Güneydoğu'da vatandaş uzun bir süredir silahlanıyordu, 6-7 Ekim olayları sonrası silahlanma en üst düzeye çıktı. Öyle sadece normal tabanca değil, Keleş, Uzi ve diğer ağır silahlarda var.
6-7 Ekim olayları bölgede sosyolojik ve psikolojik bir eşik oldu ve o eşik sonrası güvenlik zafiyetleri vatandaşın meşru müdafaa hakkını kullanmak için silahlanmasına neden oldu.
PKK'nın çatışmayı başlattığı 84'ten bu yana bölge durmadan değişti ve bu değişim bazen kaybet kaybet, bazen de şartların neden olduğu kazanımlar sağladı. Vatandaş bu yıllar içerisinde iyicesine siyasallaştı ve tabi ki silahlandı.
Molotof kokteyli yapmayı bilmeyen gençlik kalmadı. Zor şartlar ve çatışmalı ortam güvenlik endişesi ve gelecek kaygısı yarattı. Peki, bölge bu kadar silahlanırken devlet neredeydi? Silahlanmanın altında yatan nedenlerden bir tanesi devlete olan güvensizlik değil miydi? 90'larda devlet(derin) bölgede insanları evlerinden alıp, ya infaz edip, ya da ortadan kaybetmedi mi? Şehirlerde devlet, dağlarda PKK vatandaşın psikolojisini allak bullak etmedi mi? 31 Mart 2006'da bölgede süren çatışmalı 9 gün içinde devlet kimi koruyabildi.
6-7 Ekim olaylarında mağazası, dükkânı yakılan vatandaş kime sırtını dönebildi. Siyasi partilerin büroları ve dernek binaları saldırıya uğradığında vatandaşı saldırganlardan koruyan bir devlet yoktu. Bizim polisimiz infazlar yaşandıktan sonra olay yeri incelemeyi ve şerit çekmeyi çok iyi biliyor.
Oysa güvenlik; olaylar olmadan, saldırılar gerçekleşmeden şiddet eylemini durdurmak değil midir? Peki, istihbarat ne yapıyor? Emniyet istihbaratı anladık, paralele hizmet edenler olmuş, peki MİT nerde?
İnsanlar güvenlik kaygısı olduğu için silahlandılar. KCK Yürütme Kurulu Eş Başkanı Cemil Bayık, bölgeye “silahlanın” demeden öncede bölge zaten silahlanmıştı. Bölgenin silahlanmasının bir nedeni de PKK'nın ürettiği şiddettir.
Güneydoğu'da vatandaş devlet(derin), PKK, Hizbullah, şimdi DAİŞ yüzünden silahlanıyor. Tabi şimdi derin devlet yok ama bölge insanına sorarsanız, derin devlet hiçbir zaman bitmedi. Belki de bu yüzden vatandaş her silahlı ve bombalı saldırıda derin devleti arıyor.
Şimdi bir de başımıza Paralel devlet çıktı. Birçok derin hadisede Paralel devletin parmağı var. Vatandaş bölgede böylesine karanlık eylemlerin yaşandığı bir süreçte nasıl silahlanmasın?
Tamam, şimdi devlet desin ki, “herkes silahını teslim etsin.” Hadi vatandaşta geldi silahını teslim etti. Vatandaşın güvenliğini devlet sağlamak zorunda mı? Zorunda. 31 Mart 2006'da Diyarbakır ve bölgede Emniyet binalarını yaktılar. Polis kendini korumakta zorlanıyordu.
Vatandaş 155 Polis İmdat'ı arıyordu ama telefona dahi çıkan yoktu. Hatta “bugün herkes başının çaresine bakacak” deniyordu.
Sahi bu durumda vatandaş ne yapsın, kime sığınsın? Diyarbakır'da Köy-Der'i basıp çocukları 2. Kattan aşağı atanlar ve dövüp öldürenler, Adana'da sakallı olduğu için DAİŞ örgüt üyesi diye evinde çocuklarının gözleri önünde öldürülen vatandaşın sorumluluğu kimde?
Sorumluluk devlette, peki devlet güvenlik kaygılarını giderebiliyor mu? Koca bir hayır. Vatandaş bu durumda ne yapsın. Kendini ve namusunu nasıl savunsun. Silaha ve silahlanmaya karşıyım ama insanların meskûn mahalleri olan evleri tecavüze uğruyorsa, silah alan vatandaşa söyleyecek bir şey bulamıyorum. Açık ve net bugün için Güneydoğu resmen bir silah deposu ve ambarına dönmüş durumda, sokakta her türlü ağır silah var ve bulunması öyle çok zorda olmuyor. Bomba atarda bulunabiliyor, MP 5 de, roket atarda.
Önce Irak, sonra Suriye ve bölgenin uzun yıllardır hassas durumu bölgeyi silah kaçakçılarının merkezi haline dönüştürdü.
Artık öyle bir hale geldi ki, sevinirken de sıkıyoruz, üzülürken de, çoğu zamanda zevkten-öfkeden sıkıyoruz. Psikolojimiz bozuldu ve artık her türlü orgazmı mermi saydırarak yaşıyoruz.
Bölgedeki silahlanma Türkiye'nin iç barışı için çok tehlikeli bir durum. Daha çok geç kalmadan temiz bir toplum için silahsızlanma ile ilgili ciddi adımlar atılmalı. Yoksa daha çok insanın canı yanar ve daha çok anneler mezar taşına yaslanıp, genç evlatlarına ağlar.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Güneydoğu silah deposuna döndü
Güneydoğu'da vatandaş uzun bir süredir silahlanıyordu, 6-7 Ekim olayları sonrası silahlanma en üst düzeye çıktı. Öyle sadece normal tabanca değil, Keleş, Uzi ve diğer ağır silahlarda var.
6-7 Ekim olayları bölgede sosyolojik ve psikolojik bir eşik oldu ve o eşik sonrası güvenlik zafiyetleri vatandaşın meşru müdafaa hakkını kullanmak için silahlanmasına neden oldu.
PKK'nın çatışmayı başlattığı 84'ten bu yana bölge durmadan değişti ve bu değişim bazen kaybet kaybet, bazen de şartların neden olduğu kazanımlar sağladı. Vatandaş bu yıllar içerisinde iyicesine siyasallaştı ve tabi ki silahlandı.
Molotof kokteyli yapmayı bilmeyen gençlik kalmadı. Zor şartlar ve çatışmalı ortam güvenlik endişesi ve gelecek kaygısı yarattı.
Peki, bölge bu kadar silahlanırken devlet neredeydi? Silahlanmanın altında yatan nedenlerden bir tanesi devlete olan güvensizlik değil miydi?
90'larda devlet(derin) bölgede insanları evlerinden alıp, ya infaz edip, ya da ortadan kaybetmedi mi? Şehirlerde devlet, dağlarda PKK vatandaşın psikolojisini allak bullak etmedi mi? 31 Mart 2006'da bölgede süren çatışmalı 9 gün içinde devlet kimi koruyabildi.
6-7 Ekim olaylarında mağazası, dükkânı yakılan vatandaş kime sırtını dönebildi. Siyasi partilerin büroları ve dernek binaları saldırıya uğradığında vatandaşı saldırganlardan koruyan bir devlet yoktu. Bizim polisimiz infazlar yaşandıktan sonra olay yeri incelemeyi ve şerit çekmeyi çok iyi biliyor.
Oysa güvenlik; olaylar olmadan, saldırılar gerçekleşmeden şiddet eylemini durdurmak değil midir? Peki, istihbarat ne yapıyor? Emniyet istihbaratı anladık, paralele hizmet edenler olmuş, peki MİT nerde?
İnsanlar güvenlik kaygısı olduğu için silahlandılar. KCK Yürütme Kurulu Eş Başkanı Cemil Bayık, bölgeye “silahlanın” demeden öncede bölge zaten silahlanmıştı. Bölgenin silahlanmasının bir nedeni de PKK'nın ürettiği şiddettir.
Güneydoğu'da vatandaş devlet(derin), PKK, Hizbullah, şimdi DAİŞ yüzünden silahlanıyor. Tabi şimdi derin devlet yok ama bölge insanına sorarsanız, derin devlet hiçbir zaman bitmedi. Belki de bu yüzden vatandaş her silahlı ve bombalı saldırıda derin devleti arıyor.
Şimdi bir de başımıza Paralel devlet çıktı. Birçok derin hadisede Paralel devletin parmağı var. Vatandaş bölgede böylesine karanlık eylemlerin yaşandığı bir süreçte nasıl silahlanmasın?
Tamam, şimdi devlet desin ki, “herkes silahını teslim etsin.” Hadi vatandaşta geldi silahını teslim etti. Vatandaşın güvenliğini devlet sağlamak zorunda mı? Zorunda. 31 Mart 2006'da Diyarbakır ve bölgede Emniyet binalarını yaktılar. Polis kendini korumakta zorlanıyordu.
Vatandaş 155 Polis İmdat'ı arıyordu ama telefona dahi çıkan yoktu. Hatta “bugün herkes başının çaresine bakacak” deniyordu.
Sahi bu durumda vatandaş ne yapsın, kime sığınsın? Diyarbakır'da Köy-Der'i basıp çocukları 2. Kattan aşağı atanlar ve dövüp öldürenler, Adana'da sakallı olduğu için DAİŞ örgüt üyesi diye evinde çocuklarının gözleri önünde öldürülen vatandaşın sorumluluğu kimde?
Sorumluluk devlette, peki devlet güvenlik kaygılarını giderebiliyor mu? Koca bir hayır. Vatandaş bu durumda ne yapsın. Kendini ve namusunu nasıl savunsun.
Silaha ve silahlanmaya karşıyım ama insanların meskûn mahalleri olan evleri tecavüze uğruyorsa, silah alan vatandaşa söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Açık ve net bugün için Güneydoğu resmen bir silah deposu ve ambarına dönmüş durumda, sokakta her türlü ağır silah var ve bulunması öyle çok zorda olmuyor. Bomba atarda bulunabiliyor, MP 5 de, roket atarda.
Önce Irak, sonra Suriye ve bölgenin uzun yıllardır hassas durumu bölgeyi silah kaçakçılarının merkezi haline dönüştürdü.
Artık öyle bir hale geldi ki, sevinirken de sıkıyoruz, üzülürken de, çoğu zamanda zevkten-öfkeden sıkıyoruz. Psikolojimiz bozuldu ve artık her türlü orgazmı mermi saydırarak yaşıyoruz.
Bölgedeki silahlanma Türkiye'nin iç barışı için çok tehlikeli bir durum. Daha çok geç kalmadan temiz bir toplum için silahsızlanma ile ilgili ciddi adımlar atılmalı. Yoksa daha çok insanın canı yanar ve daha çok anneler mezar taşına yaslanıp, genç evlatlarına ağlar.