'37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın etkinlikleri kapsamında Mahya Yayınları tarafından 'Sahte Mutlakların Hükümranlığı' başlıklı söyleşi düzenlendi- Yazar Atasoy Müftüoğlu:- 'Asıl sorun bizim içeride yaşadığımız kayıplarla ilgilidir. Eğer İslam dünyası büyük ölçüde zaafa düşmemiş olsaydı, farkındalık kaybı yaşanmamış olsaydı, dışarıdan her türlü direnme liyakatine sahip olacaktı. Ama b
Haber Giriş Tarihi: 12.11.2018 18:33
Haber Güncellenme Tarihi: 12.11.2018 21:33
Kaynak:
Haber Merkezi
Haberyazilimi.com
Yazar Atasoy Müftüoğlu, İslam dünyasının son birkaç yüzyıldır savrulma içinde olduğunu belirterek, "Asıl sorun bizim içeride yaşadığımız kayıplarla ilgilidir. Eğer İslam dünyası büyük ölçüde zaafa düşmemiş olsaydı, farkındalık kaybı yaşanmamış olsaydı, dışarıdan her türlü direnme liyakatine sahip olacaktı. Ama böyle bir direniş söz konusu olmadı. " dedi.
Anadolu Ajansı'nın (AA) global iletişim ortağı olduğu, "37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı"nın etkinlikleri kapsamında Mahya Yayınları tarafından, "Sahte Mutlakların Hükümranlığı" başlıklı söyleşi düzenlendi.
- "Hiçbir kayıp, farkındalığın kaybı kadar hayati önemi haiz değil"
Müftüoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı söyleşi, TÜYAP İstanbul Fuar Merkezi'nin Karadeniz Salonu'nda gerçekleştirildi.
İslam toplumunun bugün varoluşsal, yapısal ve tarihsel sorunlarla yüzleşmekten kaçtığına işaret eden Müftüoğlu, "Bu sorunlarla ilgili nihai anlamda bir çözümleme yapmamız gerekiyor. Fakat biz çözümlemeyi bir yolunu bulup, hep erteliyoruz ve bu sorunlar tarafından bugün çok ciddi bir şekilde kuşatılmış durumdayız. Bu sorunlarla yüzleşmeyi başaramayan bir kültür, sahte iyimserliklere sığınarak günü kurtarmaya çalışıyor." diye konuştu.
Müftüoğlu, insanların İslami farkındalığını kaybettiğini, bu yüzden de birçok sorunla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Gerçek anlamda İslami farkındalığı kaybettiğimiz günden beri, bize dayatılan bir varoluş, düşünce, tercih, tarz, üslup biçimini içselleştiriyoruz. Bu yanımız ortada ciddi bir takım patolojilerin olduğuna işaret ediyor. Farkındalık kaybı hayatı, tarihi, dünyayı gereği gibi idrak edememek, algılayamamak gibi. Dolayısıyla gereği gibi algılayamadığımız bir dünyada da o dünyanın ya da tarihin gözdesi olamamak gibi sonuçlar doğurur. Farkındalık kaybı ile birlikte sizi nesneleştiren sürecin bir parçası haline geliyorsunuz. Hiçbir kayıp, farkındalığın kaybı kadar hayati önemi haiz değil. Farkındalığı kaybettikten sonra da geriye sürünmek ve savrulmak kalıyor."
-"İslam dünyası direnme gücünü kaybetti"
İslam dünyasının son birkaç yüzyıldır savrulma içinde olduğunun altını çizen Müftüoğlu, "Asıl sorun, bizim içeride yaşadığımız kayıplarla ilgilidir. Eğer İslam dünyası büyük ölçüde zaafa düşmemiş olsaydı, farkındalık kaybı yaşanmamış olsaydı, dışarıdan her türlü direnme liyakatine sahip olacaktı. Ama böyle bir direniş söz konusu olmadı. Onun için bugün bizim hayatımızın bütün boyutları sahte mutlaklar tarafından fethedilmiştir. Gerçek mutlak bertaraf edilmiş, sahte mutlaklar bütün kavram ve kurumlarıyla, yasalarıyla, değer yargılarıyla somut olarak hayatımıza müdahale etmiştir." yorumunda bulundu.
Atasoy Müftüoğlu, İslami toplulukların farkındalığını kaybettikten sonra konformizme çekildiğini söyleyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İslami toplumlar, statükoya, geleneklere, göreneklere kapanmış ve konfor alanlarını kutsayan bir dil oluşturmuştur. Bugün İslam'a nispet edilerek ne yapılıyorsa, konfor alanlarının içinde cereyan etmektedir. Çünkü sahte mutlakların hükümranlığı, faşizan tahakkümü hatta diktatörlüğü, tayin ediciliğinin yanında gerçek mutlakların böyle bir iddiası, kalkışması bile mümkün değil. İslam'ın bir maneviyat biçimi olduğu, Kitabü'l Kerim'in de bir ahlaki üretim olduğu anlayışı dayatılmıştır. Bizde hiçbir zaman İslami anlamda büyük özgürlükler gündeme getirilmemiştir. Çünkü biz karşı karşıya olduğumuz müdahaleler sebebiyle hep küçük, biçimsel, yüzeysel özgürlüklerle ilgilendik. Bugün büyük özgürlükleri gündeme getirecek bir kadroya da sahip değiliz. Cumhuriyet Türkiye'sinde şu kadar zamandan beri büyük özgürlük sorununu gündeme getiren bir tek düşünürümüz yoktur."
Müftüoğlu, İslam dünyasının tarih boyunca iki büyük kırılmayla karşı karşıya geldiğini ifade ederek, "Birisi içeriden maruz kaldığı bir kırılmaydı. Bir diğeri de dışarıdan maruz kaldığı kırılmadır. İçeriden maruz kaldığı kırılma İslam'ın içe ve geçmişe kapanmasıyla başladı. İçe ve geçmişe kapanan bir bünye, dışarıda ne olduğunu merak etmeyen, dışarıyla ilgili de hiçbir önlem, öneri, eleştiri gerçekleştirme ihtiyacı duymayan bir bünyedir. Geçmişe kapandığı için de bugüne, zamana yeni bir önerisi, değerlendirmesi yoktur. Bunları yapmadığı için sürekli geçmişe atıfta bulunur. Bugün ilahiyat, İslam'ın geçmişte ne yaptığını anlatırken, bugün ne yapması gerektiğine dair tek sözcük sarf etmiyor. 21. yüzyılı nasıl anlayabiliriz, etkileyebiliriz, neler söyleyebiliriz diye bir şey yapmıyor. Çünkü bunu yapabilecek bir entelektüel bir birikim yok." görüşünü dile getirdi.
- "Bugün Müslümanların hayata, topluma, tarihe ilişkin hiçbir iddiası yok"
Müftüoğlu, dünyada şu an toplumlar üzerinde Avrupa merkezli ırkçı bir insan algısı ve tarih felsefesi perspektifi oluşturulduğuna vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İslami kültür, düşünce ve felsefe hayatı, tarihten itibaren ortaya çıkan bilginin, siyasetin, tarihin sömürgeci ve ırkçı mahiyetine nüfuz etmekte, analiz etmekte çok geç kalıyor. Yani tarihe çok geç kalıyoruz. Sürekli geçmişe bakan tarafımız sebebiyle tarihe geç kalmaya devam ediyoruz. Geç kaldığımız için de tarihi etkilemek gibi bir birikime sahip değiliz. Bu yüzden batının sömürgeci ve ırkçı mahiyetine büyük bir farkındalık kaybı yaşadığımız için farkına varamıyoruz. İslam bugün modern zamanlarda ontolojik ve epistemolojik özgürlüğünü kaybetmiştir. Çünkü seküler ontoloji, seküler epistemoloji belirleyici ve tayin edici hale gelmiştir. Bugün bilimin otoritesi üzerinde bir otorite yok. Çünkü dinin otoritesi, o ontolojik kaybı sebebiyle sadece sembolik bir bağlama indirgenmiştir. Bu yüzden Müslümanların hayata, topluma, tarihe ilişkin hiçbir iddiası yok. Bu iddiayı gündeme getirecek dediğim gibi bir kadro da yok. İslam, bugün bu ontolojik kayıp sebebiyle de sadece ve sadece ulus devlet çıkarları için araçsallaştırmak üzere hatırlanır."
İslami farkındalığın yeniden inşasının gerçekleştirilmesi gerektiğini hatırlatan Müftüoğlu, bu bakımdan sahte mutlakların hükümranlığıyla hesaplaşan yeni bir düşünce hayatının kurulmasının lazım olduğunu sözlerine ekledi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
'İslam dünyası direnme gücünü kaybetti'
'37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın etkinlikleri kapsamında Mahya Yayınları tarafından 'Sahte Mutlakların Hükümranlığı' başlıklı söyleşi düzenlendi- Yazar Atasoy Müftüoğlu:- 'Asıl sorun bizim içeride yaşadığımız kayıplarla ilgilidir. Eğer İslam dünyası büyük ölçüde zaafa düşmemiş olsaydı, farkındalık kaybı yaşanmamış olsaydı, dışarıdan her türlü direnme liyakatine sahip olacaktı. Ama b
Anadolu Ajansı'nın (AA) global iletişim ortağı olduğu, "37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı"nın etkinlikleri kapsamında Mahya Yayınları tarafından, "Sahte Mutlakların Hükümranlığı" başlıklı söyleşi düzenlendi.
- "Hiçbir kayıp, farkındalığın kaybı kadar hayati önemi haiz değil"
Müftüoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı söyleşi, TÜYAP İstanbul Fuar Merkezi'nin Karadeniz Salonu'nda gerçekleştirildi.
İslam toplumunun bugün varoluşsal, yapısal ve tarihsel sorunlarla yüzleşmekten kaçtığına işaret eden Müftüoğlu, "Bu sorunlarla ilgili nihai anlamda bir çözümleme yapmamız gerekiyor. Fakat biz çözümlemeyi bir yolunu bulup, hep erteliyoruz ve bu sorunlar tarafından bugün çok ciddi bir şekilde kuşatılmış durumdayız. Bu sorunlarla yüzleşmeyi başaramayan bir kültür, sahte iyimserliklere sığınarak günü kurtarmaya çalışıyor." diye konuştu.
Müftüoğlu, insanların İslami farkındalığını kaybettiğini, bu yüzden de birçok sorunla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Gerçek anlamda İslami farkındalığı kaybettiğimiz günden beri, bize dayatılan bir varoluş, düşünce, tercih, tarz, üslup biçimini içselleştiriyoruz. Bu yanımız ortada ciddi bir takım patolojilerin olduğuna işaret ediyor. Farkındalık kaybı hayatı, tarihi, dünyayı gereği gibi idrak edememek, algılayamamak gibi. Dolayısıyla gereği gibi algılayamadığımız bir dünyada da o dünyanın ya da tarihin gözdesi olamamak gibi sonuçlar doğurur. Farkındalık kaybı ile birlikte sizi nesneleştiren sürecin bir parçası haline geliyorsunuz. Hiçbir kayıp, farkındalığın kaybı kadar hayati önemi haiz değil. Farkındalığı kaybettikten sonra da geriye sürünmek ve savrulmak kalıyor."
-"İslam dünyası direnme gücünü kaybetti"
İslam dünyasının son birkaç yüzyıldır savrulma içinde olduğunun altını çizen Müftüoğlu, "Asıl sorun, bizim içeride yaşadığımız kayıplarla ilgilidir. Eğer İslam dünyası büyük ölçüde zaafa düşmemiş olsaydı, farkındalık kaybı yaşanmamış olsaydı, dışarıdan her türlü direnme liyakatine sahip olacaktı. Ama böyle bir direniş söz konusu olmadı. Onun için bugün bizim hayatımızın bütün boyutları sahte mutlaklar tarafından fethedilmiştir. Gerçek mutlak bertaraf edilmiş, sahte mutlaklar bütün kavram ve kurumlarıyla, yasalarıyla, değer yargılarıyla somut olarak hayatımıza müdahale etmiştir." yorumunda bulundu.
Atasoy Müftüoğlu, İslami toplulukların farkındalığını kaybettikten sonra konformizme çekildiğini söyleyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İslami toplumlar, statükoya, geleneklere, göreneklere kapanmış ve konfor alanlarını kutsayan bir dil oluşturmuştur. Bugün İslam'a nispet edilerek ne yapılıyorsa, konfor alanlarının içinde cereyan etmektedir. Çünkü sahte mutlakların hükümranlığı, faşizan tahakkümü hatta diktatörlüğü, tayin ediciliğinin yanında gerçek mutlakların böyle bir iddiası, kalkışması bile mümkün değil. İslam'ın bir maneviyat biçimi olduğu, Kitabü'l Kerim'in de bir ahlaki üretim olduğu anlayışı dayatılmıştır. Bizde hiçbir zaman İslami anlamda büyük özgürlükler gündeme getirilmemiştir. Çünkü biz karşı karşıya olduğumuz müdahaleler sebebiyle hep küçük, biçimsel, yüzeysel özgürlüklerle ilgilendik. Bugün büyük özgürlükleri gündeme getirecek bir kadroya da sahip değiliz. Cumhuriyet Türkiye'sinde şu kadar zamandan beri büyük özgürlük sorununu gündeme getiren bir tek düşünürümüz yoktur."
Müftüoğlu, İslam dünyasının tarih boyunca iki büyük kırılmayla karşı karşıya geldiğini ifade ederek, "Birisi içeriden maruz kaldığı bir kırılmaydı. Bir diğeri de dışarıdan maruz kaldığı kırılmadır. İçeriden maruz kaldığı kırılma İslam'ın içe ve geçmişe kapanmasıyla başladı. İçe ve geçmişe kapanan bir bünye, dışarıda ne olduğunu merak etmeyen, dışarıyla ilgili de hiçbir önlem, öneri, eleştiri gerçekleştirme ihtiyacı duymayan bir bünyedir. Geçmişe kapandığı için de bugüne, zamana yeni bir önerisi, değerlendirmesi yoktur. Bunları yapmadığı için sürekli geçmişe atıfta bulunur. Bugün ilahiyat, İslam'ın geçmişte ne yaptığını anlatırken, bugün ne yapması gerektiğine dair tek sözcük sarf etmiyor. 21. yüzyılı nasıl anlayabiliriz, etkileyebiliriz, neler söyleyebiliriz diye bir şey yapmıyor. Çünkü bunu yapabilecek bir entelektüel bir birikim yok." görüşünü dile getirdi.
- "Bugün Müslümanların hayata, topluma, tarihe ilişkin hiçbir iddiası yok"
Müftüoğlu, dünyada şu an toplumlar üzerinde Avrupa merkezli ırkçı bir insan algısı ve tarih felsefesi perspektifi oluşturulduğuna vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İslami kültür, düşünce ve felsefe hayatı, tarihten itibaren ortaya çıkan bilginin, siyasetin, tarihin sömürgeci ve ırkçı mahiyetine nüfuz etmekte, analiz etmekte çok geç kalıyor. Yani tarihe çok geç kalıyoruz. Sürekli geçmişe bakan tarafımız sebebiyle tarihe geç kalmaya devam ediyoruz. Geç kaldığımız için de tarihi etkilemek gibi bir birikime sahip değiliz. Bu yüzden batının sömürgeci ve ırkçı mahiyetine büyük bir farkındalık kaybı yaşadığımız için farkına varamıyoruz. İslam bugün modern zamanlarda ontolojik ve epistemolojik özgürlüğünü kaybetmiştir. Çünkü seküler ontoloji, seküler epistemoloji belirleyici ve tayin edici hale gelmiştir. Bugün bilimin otoritesi üzerinde bir otorite yok. Çünkü dinin otoritesi, o ontolojik kaybı sebebiyle sadece sembolik bir bağlama indirgenmiştir. Bu yüzden Müslümanların hayata, topluma, tarihe ilişkin hiçbir iddiası yok. Bu iddiayı gündeme getirecek dediğim gibi bir kadro da yok. İslam, bugün bu ontolojik kayıp sebebiyle de sadece ve sadece ulus devlet çıkarları için araçsallaştırmak üzere hatırlanır."
İslami farkındalığın yeniden inşasının gerçekleştirilmesi gerektiğini hatırlatan Müftüoğlu, bu bakımdan sahte mutlakların hükümranlığıyla hesaplaşan yeni bir düşünce hayatının kurulmasının lazım olduğunu sözlerine ekledi.
Çok Okunanlar