Kürt Sorunu son 30 yılın değil, yüzyılların sorunu. Ortada devletsiz bir millet var. İran, Türkiye, Irak, Suriye toprakları arasına sıkışmış Kürtler, aslında bu coğrafyanın gerçek sahipleri. Kürtlerin kendilerini en iyi dillendirebildikleri yer ise şüphesiz Türkiye. Lozan Antlaşmasında Kürtler gündeme gelince İsmet İnönü Kürtler için, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümetidir. Çünkü Kürtlerin gerçek ve meşru temsilcileri Millet Meclisi´ne girmiştir. Türklerin temsilcileriyle aynı ölçüde ülkenin hükümetine ve yönetimine katılmaktadırlar.” Kürtler bu ülkenin asli unsurudurlar ama Kürtler, 13 yıl öncesine kadar da demokratik haklara sahip değillerdi. Sezar'ın hakkı Sezar'a... Recep Tayyip Erdoğan Kürt sorununu çözmeye çalışan ve bunun için eylem ve icraatlar da bulunan Tek liderdir diyebilirim. Turgut Özal'ın plan ve programları vardı ama ömrü vefa etmedi. Recep Tayyip Erdoğan ise Kürtleri bugüne kadar anlamaya çalışan ve demokratik haklarını veren tek liderdir. OHAL'in kaldırılması başlı başına bir vakıadır. Türkiye'de OHAL, Kürtleri bu ülkede ikinci sınıf vatandaş olarak algılayan bir süreçtir. Bu süreçte Kürtler asimilasyonun ve infazların en karanlıklarıyla yüzleşmişlerdir. OHAL Kürtleri yok sayan ve onları terbiye eden cellatların kılıfıdır. İşte bu yüzden OHAL'in kaldırılması Kürtler için bir milattır. Kürt Dili ve Kürt Müziği özgürce konuşulamıyor-çalınamıyordu. Bu ülkede, Kürtçe konuşmak suç, Kürtçe müzik dinlemek kabahat olarak algılanıyordu. Asker ve Polis Kürtçe kasetlere ve CD'lere el koyuyor ve caddelere fırlatıyordu. Kürtler asimilasyonu iliklerine kadar hissediyordu. AK Parti iktidarı Kürt Dili üzerindeki baskıları kaldırdı ve Kürtçenin gelişiminin önünü açtı. Bu süreçte yüzlerce Kürtçe eser kazandırıldı, Özel Dershaneler açıldı ve Üniversitelerde Kürt Dili bölümleri açıldı. Kürtler özgürce dillerini konuşup, müziklerini özgürce seslendirdi. 90'larda derin devletin işlediği cinayetler aydınlatıldı, JİTEM'in varlığı tartışılmaz hale geldi ve derin devlet, Ergenekon mahkemelerde hesap verdi. JİTEM, 90'larda bölgede terör estirmiş ve Kürtleri sindirmiş bir derin devlet örgütlenmesiydi. Devlet kanalı olan TRT'nin Kürtçe yayın yapması, bu ülkede kim ne derse desin bir milattır. Kürt dili en iyi bu televizyonda korunuyor desek yanlış olmaz. Onlarca televizyon bugün Türkiye'de özgürce Kürtçe yayın yapıyor. Kürt sorununun çözümü için başlatılan, “Çözüm süreci” ile birlikte bölgeye hem yatırım gelmiş, hem devlet yatırımları olağanüstü bir şekilde artmış, hem de yürüyen müzakereler Kürt sorununun çözüme doğru evirildiğini göstermişse de; PKK'nın silahı bırakmayı ret etmesi ve tekrar silaha sarılıp bölgede ve Türkiye'de terörü tırmandırması Kürt sorunu konusunda yeni bir strateji ve algıya ihtiyaç olduğunu göstermektedir. SONUÇ OLARAK Kürt sorununun varlık nedenleri 13 yıl içerisinde iyice tükenmiştir, artık problem PKK'nın iktidar mücadelesine dönüşmüştür. Bölgeyi demir yumrukla hizaya getirmek isteyen örgüt çözülmeye başlamış, sorunun çözüme evrilirmiş olması iktidarını ve rantını sarsmıştır. Örgütün varlık nedeni olan silah, örgüt için vazgeçilmezleri arasındadır, siyasi ve ekonomik rantı silahla elde eden örgüt, silahı bıraktığında arafa düşeceğini ve yok olma sürecinin başlayacağını bilmektedir, Siyaset üretemeyen siyasi kanadının da bölgede eriyeceği de aşikârdır. Bu nedenlerden ötürü örgüt silahtan asla vazgeçmeyecektir. Örgütle mücadele uzun yıllar sürecek ama bu süreçte örgütün marjinalleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun için yeni bir stratejiye ihtiyaç olduğu su götürmez bir gerçektir. 13 yıldır yapılanların yasal bir altyapısının olmaması hala sorunun “Kürt sorunu” olarak gündemde kalmasını sağlamaktadır. “Kürt sorunu” ve “Çözüm” kavramlarının yerini, “Haklar” ve “Özgürlükler” kavramları artık oturmalı, problemin psikolojik alt yapısı ortadan kaldırılmalıdır. Türkçe Türkiye'nin resmi dilidir, bunu tartışmaya açmak da doğru değil ama Avustralya'da ki gibi diller, “resmi müfredata” alınmalı. Sadece Kürtçe değil, Arapça, Lazca, Çerkezce, Süryanice de resmi müfredata alınmalıdır. Kürt dili anayasal çerçevede koruma altına alınmalı. Sosyo -ekonomik olarak bölgeler arasındaki farklar ortadan kaldırılmalı. Kürtlerin sorunları sadece çözüm sürecinde PKK ve siyasi hareketiyle değil, bölgedeki bütün dinamiklerle konuşulmalı ve “demokratik haklar” olabildiğince hızlı bir şekilde çözülmeli. PKK ile çözemediğiniz sorunu başka bir örgüt ve cemaatle de çözemezsiniz. İlla da muhatap arıyorsanız, muhatap “bağımsız-bağlantısız” Kürtlerdir. “PKK ile olmadı, hadi Hizbullah ile konuşalım, ağa-şeyhlerle konuşalım, tekrar feodaliteyi Kürtlere dikte edelim,” doğru bir yaklaşım olamaz. Bölgede Kürt haklarının konuşulacağı o kadar çok “Akıl” adam var ki! Bugüne kadar bu insanlarla ne konuşuldu, ne de bu insanlar arandı ve bulundu. Çözüm sürecinde kolaycılığa kaçıldı ve elinde silah olan, Kürtleri silahla terbiye eden PKK ile müzakereler yapıldı ama görüldü ki, muhatap sade ve salt örgüt olamaz-olmamalıydı. Bölgede çok büyük liberal, sağ-muhafazakâr bir yapı var ama bunların destekleyebileceği bir yapı-parti yok. Zaten örgüt böyle bir yapıya da müsaade etmiyor ama görünen o ki, artık böyle bir yapının oluşması kaçınılamaz bir hal almıştır. PKK'nın silahlı güçleriyle en sert şekilde mücadele edilmeli ve bölgede bağlantısız-bağımsız Kürtlerin güvenlikleri sağlanmalıdır. Kürtler demokratik hak ve özgürlüklerine kavuştukça, örgüt marjinalleşmeye ve yok olmaya başlayacaktır. Bunun için güçlü bir iradeye ve yeni bir stratejiye ihtiyaç var. Sorunu, ”Kel Ali, Ali Kel” mantığından çıkarmalı ve tekrarların yaşanmaması için gerekli tedbirler alınmalı ve demokratik duruştan vazgeçilmemelidir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Kürt sorununda yeni bir stratejiye ihtiyaç var
Kürt Sorunu son 30 yılın değil, yüzyılların sorunu. Ortada devletsiz bir millet var. İran, Türkiye, Irak, Suriye toprakları arasına sıkışmış Kürtler, aslında bu coğrafyanın gerçek sahipleri.
Kürtlerin kendilerini en iyi dillendirebildikleri yer ise şüphesiz Türkiye.
Lozan Antlaşmasında Kürtler gündeme gelince İsmet İnönü Kürtler için, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümetidir. Çünkü Kürtlerin gerçek ve meşru temsilcileri Millet Meclisi´ne girmiştir. Türklerin temsilcileriyle aynı ölçüde ülkenin hükümetine ve yönetimine katılmaktadırlar.”
Kürtler bu ülkenin asli unsurudurlar ama Kürtler, 13 yıl öncesine kadar da demokratik haklara sahip değillerdi.
Sezar'ın hakkı Sezar'a...
Recep Tayyip Erdoğan Kürt sorununu çözmeye çalışan ve bunun için eylem ve icraatlar da bulunan Tek liderdir diyebilirim.
Turgut Özal'ın plan ve programları vardı ama ömrü vefa etmedi. Recep Tayyip Erdoğan ise Kürtleri bugüne kadar anlamaya çalışan ve demokratik haklarını veren tek liderdir.
OHAL'in kaldırılması başlı başına bir vakıadır. Türkiye'de OHAL, Kürtleri bu ülkede ikinci sınıf vatandaş olarak algılayan bir süreçtir. Bu süreçte Kürtler asimilasyonun ve infazların en karanlıklarıyla yüzleşmişlerdir. OHAL Kürtleri yok sayan ve onları terbiye eden cellatların kılıfıdır.
İşte bu yüzden OHAL'in kaldırılması Kürtler için bir milattır.
Kürt Dili ve Kürt Müziği özgürce konuşulamıyor-çalınamıyordu. Bu ülkede, Kürtçe konuşmak suç, Kürtçe müzik dinlemek kabahat olarak algılanıyordu. Asker ve Polis Kürtçe kasetlere ve CD'lere el koyuyor ve caddelere fırlatıyordu. Kürtler asimilasyonu iliklerine kadar hissediyordu.
AK Parti iktidarı Kürt Dili üzerindeki baskıları kaldırdı ve Kürtçenin gelişiminin önünü açtı. Bu süreçte yüzlerce Kürtçe eser kazandırıldı, Özel Dershaneler açıldı ve Üniversitelerde Kürt Dili bölümleri açıldı. Kürtler özgürce dillerini konuşup, müziklerini özgürce seslendirdi.
90'larda derin devletin işlediği cinayetler aydınlatıldı, JİTEM'in varlığı tartışılmaz hale geldi ve derin devlet, Ergenekon mahkemelerde hesap verdi.
JİTEM, 90'larda bölgede terör estirmiş ve Kürtleri sindirmiş bir derin devlet örgütlenmesiydi.
Devlet kanalı olan TRT'nin Kürtçe yayın yapması, bu ülkede kim ne derse desin bir milattır. Kürt dili en iyi bu televizyonda korunuyor desek yanlış olmaz. Onlarca televizyon bugün Türkiye'de özgürce Kürtçe yayın yapıyor.
Kürt sorununun çözümü için başlatılan, “Çözüm süreci” ile birlikte bölgeye hem yatırım gelmiş, hem devlet yatırımları olağanüstü bir şekilde artmış, hem de yürüyen müzakereler Kürt sorununun çözüme doğru evirildiğini göstermişse de;
PKK'nın silahı bırakmayı ret etmesi ve tekrar silaha sarılıp bölgede ve Türkiye'de terörü tırmandırması Kürt sorunu konusunda yeni bir strateji ve algıya ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
SONUÇ OLARAK
Kürt sorununun varlık nedenleri 13 yıl içerisinde iyice tükenmiştir, artık problem PKK'nın iktidar mücadelesine dönüşmüştür. Bölgeyi demir yumrukla hizaya getirmek isteyen örgüt çözülmeye başlamış, sorunun çözüme evrilirmiş olması iktidarını ve rantını sarsmıştır.
Örgütün varlık nedeni olan silah, örgüt için vazgeçilmezleri arasındadır, siyasi ve ekonomik rantı silahla elde eden örgüt, silahı bıraktığında arafa düşeceğini ve yok olma sürecinin başlayacağını bilmektedir, Siyaset üretemeyen siyasi kanadının da bölgede eriyeceği de aşikârdır.
Bu nedenlerden ötürü örgüt silahtan asla vazgeçmeyecektir. Örgütle mücadele uzun yıllar sürecek ama bu süreçte örgütün marjinalleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bunun için yeni bir stratejiye ihtiyaç olduğu su götürmez bir gerçektir.
13 yıldır yapılanların yasal bir altyapısının olmaması hala sorunun “Kürt sorunu” olarak gündemde kalmasını sağlamaktadır.
“Kürt sorunu” ve “Çözüm” kavramlarının yerini, “Haklar” ve “Özgürlükler” kavramları artık oturmalı, problemin psikolojik alt yapısı ortadan kaldırılmalıdır.
Türkçe Türkiye'nin resmi dilidir, bunu tartışmaya açmak da doğru değil ama Avustralya'da ki gibi diller, “resmi müfredata” alınmalı. Sadece Kürtçe değil, Arapça, Lazca, Çerkezce, Süryanice de resmi müfredata alınmalıdır.
Kürt dili anayasal çerçevede koruma altına alınmalı. Sosyo -ekonomik olarak bölgeler arasındaki farklar ortadan kaldırılmalı.
Kürtlerin sorunları sadece çözüm sürecinde PKK ve siyasi hareketiyle değil, bölgedeki bütün dinamiklerle konuşulmalı ve “demokratik haklar” olabildiğince hızlı bir şekilde çözülmeli.
PKK ile çözemediğiniz sorunu başka bir örgüt ve cemaatle de çözemezsiniz. İlla da muhatap arıyorsanız, muhatap “bağımsız-bağlantısız” Kürtlerdir.
“PKK ile olmadı, hadi Hizbullah ile konuşalım, ağa-şeyhlerle konuşalım, tekrar feodaliteyi Kürtlere dikte edelim,” doğru bir yaklaşım olamaz.
Bölgede Kürt haklarının konuşulacağı o kadar çok “Akıl” adam var ki! Bugüne kadar bu insanlarla ne konuşuldu, ne de bu insanlar arandı ve bulundu.
Çözüm sürecinde kolaycılığa kaçıldı ve elinde silah olan, Kürtleri silahla terbiye eden PKK ile müzakereler yapıldı ama görüldü ki, muhatap sade ve salt örgüt olamaz-olmamalıydı.
Bölgede çok büyük liberal, sağ-muhafazakâr bir yapı var ama bunların destekleyebileceği bir yapı-parti yok. Zaten örgüt böyle bir yapıya da müsaade etmiyor ama görünen o ki, artık böyle bir yapının oluşması kaçınılamaz bir hal almıştır.
PKK'nın silahlı güçleriyle en sert şekilde mücadele edilmeli ve bölgede bağlantısız-bağımsız Kürtlerin güvenlikleri sağlanmalıdır.
Kürtler demokratik hak ve özgürlüklerine kavuştukça, örgüt marjinalleşmeye ve yok olmaya başlayacaktır. Bunun için güçlü bir iradeye ve yeni bir stratejiye ihtiyaç var.
Sorunu, ”Kel Ali, Ali Kel” mantığından çıkarmalı ve tekrarların yaşanmaması için gerekli tedbirler alınmalı ve demokratik duruştan vazgeçilmemelidir.