu için ecdat yadigarı mahzun ve mağdur birçok cami ve mescit, Evladı Fatiha'nın torunları tarafından sahip çıkılmış ve korunmuştur.
Bunun yanında Yurtdışında yerleşim yerlerinden uzakta olduğu veya yerleşim yeri terk edildiği için garip kalmış cami ve mescitler TİKA vasıtası ile bakım ve onarımı yapılmış ve dünya mirası listesine eklenmiştir.
Buna rağmen yurtiçinde ki aynı konumda olan cami ve mescitlere yeteri derecede gereken özen, dikkat ve hassasiyetin gösterilmemesi ise dikkat çekici ve üzücüdür.
Oysaki yolculuk yaparken veyahut gezerken yurdumuzun çeşitli bölgelerinde gördüğümüz böylesi garip kalmış her caminin ve mescidin bir yaşanmışlığı, acı, tatlı hatıratları ile buruk hikayeleri olduğu unutulmamalı ve en azından bu hatıratlar ve Kur'an-ı Kerimdeki ifadesini bulduğu şekli ile cami ve mescitlere de özen göstererek doğal yapıları korunarak gelecek nesillere miras olarak bırakılması gerektiğine inananlardanım.
Camiler Haftası vesilesi ile 108 köyü bulunan Biga ilçesinde böylesi mahzun ve mağdur kalmış, kaderine terk edilmiş camilerinden olan Çanakkale ili Biga ilçesi Bey Obası Camisini geçmişi ile birlikte ilgili ve yetkili yerler ile birlikte sizlerin de dikkatinize sunmak suretiyle sorumluluğumuzu hatırlatmaya vesile olmak istedim…
Kuruluşu Osmanlı İmparatorluğun dağılma ve T.C.'nin kuruluşu safahatında mücbir sebepler ile Balkanlardan göç edip Anadolu'nun muhtelif yerlerinde iskana tabi tutulan göçmenler tarafından kurulan Balıklıçeşme Köyünden bir grup muhacir o zamanlar kendilerine göçmen hakkı olarak verilen yerleri yeterli görmedikleri için Bey'in tapulu malı olan ve Bey Ovasının diye adlandırılan yerin büyükçe bir yerini birleşerek ortak senet ile bedelini ödeyerek satın alırlar…
Bey Obası insanı diksen yetişir dedikleri cinsten verimli ziraat ve hayvancılık için çok müsait bir ova. Zamanında hayvancılık yapmak için buraya yerleşenler küçücük şirin mi şirin, güzel mi güzel bir yerleşim yeri kurmuşlar. Rahmetli babam ile oradaki tarlamıza ot biçmeye gittiğimiz zaman bu obaya imrenerek bakardım…
Çünkü burası kartpostallık görüntüsü ile sürü sürü koyunlar, musmutlu insanlar, cıvıl cıvıl çocuk sesleri ile ortalık şenlendiği rüya şehri gibi bir yerleşim yeri idi.
Yıllar içinde bu yerleşim yeri dağıldı, binaları, ahırları yıkıldı geriye sadece orasını yer yurt edinenlerinin, çocuklarının torunlarının koruyup kolladıkları mescit kaldı…
Çocukluğumda uzaktan imrenerek gıpta ile baktığım Bey Obası dağıldıktan sonra bu yerleşim yerine ve mescidine çeşitli vesileler ile gittiğimde avlusunda oturdum ve hüzünlendim.
Yıllar sonra orada yaşamış zaman zaman Bey Obasına gelip Caminin bakım onarımını yapan Caminin banisi Süleyman Amcanın torunu ile konuşma imkânı buldum. O'da Üzüntülü idi. Camiyi bugüne kadar yıkılmadan koruyabildiklerini ancak bundan sonra korumakta güçlük çekeceklerini bu nedenle de toplumun ortak değeri olan bu yere sahip çıkılmasını ve en azından sahip çıkacaklarının önün açılmasını istiyordu.
Bugün yurt genelinde ecdadımızdan bizlere kalmış, geleceğe bırakmamız gereken, toplumumuzun ortak değeri olmuş böylesi yüzlerce cami ve mescidimiz var. Bahsi geçen Bey Obası Camisi bunlardan kaderine terk edilmeden ilgi ve alaka bekleyen sadece bir tanesi.
Neler yapılabilir?
Çok şey yapılabilir ama en başta böylesi mağdur ve mahzun olmuş cami ve mescitler tespit edilip kayıt altına alınır ve merkezi ezan sistemine dahil edilerek ezan okunmaya başlanabilir diye düşünüyorum…
Bu konuda halk olarak biz sorumlu olduğumuz gibi, bugün halkı yönetme konumunda olanlar içinde toplumumuzun ortak değeri olan bu gibi yerleri korumak ve kollamak asli görevdir…
Yüzyıllık dağ başındaki ağacı tescil edip koruma altına alan -ki doğrusu budur- devlet bugün yerleşim yeri dağıldığı için veya başka sebepler ile dağılmış ve kaldırılmış geçmişi ve hatıratı olan halkın ortak değeri cami ve mescidine sahip çıkamıyorsa tarih önünde bunun hesabını kimse veremez….