Türkiye'nin son 60 yıldır konuştuğu ama karanlıkta kalan bir faili meçhul cinayetler sorunu var. Her 10 yılda bir tezgâhlanan darbelerin veya siyasi kararların öncesinde hep aynı şeyleri yaşandı. Kur-faiz ve borç sarmalıyla başlayan toplumsal hareketlilik, kontrol edilmeyen sokak eylemleri, araya yerleştirilen faili meçhul cinayetler ve siyasi kaos... Bunda kuşkusuz içerideki siyasi kutuplaşmanın, beceriksizliklerin, kirli hesaplaşmaların da katkısı var ama asıl hesabı yapan güç, ABD ve onun kirli ittifak aparatlarıydı. Hangi darbeye, hangi toplumsal kargaşaya bakarsanız bakın altından ABD çıkar. Birkaç gün önce Doç. Dr. NecipHablemitoğlu suikastının kilit isimlerindenNuri Gökhan Bozkır yakalanıncafaili meçhul cinayetler yenidengündeme geldi. O cinayetin işlendiğitarih 18 Aralık 2002. Bülent Ecevit'inbaşında olduğu koalisyon hükümetiekonomik krizle sarsılmış, KemalDerviş'in de içinde olacağı beklenenİsmail Cem-Hüsamettin Özkaneksenli yeni bir siyasi operasyon çekilmişve erken seçime gidilmişti. Ancak beklenen ve planlanan olmamış, yapılan 3 Kasım 2002 seçiminde AK Parti sürpriz bir çoğunlukla iktidara gelmişti. Peki, böyle bir ortamda, Alman vakıflarına karşı çıkan, bugün FETÖ adını alan Fetullah Gülen'i CIA ajanı olarak niteleyen bir akademisyenin öldürülmesi kimin işine yarar ve kime mesajdır? Bir kısım insan bu suikastı Alman vakıflarıyla ilişkilendirse de o günün medyası bambaşka bir karar vermişti: "Her yol İran'a çıkar..." İlginç bir şekilde başta döneminHürriyet gazetesi olmak üzere 90'lardakiUğur Mumcu, MuammerAksoy gibi laik aydınların cinayetleride hatırlatılarak hedefe İran konuyordu. Medya sanki tek merkezden yönetiliyordu. Peki, bu istihbaratı kim medyaya vermişti? İran'ın öne çıkarılmasında kimin çıkarı vardı? Merak ediyorum, o günlerde Hürriyet'in başında olan ErtuğrulÖzkök veya o haberi aynı biçimde veren gazeteciler bugün geriye dönüp bakınca ne düşünüyorlar? Üstelik Hürriyet gazetesi o haberi manşetten verirken, iç sayfada cinayetin farklı bir güç tarafından işlenebileceğini iddia eden biri de vardı: İslamcı yazar olarak bilinen İsmail Nacar. Ne var ki Nacar'ın söylediklerini Hürriyet küçük vermişti. Oysa bugün ortaya çıkan gerçeklere en yakın ihtimal, onun söyledikleriydi. "Suikast, Irak operasyonu ilebağlantılı" başlığıyla verilen haberdeNacar, İslamcıların ve "derindevlet"in suikasttan çıkarı olmayacağınıbelirterek şöyle diyordu: "Bu güçle, 'Bizim bu konudakiisteklerimize itiraz etme. Referandum sözlerini bırak. Yoksa ülkedeki sistemin gerçeksahipleriyle seni karşı karşıyagetirmesini biliriz' demek istemişolabilirler. Özellikle ordu çevrelerininİslamcı iktidara bakışındaolumsuzluk yaratarak irtica ilemücadeleye destek sözüyle Irak'amüdahaleyi teşvik edebilirler." Bugün ortaya çıkan bilgiler, işinbir ucunda Irak gibi bölgesel birhesap olduğu gibi FETÖ elebaşınınözel hesabının da olduğunu gösteriyor. Çünkü o tarihte Gülen'in bir CIA ajanı olduğu gerçeğini en çarpıcı ve açık biçimde Hablemitoğlu söylüyordu. Alman istihbaratı olağan şüpheli görünse de işin uzmanları bu cinayetin FETÖ ve CIA işbirliğiyle gerçekleştiği kanısında. Bugünlerde çok daha geniş ve benzer bir işbirliği dikkatinizi çekmiyor mu? Kilit isim Bozkır'ın konuşmasıyla bu karanlık sayfa biraz daha aydınlanacak görünüyor.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Hablemitoğlu suikastı ve medyanın rolü
Türkiye'nin son 60 yıldır konuştuğu ama karanlıkta kalan bir faili meçhul cinayetler sorunu var. Her 10 yılda bir tezgâhlanan darbelerin veya siyasi kararların öncesinde hep aynı şeyleri yaşandı. Kur-faiz ve borç sarmalıyla başlayan toplumsal hareketlilik, kontrol edilmeyen sokak eylemleri, araya yerleştirilen faili meçhul cinayetler ve siyasi kaos...
Bunda kuşkusuz içerideki siyasi kutuplaşmanın, beceriksizliklerin, kirli hesaplaşmaların da katkısı var ama asıl hesabı yapan güç, ABD ve onun kirli ittifak aparatlarıydı.
Hangi darbeye, hangi toplumsal kargaşaya bakarsanız bakın altından ABD çıkar.
Birkaç gün önce Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının kilit isimlerinden Nuri Gökhan Bozkır yakalanınca faili meçhul cinayetler yeniden gündeme geldi. O cinayetin işlendiği tarih 18 Aralık 2002. Bülent Ecevit'in başında olduğu koalisyon hükümeti ekonomik krizle sarsılmış, Kemal Derviş'in de içinde olacağı beklenen İsmail Cem-Hüsamettin Özkan eksenli yeni bir siyasi operasyon çekilmiş ve erken seçime gidilmişti.
Ancak beklenen ve planlanan olmamış, yapılan 3 Kasım 2002 seçiminde AK Parti sürpriz bir çoğunlukla iktidara gelmişti.
Peki, böyle bir ortamda, Alman vakıflarına karşı çıkan, bugün FETÖ adını alan Fetullah Gülen'i CIA ajanı olarak niteleyen bir akademisyenin öldürülmesi kimin işine yarar ve kime mesajdır?
Bir kısım insan bu suikastı Alman vakıflarıyla ilişkilendirse de o günün medyası bambaşka bir karar vermişti: "Her yol İran'a çıkar..."
İlginç bir şekilde başta dönemin Hürriyet gazetesi olmak üzere 90'lardaki Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi laik aydınların cinayetleri de hatırlatılarak hedefe İran konuyordu. Medya sanki tek merkezden yönetiliyordu.
Peki, bu istihbaratı kim medyaya vermişti? İran'ın öne çıkarılmasında kimin çıkarı vardı?
Merak ediyorum, o günlerde Hürriyet'in başında olan Ertuğrul Özkök veya o haberi aynı biçimde veren gazeteciler bugün geriye dönüp bakınca ne düşünüyorlar?
Üstelik Hürriyet gazetesi o haberi manşetten verirken, iç sayfada cinayetin farklı bir güç tarafından işlenebileceğini iddia eden biri de vardı: İslamcı yazar olarak bilinen İsmail Nacar. Ne var ki Nacar'ın söylediklerini Hürriyet küçük vermişti. Oysa bugün ortaya çıkan gerçeklere en yakın ihtimal, onun söyledikleriydi.
"Suikast, Irak operasyonu ile bağlantılı" başlığıyla verilen haberde Nacar, İslamcıların ve "derin devlet"in suikasttan çıkarı olmayacağını belirterek şöyle diyordu:
"Bu güçle, 'Bizim bu konudaki isteklerimize itiraz etme. Referandum sözlerini bırak. Yoksa ülkedeki sistemin gerçek sahipleriyle seni karşı karşıya getirmesini biliriz' demek istemiş olabilirler. Özellikle ordu çevrelerinin İslamcı iktidara bakışında olumsuzluk yaratarak irtica ile mücadeleye destek sözüyle Irak'a müdahaleyi teşvik edebilirler."
Bugün ortaya çıkan bilgiler, işin bir ucunda Irak gibi bölgesel bir hesap olduğu gibi FETÖ elebaşının özel hesabının da olduğunu gösteriyor. Çünkü o tarihte Gülen'in bir CIA ajanı olduğu gerçeğini en çarpıcı ve açık biçimde Hablemitoğlu söylüyordu. Alman istihbaratı olağan şüpheli görünse de işin uzmanları bu cinayetin FETÖ ve CIA işbirliğiyle gerçekleştiği kanısında.
Bugünlerde çok daha geniş ve benzer bir işbirliği dikkatinizi çekmiyor mu?
Kilit isim Bozkır'ın konuşmasıyla bu karanlık sayfa biraz daha aydınlanacak görünüyor.