16 Mart 2018 Çanakkale'nin Cuma pazarı mevkiinde yaşayan ve maddi sorunları olduğu iddia edilen, ataması yapılmadığı için özel güvenlik görevlisi olan 25 yaşındaki Doğukan Özyılmaz, kız arkadaşından aldığı borcu ödeyemediği için, kendini asmak sureti ile intihar etti. *** 17 Nisan 2018 Aydın'da, 25 yaşındaki Merve Çavdar, depresyon haplarını içerek intihar etti. 2014 yılında Sosyal Bilimler Öğretmenliğinden mezun olan Çavdar'ın atanmasının gerçekleşmediği ve işsizlik nedeniyle bir süredir bunalımda olduğu öne sürüldü. *** 17 Ekim 2018 Tunceli/Pertek doğumlu Ersin Turhan, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi/Sınıf öğretmenliği mezunuydu. Atanma bekliyordu. 32 yaşında İstanbul Gazi Kent Ormanı'nda bir ağaca kendini asarak hayatına son verdi. *** 9 Şubat 2019 Çorum'da ataması yapılmayan 33 yaşındaki İngilizce öğretmeni Halil Mustafa Bozkurt, canına kıydı. *** 3 Haziran 2019 Kastamonu'da yaşayan, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi/Matematik Öğretmenliği bölümü mezunu, ataması yapılmayan 21 yaşındaki öğretmen Kevser Abdülkadiroğlu intihar etti. *** Uzayıp gider bu örnekler. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum. Şunu irdelemek istiyorum bugün; “atanamayan öğretmen intiharı” dediğimiz hadisenin ana faktörü nedir? Yani atanamayan, beklenti içerisinde olan milyonlarca insan, böyle bir harekete kalkışmazken, bu örneğini verdiğimiz kişiler, neden kendi canına kıyabildiler? Gelecek kaygısı, bu kadar ürkünç bir kavram? Risk almaktan neden kaçmaya başladık ve sebebi nedir? *** Evvela şu gerçeği kabul etmemiz gerekir; bizi yetiştiren toplumsal mekanizma, özellikle şu son yirmi yıldır kendi işimizi kendimizin de kurabileceği yani risk alabileceği seçeneğini es geçerek daha rahat, daha rizikosuz, daha komünal ve daha kelepir yoldan kazanç kapısı olarak gördüğü memuriyeti, bilinçaltımıza öyle bir nakşetti ki mesele, olmazsa olmaz rant kapısı haline geldi. KPSS puanları, bir nevi müreffeh geleceğin anahtarı olarak görülmeye başlandı. Vaziyetin haklılık payı var mı, var! Özel sektörün o kan emici dünyası, “gelecek kaygısı” denilen o “öcüyü” öyle bir körükledi ki memuriyeti, neredeyse Kızıl Elma haline getirdi! Herkes birbirine memuriyeti tavsiye ediyor, hayat mefkûresini memuriyete göre belirliyor, akşam yatıyor memuriyet, sabah kalkıyor memuriyet. Şimdi, böyle bir ortamda, girişimci ruh, revaçta olur mu? Belki birçoğumuzun içerisinde uyuyan bir patron var, onu harekete geçirmek gerekiyor ancak mevcut anlayış, o patronu hiç uyandırmak istemiyor. İyi de, bu işte bir gariplik yok mu sizce? Allah aşkına, erkenden kalkıp başkasının hayallerini gerçekleştirmek üzere işe gitmeyi, kim ister? Neticede istediği saatte dükkânını açıp bol para kazanmayı, kim istemez? Yanıt olarak, herkes ister. Peki, öyleyse insanları rizikoya girmekten alıkoyan, son elli yılda meydana gelen ekonomik krizler, siyasetin bir türlü rayına oturmayan düzeni, güvensizlik ortamı, batma, hiç olma korkusu olabilir mi? Hâlbuki devletimizin, risk alıp esnaflığa soyunmak isteyen genç bireylere daha fazla teşvik sunması gerekir. Halkı memuriyete özendirmenin bir mânâsı yoktur. *** Değerli okurlar bakın; biz, Türk milletiyiz, çalışkanız, hızlıyız. Genlerimizde var bu. Yerimizde duramayız. Komünal hayat tarız bize göre değil, sıkılırız, bunalırız. Ruhumuzda girişimcilik, katılımcılık vardır bizim. Bu nedenle devletin, memuriyetin yegâne iş platformu olmadığını, daha başka meslek gruplarının da güzel kazançlar getirebileceği gerçeğini etraflıca anlatmasını istiyorum. *** Düşünsenize, herkes memur olsaydı, fabrikatörlüğü kim yapacaktı? Bakkallığı, terziliği, fırıncılığı… Bakınız dostlar, bir milletin ileri seviyelere atlayabilmesi, kendi teknolojisini yüzde yüz kendisinin imal edebilmesi, ticaret hacmini genişletebilmesi, ekonomik refahı elinde bulundurabilmesi için öncelikle risk alma ve girişimcilik cesaretini göstermesi gerekir. Bu cesareti gösteremeyen ülkelerin akıbeti ortadadır. Açık konuşayım; bir Kuzey Kore olmak ister miyiz? Orada risk yok mesela. Yediğin yemek belli, giydiğin kıyafet belli, kaldığın ev belli… “Gelecek kaygısı” denen kavram orada geçerli değil yani. Aynı şekilde Küba'ya bakın; her şey durağan, orada da “gelecek kaygısı” yok, bu nedenle de gram ilerleme yok! Hepsi bedavacı, hepsi avantacı, emin olun! Her şeyi devlet versin isterler. Sonuç? Sonuç ortada! Atasözüyle tasdikli; bedava peynir, fare kapanında olur. *** Son olarak, yukarıda adlarını zikrettiğim arkadaşların hiçbirisi yeteneksiz, beceriksiz veya aptal insanlar değillerdi elbette. Hepsi de kaliteli okullardan, gelecek vaat eden bölümlerden mezundu. E peki, sorunları neydi de, kendilerine kıymışlardı? Branşlarını seçerlerken, ülkenin şartlarını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı elbette. İşin özü, bu arkadaşların ana problemi sadece atanamamak değildi, “ağrısız başım dertsiz aşım” varı risksiz, stabilize bir yaşama kavuşmak için kendilerini şartlandırmalarıydı çünkü aileleri bunu, böyle telkin etmişti onlara.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ziya Polat
Gelecek kaygısı üzerine dipnotlar
16 Mart 2018
Çanakkale'nin Cuma pazarı mevkiinde yaşayan ve maddi sorunları olduğu iddia edilen, ataması yapılmadığı için özel güvenlik görevlisi olan 25 yaşındaki Doğukan Özyılmaz, kız arkadaşından aldığı borcu ödeyemediği için, kendini asmak sureti ile intihar etti.
***
17 Nisan 2018
Aydın'da, 25 yaşındaki Merve Çavdar, depresyon haplarını içerek intihar etti. 2014 yılında Sosyal Bilimler Öğretmenliğinden mezun olan Çavdar'ın atanmasının gerçekleşmediği ve işsizlik nedeniyle bir süredir bunalımda olduğu öne sürüldü.
***
17 Ekim 2018
Tunceli/Pertek doğumlu Ersin Turhan, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi/Sınıf öğretmenliği mezunuydu. Atanma bekliyordu. 32 yaşında İstanbul Gazi Kent Ormanı'nda bir ağaca kendini asarak hayatına son verdi.
***
9 Şubat 2019
Çorum'da ataması yapılmayan 33 yaşındaki İngilizce öğretmeni Halil Mustafa Bozkurt, canına kıydı.
***
3 Haziran 2019
Kastamonu'da yaşayan, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi/Matematik Öğretmenliği bölümü mezunu, ataması yapılmayan 21 yaşındaki öğretmen Kevser Abdülkadiroğlu intihar etti.
***
Uzayıp gider bu örnekler. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.
Şunu irdelemek istiyorum bugün; “atanamayan öğretmen intiharı” dediğimiz hadisenin ana faktörü nedir? Yani atanamayan, beklenti içerisinde olan milyonlarca insan, böyle bir harekete kalkışmazken, bu örneğini verdiğimiz kişiler, neden kendi canına kıyabildiler? Gelecek kaygısı, bu kadar ürkünç bir kavram? Risk almaktan neden kaçmaya başladık ve sebebi nedir?
***
Evvela şu gerçeği kabul etmemiz gerekir; bizi yetiştiren toplumsal mekanizma, özellikle şu son yirmi yıldır kendi işimizi kendimizin de kurabileceği yani risk alabileceği seçeneğini es geçerek daha rahat, daha rizikosuz, daha komünal ve daha kelepir yoldan kazanç kapısı olarak gördüğü memuriyeti, bilinçaltımıza öyle bir nakşetti ki mesele, olmazsa olmaz rant kapısı haline geldi. KPSS puanları, bir nevi müreffeh geleceğin anahtarı olarak görülmeye başlandı. Vaziyetin haklılık payı var mı, var! Özel sektörün o kan emici dünyası, “gelecek kaygısı” denilen o “öcüyü” öyle bir körükledi ki memuriyeti, neredeyse Kızıl Elma haline getirdi! Herkes birbirine memuriyeti tavsiye ediyor, hayat mefkûresini memuriyete göre belirliyor, akşam yatıyor memuriyet, sabah kalkıyor memuriyet. Şimdi, böyle bir ortamda, girişimci ruh, revaçta olur mu? Belki birçoğumuzun içerisinde uyuyan bir patron var, onu harekete geçirmek gerekiyor ancak mevcut anlayış, o patronu hiç uyandırmak istemiyor. İyi de, bu işte bir gariplik yok mu sizce? Allah aşkına, erkenden kalkıp başkasının hayallerini gerçekleştirmek üzere işe gitmeyi, kim ister? Neticede istediği saatte dükkânını açıp bol para kazanmayı, kim istemez? Yanıt olarak, herkes ister. Peki, öyleyse insanları rizikoya girmekten alıkoyan, son elli yılda meydana gelen ekonomik krizler, siyasetin bir türlü rayına oturmayan düzeni, güvensizlik ortamı, batma, hiç olma korkusu olabilir mi? Hâlbuki devletimizin, risk alıp esnaflığa soyunmak isteyen genç bireylere daha fazla teşvik sunması gerekir. Halkı memuriyete özendirmenin bir mânâsı yoktur.
***
Değerli okurlar bakın; biz, Türk milletiyiz, çalışkanız, hızlıyız. Genlerimizde var bu. Yerimizde duramayız. Komünal hayat tarız bize göre değil, sıkılırız, bunalırız. Ruhumuzda girişimcilik, katılımcılık vardır bizim. Bu nedenle devletin, memuriyetin yegâne iş platformu olmadığını, daha başka meslek gruplarının da güzel kazançlar getirebileceği gerçeğini etraflıca anlatmasını istiyorum.
***
Düşünsenize, herkes memur olsaydı, fabrikatörlüğü kim yapacaktı? Bakkallığı, terziliği, fırıncılığı… Bakınız dostlar, bir milletin ileri seviyelere atlayabilmesi, kendi teknolojisini yüzde yüz kendisinin imal edebilmesi, ticaret hacmini genişletebilmesi, ekonomik refahı elinde bulundurabilmesi için öncelikle risk alma ve girişimcilik cesaretini göstermesi gerekir. Bu cesareti gösteremeyen ülkelerin akıbeti ortadadır. Açık konuşayım; bir Kuzey Kore olmak ister miyiz? Orada risk yok mesela. Yediğin yemek belli, giydiğin kıyafet belli, kaldığın ev belli… “Gelecek kaygısı” denen kavram orada geçerli değil yani. Aynı şekilde Küba'ya bakın; her şey durağan, orada da “gelecek kaygısı” yok, bu nedenle de gram ilerleme yok! Hepsi bedavacı, hepsi avantacı, emin olun! Her şeyi devlet versin isterler. Sonuç? Sonuç ortada! Atasözüyle tasdikli; bedava peynir, fare kapanında olur.
***
Son olarak, yukarıda adlarını zikrettiğim arkadaşların hiçbirisi yeteneksiz, beceriksiz veya aptal insanlar değillerdi elbette. Hepsi de kaliteli okullardan, gelecek vaat eden bölümlerden mezundu. E peki, sorunları neydi de, kendilerine kıymışlardı? Branşlarını seçerlerken, ülkenin şartlarını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı elbette. İşin özü, bu arkadaşların ana problemi sadece atanamamak değildi, “ağrısız başım dertsiz aşım” varı risksiz, stabilize bir yaşama kavuşmak için kendilerini şartlandırmalarıydı çünkü aileleri bunu, böyle telkin etmişti onlara.