İnsanların birbirlerini daha iyi anlayacağı, dara düşmenin, açlık ve yoksulluk çekmenin ne anlama geldiğini idrak edeceği, ötekiyle empati kuracağı bir bayram öncesinde, siyasetin gündeminde ne yazık ki hâlâ iç savaşın derin dehşetiyle savrulan Suriyeliler var. Ve ne yazık ki bunu da sadece birkaç ırkçı siyasi aktör değil, kendilerini "sosyaldemokrat" veya "sosyalist" olarak tanımlayan "seküler" aktörler yapıyor. CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu ve yine CHP'li eski KültürBakanı Fikri Sağlar'dan söz ediyorum. Kılıçdaroğlu ve bazı CHP'liler, ne zaman Suriye'ye yönelik bir operasyon olsa ya da ekonomik sıkıntı artsa mutlaka bir bahane bulup Suriyeliler meselesini gündeme taşıyor. Çünkü yaşananlara insani değil, siyasi bir malzeme olarak bakıyorlar. Aslında her toplumda mültecilere karşı bir tepki olur. Ancak Kılıçdaroğlu gibi siyasetçiler, önce kışkırtıcı bir nefret dili kullanarak bu tepkiyi büyütüyor, sonra da "Toplumda ciddi bir tepkivar" diyerek bunu siyasi araç haline getiriyorlar. Anketlerde büyüyen tepkiyi gördükçe de dozu biraz daha artırıyorlar. Ektikleri nefreti, toplumsal tepki olarak biçiyorlar. Hatırlayın bir konuşmasında aynen şöyle diyordu: "Benim gencecik filinta gibi evlatlarımSuriye'de şehit olacak, onlarıngençleri bizim sahillerde denize girecekler,tatil yapacaklar, eğlenecek,volta atacak, fiyaka satacaklar." Şimdi bu söylemi, son konuşmasındayine toplumu "Ciddi açmazlarla karşılaşabiliriz"korkutmasıyla sürdürüyor: "Geçinemeyen, işsiz kalan insanlar,Suriyelilerden şikâyet ediyorlar veönümüzdeki süreçte çok daha ciddiaçmazlarla toplum olarak karşılaşabiliriz. Bu sorunu çözmek zorundayız." Kılıçdaroğlu'nun derdinin çözümolmadığı çok açık. Onun bu tavrını, CHP'lieski Kültür Bakanı Fikri Sağlar daha da aşağıçekiyor. Ondan daha solda olduğunu savunanSağlar, şikâyet etmiyor adeta nefretkusuyor: "Suriyeli arkadaşım! Buradaki masrafınıcebinden Erdoğan değil, alınteriyle ödediği vergilerle Türk milletiödedi. Bu bir. Türkiye Erdoğan'ındeğil, Türk milletinindir. Ülkendesavaş vardı, Türk milleti seni misafiretti. Şimdi savaş bitti. Yani misafirlikde bitti. Bu da iki." İki siyasi aktör de başından beriSuriyelilerle ilgili negatif bir olay olmasabile konuyu gündemde tutmak için her şeyiyaptı. Yalnız da kalmadılar. Bir yandan partiyönetimindeki aktörler, diğer yandan Milletİttifakı'ndaki "dostları" İYİ Partili siyasetçilerve PKK baronlarından Duran Kalkan,Suriyelilere yönelik nefret söyleminde onlarahep destek oldular. Umut olması gereken, demokrasi ve adalet vaat eden bir muhalefet için bundan daha utanç verici bir tablo olamaz. Bu tavır, bu toprakların tarihiyle de uyumlu değil. Daha çok Avrupa'dakilere benziyor ama en kötülerine. Baksanıza, Avrupa'da yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın öncülüğünü Naziler ve aşırı milliyetçiler yaparken, Türkiye'de bu işi bir iki sağcı siyasetçiyi saymazsak, daha çok seküler "merkez sol" ve marjinal sol siyasi partiler ve aktörler yapıyor. Bir süre önce, "CHP ve SuriyeliSığınmacılar-Ayrımcılık, Ötekileştirmeve Nefret Üretiminin Politik Dili" adlıraporu yayınlanan Prof. Dr. Bekir BeratÖzipek bu tabloyu şöyle değerlendiriyor: "Türk solu bu konuda kötü birsınav verdi. Yapılanın ırkçılık veayrımcılık olduğunu bildikleri haldeüstelik." Not: Tüm okurlarımın mübarek KurbanBayramı'nı kutluyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Kılıçdaroğlu, Sağlar ve sol ırkçılık
İnsanların birbirlerini daha iyi anlayacağı, dara düşmenin, açlık ve yoksulluk çekmenin ne anlama geldiğini idrak edeceği, ötekiyle empati kuracağı bir bayram öncesinde, siyasetin gündeminde ne yazık ki hâlâ iç savaşın derin dehşetiyle savrulan Suriyeliler var.
Ve ne yazık ki bunu da sadece birkaç ırkçı siyasi aktör değil, kendilerini "sosyal demokrat" veya "sosyalist" olarak tanımlayan "seküler" aktörler yapıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve yine CHP'li eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar'dan söz ediyorum.
Kılıçdaroğlu ve bazı CHP'liler, ne zaman Suriye'ye yönelik bir operasyon olsa ya da ekonomik sıkıntı artsa mutlaka bir bahane bulup Suriyeliler meselesini gündeme taşıyor.
Çünkü yaşananlara insani değil, siyasi bir malzeme olarak bakıyorlar. Aslında her toplumda mültecilere karşı bir tepki olur. Ancak Kılıçdaroğlu gibi siyasetçiler, önce kışkırtıcı bir nefret dili kullanarak bu tepkiyi büyütüyor, sonra da "Toplumda ciddi bir tepki var" diyerek bunu siyasi araç haline getiriyorlar. Anketlerde büyüyen tepkiyi gördükçe de dozu biraz daha artırıyorlar. Ektikleri nefreti, toplumsal tepki olarak biçiyorlar.
Hatırlayın bir konuşmasında aynen şöyle diyordu:
"Benim gencecik filinta gibi evlatlarım Suriye'de şehit olacak, onların gençleri bizim sahillerde denize girecekler, tatil yapacaklar, eğlenecek, volta atacak, fiyaka satacaklar."
Şimdi bu söylemi, son konuşmasında yine toplumu "Ciddi açmazlarla karşılaşabiliriz" korkutmasıyla sürdürüyor:
"Geçinemeyen, işsiz kalan insanlar, Suriyelilerden şikâyet ediyorlar ve önümüzdeki süreçte çok daha ciddi açmazlarla toplum olarak karşılaşabiliriz. Bu sorunu çözmek zorundayız."
Kılıçdaroğlu'nun derdinin çözüm olmadığı çok açık. Onun bu tavrını, CHP'li eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar daha da aşağı çekiyor. Ondan daha solda olduğunu savunan Sağlar, şikâyet etmiyor adeta nefret kusuyor:
"Suriyeli arkadaşım! Buradaki masrafını cebinden Erdoğan değil, alın teriyle ödediği vergilerle Türk milleti ödedi. Bu bir. Türkiye Erdoğan'ın değil, Türk milletinindir. Ülkende savaş vardı, Türk milleti seni misafir etti. Şimdi savaş bitti. Yani misafirlik de bitti. Bu da iki."
İki siyasi aktör de başından beri Suriyelilerle ilgili negatif bir olay olmasa bile konuyu gündemde tutmak için her şeyi yaptı. Yalnız da kalmadılar. Bir yandan parti yönetimindeki aktörler, diğer yandan Millet İttifakı'ndaki "dostları" İYİ Partili siyasetçiler ve PKK baronlarından Duran Kalkan, Suriyelilere yönelik nefret söyleminde onlara hep destek oldular.
Umut olması gereken, demokrasi ve adalet vaat eden bir muhalefet için bundan daha utanç verici bir tablo olamaz. Bu tavır, bu toprakların tarihiyle de uyumlu değil. Daha çok Avrupa'dakilere benziyor ama en kötülerine. Baksanıza, Avrupa'da yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın öncülüğünü Naziler ve aşırı milliyetçiler yaparken, Türkiye'de bu işi bir iki sağcı siyasetçiyi saymazsak, daha çok seküler "merkez sol" ve marjinal sol siyasi partiler ve aktörler yapıyor.
Bir süre önce, "CHP ve Suriyeli Sığınmacılar-Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Nefret Üretiminin Politik Dili" adlı raporu yayınlanan Prof. Dr. Bekir Berat Özipek bu tabloyu şöyle değerlendiriyor:
"Türk solu bu konuda kötü bir sınav verdi. Yapılanın ırkçılık ve ayrımcılık olduğunu bildikleri halde üstelik."
Not: Tüm okurlarımın mübarek Kurban Bayramı'nı kutluyorum.