Seçimlerden önceki son yazımda şöyle demiştim: “…Öyle ki 1 Kasım'dan sonra yapılacak olan ilk seçimlerde legal olarak sadece ama sadece sizin değiştirebileceğiniz bir iktidarın olduğu ülkenin hayali ve umudu bu topraklar üzerinde bizi yaşamaya değerli kılan en önemli şeylerden biri.”
Ve devam etmiştim: “Onun içindir ki iktidara getirdiğiniz partiyi terör örgütleriyle, illegal yapılarla, devletin içindeki otonom yapılanmalarla birileri illegal bir şekilde devirmeye çalışmadan dört senede bir yapılan seçimlerde sadece sizin sandıkta değiştirebileceğiniz bir hükümetin olduğu ülkenin ve sistemin var olması her şeyden önemli.”
Velhasıl-ı kelam seçmiş olduğunuz siyasal iradeyi terör örgütlerine peşkeş çekenlere, otonom yapılarla devletin içine sızıp hükümet atamak isteyenlere karşı vermiş olduğunuz cevabı ne Kadri Gürsel anlayabilir ne de The Economist.
Onların anlayamaması zaten sizin sessiz çığlığınızın ve sessiz devriminizin ne anlama geldiğini de ortaya koyuyor Pazar akşamından beri.
Bu ülkenin seçilmişlerine karşı “şöyle böyle gidicisin” diyenlere, “AK Parti tek başına iktidara gelirse oluk oluk kan akar” diye tehdit savuranlara, "AK Parti iktidar olursa ya iç savaş olur ya da darbe” diye şantaj yapanlara karşı vermiş olduğunuz cevabın şokundan daha insan içine çıkamamış kocaman bir güruh var karşınızda.
Hiç aldanmayın yüzsüzlükleri tavan yapmışları televizyon ekranlarında sabah akşam size hakaret etmekten kendini alıkoyamayacak, her zaman olduğu gibi her şeyi kendilerinin bildiğini sanmalarından da vazgeçmeyecekler.
İşin aslı hiç önemli değil.
Siz sessiz bir şekilde sandıkta sizin seçtiklerinize “defol git” diye yazanlara karşı bir EVET'le “defol git” demiş oldunuz zaten.
Bu saatten sonra yapılacak hiçbir yorumun, üstüne düşünülecek hiçbir analizin önemi yok artık.
Terör örgütlerinin keleşini sazla kamufle edenlere, her şeye HAYIR'dan başka bir cevap bulamayanlara, oylarını muhafaza ettiği için kendini başarılı sayanlara karşı bir mühürle vermiş olduğunuz cevap onların haftalarca belki de aylarca yaşamış oldukları şoktan kurtulamamalarına yetecek.
Sadece onların mı?
Her kriz anında kutuplaşma yaygarası koparıp da bunun çözümünü koalisyonda arayanlara ve temelde “Erdoğan'sız bir Türkiye” projesiyle yanıp tutuşanlara karşı vermiş olduğunuz bu cevap da bazılarının ufaktan ufağa dillendirdikleri projelerini rafa kaldırmalarına da sebep olacak.
Kendinizle ne kadar gurur duysanız az.
Sizin karar iradenizi vesayet altına almaya çalışanlara ve bunun için terör örgütleriyle açıktan işbirliği yapmaktan bile çekinmeyenlere karşı günlerce dökeceğiniz cümleler bir EVET'ten daha iyi olamayacaktı belki de.
Nitekim %49'a tekabül eden EVET'lerinizin rengini CNN Türk ve Samanyolu ekranlarında Pazar akşamı mor olarak görme şansını da edinmiş oldunuz böylece. Her fırsatta sizin seçtiğiniz partiye iktidarı gasp etmiş gibi muamele gösteren, 90 yıllık süren iktidarları sizin oylarınızla ellerinden alındığı için seçmiş olduğunuz partiye “yargılanacaksınız” tehditlerini savuranların ertesi gün çark etmeleri de durumun vahametini ortaya koyuyor zaten.
“İnadına…” diye seçim kampanyası düzenleyenlere ve terör örgütlerine sırtını dayayanlara, ellerinde silahla size şantajın ve tehdidin bin bir türlüsünü savuranlara karşı “benimle inat etme” uyarınızı hala okuyamamış olanlara sorun bakalım son olarak diktatörün indirildiği filmi bizatihi olarak hala çekiyorlar mıymış diye? Markar Esayan'ın milletvekili seçilemeyeceğini sanmasından dolayı kutlamalara başlayan zat-ı muhtereme sorun bakalım kutlamalara devam ediyor muymuş hala? Bıkmadan usanmadan sorun bakalım yaşanan her olayda Batı'yı emsal gösterip sorumluların istifasını isteyen muhalefet partilerinin genel başkanları seçimde yaşamış olduğu hezimetlerden sonra istifa etmeyi düşünüyor muymuş? Tıpkı Batı'da da olduğu gibi.
Göğsünüzü gere gere, oy vermiş olduğunuz partinin adını üstüne basa basa söyleyerek sorun.
Hayatları boyunca imza kampanyaları yapmaktan vakit bulup da uluslararası mecrada tek bir akademik çalışması olmayan, son olarak Merkel'in Türkiye'ye gelmesinden rahatsızlık duyduklarını belirten imza kampanyasını kaleme alan akademisyenlere sorun bakalım seçim sonucunu hazmedebilmişler mi?
Onların size karşı her türlü terör örgütünü kullanarak sizin iradenizi esir almak istemelerine rağmen, her türlü devletin içine sızan otonom yapıların sizin yerine hükümet atamak istemesine rağmen ve kendini sizden daha akıllı sanan 3-5 kişinin televizyon ekranlarında bilgiçlik taslar gibi konuşmasına rağmen Pazar günü sandıkta gerçekleştirdiğiniz sessiz devrim ve sessiz çığlıkla onlara 2023'e kadar göstereceğiniz daha çok ders ve onların da bu kafayla giderlerse sizin sormanıza gerek kalmadan hazmedeceği daha çok şey olacak.
E sonuç olarak…
Nerde kalmıştık?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekin Gün
Kasımda sandık başkadır…
Seçimlerden önceki son yazımda şöyle demiştim: “…Öyle ki 1 Kasım'dan sonra yapılacak olan ilk seçimlerde legal olarak sadece ama sadece sizin değiştirebileceğiniz bir iktidarın olduğu ülkenin hayali ve umudu bu topraklar üzerinde bizi yaşamaya değerli kılan en önemli şeylerden biri.”
Ve devam etmiştim: “Onun içindir ki iktidara getirdiğiniz partiyi terör örgütleriyle, illegal yapılarla, devletin içindeki otonom yapılanmalarla birileri illegal bir şekilde devirmeye çalışmadan dört senede bir yapılan seçimlerde sadece sizin sandıkta değiştirebileceğiniz bir hükümetin olduğu ülkenin ve sistemin var olması her şeyden önemli.”
Velhasıl-ı kelam seçmiş olduğunuz siyasal iradeyi terör örgütlerine peşkeş çekenlere, otonom yapılarla devletin içine sızıp hükümet atamak isteyenlere karşı vermiş olduğunuz cevabı ne Kadri Gürsel anlayabilir ne de The Economist.
Onların anlayamaması zaten sizin sessiz çığlığınızın ve sessiz devriminizin ne anlama geldiğini de ortaya koyuyor Pazar akşamından beri.
Bu ülkenin seçilmişlerine karşı “şöyle böyle gidicisin” diyenlere, “AK Parti tek başına iktidara gelirse oluk oluk kan akar” diye tehdit savuranlara, "AK Parti iktidar olursa ya iç savaş olur ya da darbe” diye şantaj yapanlara karşı vermiş olduğunuz cevabın şokundan daha insan içine çıkamamış kocaman bir güruh var karşınızda.
Hiç aldanmayın yüzsüzlükleri tavan yapmışları televizyon ekranlarında sabah akşam size hakaret etmekten kendini alıkoyamayacak, her zaman olduğu gibi her şeyi kendilerinin bildiğini sanmalarından da vazgeçmeyecekler.
İşin aslı hiç önemli değil.
Siz sessiz bir şekilde sandıkta sizin seçtiklerinize “defol git” diye yazanlara karşı bir EVET'le “defol git” demiş oldunuz zaten.
Bu saatten sonra yapılacak hiçbir yorumun, üstüne düşünülecek hiçbir analizin önemi yok artık.
Terör örgütlerinin keleşini sazla kamufle edenlere, her şeye HAYIR'dan başka bir cevap bulamayanlara, oylarını muhafaza ettiği için kendini başarılı sayanlara karşı bir mühürle vermiş olduğunuz cevap onların haftalarca belki de aylarca yaşamış oldukları şoktan kurtulamamalarına yetecek.
Sadece onların mı?
Her kriz anında kutuplaşma yaygarası koparıp da bunun çözümünü koalisyonda arayanlara ve temelde “Erdoğan'sız bir Türkiye” projesiyle yanıp tutuşanlara karşı vermiş olduğunuz bu cevap da bazılarının ufaktan ufağa dillendirdikleri projelerini rafa kaldırmalarına da sebep olacak.
Kendinizle ne kadar gurur duysanız az.
Sizin karar iradenizi vesayet altına almaya çalışanlara ve bunun için terör örgütleriyle açıktan işbirliği yapmaktan bile çekinmeyenlere karşı günlerce dökeceğiniz cümleler bir EVET'ten daha iyi olamayacaktı belki de.
Nitekim %49'a tekabül eden EVET'lerinizin rengini CNN Türk ve Samanyolu ekranlarında Pazar akşamı mor olarak görme şansını da edinmiş oldunuz böylece.
Her fırsatta sizin seçtiğiniz partiye iktidarı gasp etmiş gibi muamele gösteren, 90 yıllık süren iktidarları sizin oylarınızla ellerinden alındığı için seçmiş olduğunuz partiye “yargılanacaksınız” tehditlerini savuranların ertesi gün çark etmeleri de durumun vahametini ortaya koyuyor zaten.
“İnadına…” diye seçim kampanyası düzenleyenlere ve terör örgütlerine sırtını dayayanlara, ellerinde silahla size şantajın ve tehdidin bin bir türlüsünü savuranlara karşı “benimle inat etme” uyarınızı hala okuyamamış olanlara sorun bakalım son olarak diktatörün indirildiği filmi bizatihi olarak hala çekiyorlar mıymış diye?
Markar Esayan'ın milletvekili seçilemeyeceğini sanmasından dolayı kutlamalara başlayan zat-ı muhtereme sorun bakalım kutlamalara devam ediyor muymuş hala?
Bıkmadan usanmadan sorun bakalım yaşanan her olayda Batı'yı emsal gösterip sorumluların istifasını isteyen muhalefet partilerinin genel başkanları seçimde yaşamış olduğu hezimetlerden sonra istifa etmeyi düşünüyor muymuş? Tıpkı Batı'da da olduğu gibi.
Göğsünüzü gere gere, oy vermiş olduğunuz partinin adını üstüne basa basa söyleyerek sorun.
Hayatları boyunca imza kampanyaları yapmaktan vakit bulup da uluslararası mecrada tek bir akademik çalışması olmayan, son olarak Merkel'in Türkiye'ye gelmesinden rahatsızlık duyduklarını belirten imza kampanyasını kaleme alan akademisyenlere sorun bakalım seçim sonucunu hazmedebilmişler mi?
Onların size karşı her türlü terör örgütünü kullanarak sizin iradenizi esir almak istemelerine rağmen, her türlü devletin içine sızan otonom yapıların sizin yerine hükümet atamak istemesine rağmen ve kendini sizden daha akıllı sanan 3-5 kişinin televizyon ekranlarında bilgiçlik taslar gibi konuşmasına rağmen Pazar günü sandıkta gerçekleştirdiğiniz sessiz devrim ve sessiz çığlıkla onlara 2023'e kadar göstereceğiniz daha çok ders ve onların da bu kafayla giderlerse sizin sormanıza gerek kalmadan hazmedeceği daha çok şey olacak.
E sonuç olarak…
Nerde kalmıştık?