Kahvesinden bir yudum daha aldı kadın...
Masadakilerden daha da uzağı hedef alan keskin ve vurucu ses tonuyla :
-Tiksiniyorum onlardan dedi...
Aynı denize girmek şöyle dursun , aynı cafede kahve yudumlamak bile zül bana âdeta...
Ahlâkımızı bozdular hem de durup durarken...
Tatil yapmak ve kahve içmek, biz elitlerin hakkı ve ödevi değil midir yani sadece ?
Diye soran gözlerle baktı etrafına...

Büyük Birader söze karıştı...
Suyu da aynı fiyata yudum yudum içmeleri de kanıma dokanıyor hani şu mavi kanıma...
Göksel mavisel seçilmiş özel masmavi kanıma...
Orta doğuya ve dahi daha da uzak doğuya barış ve kardeşlik getirince bunları da kardeşlerimizi de yani kendi memleketlerine göndeririz , olur biter...
Dedi gürleyerek...

Kadın bu esnada habire kahvesini yudumluyor hem de göz süzümleyerek masada cafede mahallede semtte ülkede ve dünyada aslında orada bulunmaması gerekenleri not alıyordu...
Kafasına tabi...
Kafasına not alıyordu şimdilik...
Günü gelince ah diyordu içinden günü gelince...

Büyük Biraderi daha önceden düşünülmüş düşünceleri papağan gibi tekrarlarken düşünce özgürsüzlüğünden dem vuruyordu yeri geldikçe ; ağız dolusu sokak jargonundan en ucuz en galiz sözlerin arasında...
Yeni yapılan her şeye karşı çıkıyor; keşke yeni hiçbir şey yapılmasa gerenk yok diyor ve bizim sistemimiz gelince fütüristik olarak eskiyi yıkıp her şeyi yeniden yaparız ütopyasal olaraktan diye de ekliyordu...
Kadın, Uyduruk Haber Ajansı 'nin her haberini ezberliyor ve tanıdığı tanımadığı herkese özel mesaj olarak gönderiyordu epeyce köpürterek bittabiki de...Bunu en aslî vatandaşlık görevi sayıyordu; sözde duyar kastığı aslında kin ve nefret pompaladığı tüm sosyal mecralarda...

Bir hatun kişi daha vardı sandalyenin ucuna ilişmiş , belli , yeni yeni kutuplaşıyor , çok idmanlı değil gibi...
Bana benziyordu hem de tipsel olarak :))))
Kardeşlerim diyordu , biz eğitimciler biz insanlar , insanlardan tiksinemeyiz... Kötü bir fiil varsa o fiile tepki vermek yeterlidir, ten renginden ırkından dininden ve muhtemel oy vereceği partiden dolayı Allah 'ın mazlumundan ne istiyorsunuz ?
Hem vatanını bırakıp kaçanda namus olur mu diye nasıl hamaset yapıyorsunuz?
Bakın bu sözleriniz hicreti muhacirleri Efendimiz ' i darıltmaz mı ?
Ben bundan çok korkarım...
Hem hicap ediyorum Ukraynalı mülteci geldi de eve mi almadık diye ifadelerinizden...
Her nefes alana nefsî nazarlarınızdan...
Hem uluslararası anlaşmalar var bizi bağlayan...
Hem insanî durumlar...

Kahve içen hanım ::
Lütfen sizi dinlemek istemiyorum, bu çağdaşsız fikirlerinizi susturun Allasen diye haykırdı kahvesini nazikçe püskürerek...
Aşırı irrite olduğu her halinden belliydi...
Ben korkmam , ben cesur bir insanım, her sahada özgürce tüm fikrlerimi herkese dikte ederim , sizler gibi cahil ve yalaka değilim, hava atması ayıp...
Demesi de işten bile değildi...
Bu birkaç cümleyi gün içinde yeri geldikçe otobüste trende fırında markette her gördüğü kalabalığa doğru söylemeyi de huy edinmişti...

"Cehlimi bilmeyecek derece câhil değilim
Bilirim rütbe- i noksanımı kâmil değilim... "
- Yenişehirli Avnî -

Dedi öteki kadın... :))))
Ötekileştirilen cidden öz hakiki olarak ötekileştirilen kadın...

Bugün biraz Stefan Zweigh okuma fırsatım oldu...
Batı ' nın hastalıklı aşkları...
Patalojik çünkü ayakları yere basmayan , günlük hayat dinamiklerinden farklı ve hep kadınlar mağdur...
Oysa Doğu ' da, halk hikâyelerimizde örnegin, mağduriyet eşittir; ölünecekse beraber ölürler ; Deli Dumrul gibi yaşanacaksa beraber...
Hatun kişileri günü birlik lezzetlere malzeme eden erkeklere hitaben Vanilla Sky filminde Tom Cruise ' un yüzüne yüzüne şöyle denir halbuki :
En ucuz hatun bile vücut kimyası ile bağlanır söz verir kendine...
Daldan dala daldan dala gezmeler bu uçarılık entel dantellerin ; bağlanma sorunu olan dâhilerin ritüeli olarak kutsanır ya işte onadır bunca tepkimem....
Yoksa ilk eşine de birlikte yaşamlarına son vermeyi teklif eden ve fakat ret yanıtı alıp ikinci eşiyle bu acı sonu seçen yazarlar tek mihenk noktamız değil tabiki hayatta...
Bizler sosyal konularda da maddi manevi her konuda ümitvar olmalıyız...
Aile konusunda da aşk konusunda da üsve -- i hasene...
Hastalıklı olanın değil de güzelin iyinin peşinde olmalıyız...

Gibi güne dair okumalarından tahlillerinden söz açmaya kalkıştı kadın...

Hâlâ ve hâlâ kahve içen kadın...
Cehalet çok fena işte dedi...
Bu konulardan bahsederek neyin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz , merak ediyorum dedi...
Acil bir şeyler yazdı sosyal medyasına çalakalem birkaç tag tag...
Komplo teorileri ilhamı böyle bazen aniden geliveriyordu işte...
Cahil insanlar kitap okuduklarında toplum ve insan için ne gibi tehlikeler ortaya çıkabilir hayâl etmeye çalışıyor ve ister istemez haykırıyordu...
Mini etek hakkımız söke söke alırız felsefesine yeni açılımlar çağrıstırmamış değildi bu arkaik yaklaşımlar onda..

Öteki kadın...
Hemşerim memleket nire ?
Dünya benim memleket demişti hani Barış Manço...
Neresinden?
İçinden mi ? Diye soranlara pek yüzeysel bir cevap sanki...
Bolu Beyi ferman buyurmuş hemi de şimdilerde...
Duyduk duymadık demeyin peynir ekmek yemeyin deyu...
Velev ki yiyecekseniz siz misafirler, size 10 katı fiyatına...
Böyleyken böyle...
Diye evrensel estetiksel müziksel olarak yaklaşmaya çalıştı meseleye...

Adam söz aldı bu sefer de...
Halkın halk müziği motifleri ile bezeli müzik dinlemesi ne kadar da abes sonuçlar doğuruyor, anlatmaya gerek yok görüyorsunuz ...
Dedi ve ekledi :
Halk , nasıl müzik dinlemeli ise onu da biz belirleriz, doğal olarak...
Derin bir soluk alıp :

Şu kadına haddini bildirin lütfen !
Diye kibarca uyardı tüm dünyadaki dostlarını...
Sosyal medyada filan pek sesleri çıkmasın, aman dikkat !
Nevinden konuştu sonra...

N ' apalım ?.
Hoş sadâ boyumuzu aşıyor belki ama...
Bizim de bu sadâlarimiz kalsın dedi öteki kadın öz vatanında:
"Benden selâm olsun Bolu beyine
Hey hey
Bolu Beyine !!!! "

Nüket Belsan Taşören