Tam 8 yıldır susan, bana göre susturulan Leyla Zana, nihayet konuştu. Birkaç kez "Neden konuşmuyor?" diye yazdım, hiç ses vermedi. Şimdi neden konuştuğunu da ikna edici bir biçimde açıklamış değil. Terör ve şiddetin devreden çıkması için "önem" verdiğim bir ismin konuşmasını yine de merakla bekliyordum. Konuştu konuşmasına ama hayal kırıklığı yaşattığını da söylemeliyim. Söyleşiyi okumayı bitirdiğimde şöyle düşündüm: "Bunca tecrübeden, bunca acıdanböyle bir sonuç çıkmamalıydı." Duvar'dan Vecdi Erbay'la yaptığı söyleşide "yüzyıl bizi yok sayan" dediği CHP tarihine ve güncel siyasete ilişkin çok şey söylüyor ama esas meselenin etrafında dolaşıyor. Terör ve şiddetin bitmesi için devreye sokulan "çözüm süreci"ne ilişkin söyledikleri ve çıkardığı sonuçlar ne yazık ki doğru değil. Ya eski cesaretini yitirdi ya da örgüt korkusu daha baskın ki onlara tek kelime etmiyor. Oysa çok iyi biliyor; Cumhuriyet tarihinde ilk kez Başbakan Erdoğan, "Baldıranzehri içerim" diyerek silahı devreden çıkartacak tarihi bir süreç başlattı... Umarım unutmamıştır o günlerde "cesaretle" ne söylediğini: "Bir gerçeği kabul edelim. Bu işiisterse Recep Tayyip Erdoğan çözer.Buna inanıyorum. Şimdi hepimizinyapması gereken, başbakanın sorunuçözmesinde yanında olduğumuzu onahissettirmemizdir." Şimdi gelin o günlerde bu sözleri söyleyen Zana'nın tam 8 yıl sonra çözüm sürecine ilişkin ne söylediğine bakalım: "Hatırlayalım, 7 Haziran 2015seçimlerinde Erdoğan ilk defaMeclis'te çoğunluğu kaybetti. Çözümsüreci yaşanan sıkıntılara rağmensürüyordu. İddia ediyorum ki, tekrarseçime gitmeyi engelleyecek bir formülyaratılabilseydi, Türkiye'deki vicdanlı,duyarlı kamuoyu, demokratikgüçler, Kürtlerin bir kısmı ve Erdoğan,güvenlikçi zihniyete karşı durabilselerdisüreç farklı gelişebilirdi. Sürecinbozulmasında Milli Güvenlik Kurulukararlarının mutlaka etkisi olmuşturama sadece MGK kararlarıyla bozulduğutek başına yanıt olamaz." İktidarı ve MGK'yı açık söylüyor ama "demokratik güçler" ve "Kürtlerinbir kısmı"ndan kimleri kastettiği belli değil. Açık söyleyemiyor. Dahası ne çukur eylemlerini kimin başlattığına değiniyor, ne Cemil Bayık ve Bese Hozat'ın ayaklanma çağrılarını hatırlıyor ne de Suriye'de ABD emperyalizminin destek verdiği "kantondevrimi" uğruna çözüm sürecinin nasıl satıldığından söz ediyor. Daha önemlisi, başta SelahattinDemirtaş olmak üzere HDP yönetimininaçılım ve çözüm süreçlerine başındanitibaren destek vermediklerini de gizliyor.Baksanıza daha 2012 yılında Demirtaş, bizzatZana'ya bakın neler söylüyor: "Leyla Hanım kişisel görüşleriniifade etti. Biz parti olarak LeylaHanım'ın 'Başbakan desteklenmelidir,umut Başbakan'dır' görüşünekatılmıyoruz. Başbakan oy kaybetmeyebaşlamalı ki, bir şeyleri değiştirebilsin." Boşuna Sorosçularla iş tutan Demirtaş, "Seni başkan yaptırmayacağız" demedi. İşte bu siyasi akıl, 2015'te çözüm sürecini bitiren, HDP'nin aldığı yüzde 13 oyu ve 80 milletvekilini de götürüp Kandil'in iradesine teslim eden akıldır. Peki her şey bir yana, Leyla Zana, 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe'deki mutabakat sonrası neler olduğunu da mı unuttu? Hiç onlara değinmiyor. Mesela Sırrı SüreyyaÖnder, Öcalan'ın talebini kamuoyuna şöyle iletmişti: "Bu davet silahlı mücadeleninyerini demokratik siyasetin almasınayönelik tarihi bir niyet beyanıdır..." Peki buna çok değil 20 dakika sonra kameraların karşısına geçen Demirtaş nasıl tepki verdi? "Şu anda hükümet yürüttüğü politikaylabarış konusunda zerre kadarumut vermiyor." Zana, 8 yıl boyunca o köyde nasıl bir hesaplaşma yaşadı bilmiyorum ama kendisini bile tehdit eden PKK aklını ve "YürüBay Kemal" diyen Demirtaş'ın nasıl bir rol oynadığını sorgulamadan ne içinde yaşadığı halkına ne de birlikte yaşamak istediği Türkiye'ye katkı sunar.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Leyla Zana 8 yıl sonra ne konuştu?
Tam 8 yıldır susan, bana göre susturulan Leyla Zana, nihayet konuştu. Birkaç kez "Neden konuşmuyor?" diye yazdım, hiç ses vermedi. Şimdi neden konuştuğunu da ikna edici bir biçimde açıklamış değil. Terör ve şiddetin devreden çıkması için "önem" verdiğim bir ismin konuşmasını yine de merakla bekliyordum. Konuştu konuşmasına ama hayal kırıklığı yaşattığını da söylemeliyim. Söyleşiyi okumayı bitirdiğimde şöyle düşündüm:
"Bunca tecrübeden, bunca acıdan böyle bir sonuç çıkmamalıydı."
Duvar'dan Vecdi Erbay'la yaptığı söyleşide "yüzyıl bizi yok sayan" dediği CHP tarihine ve güncel siyasete ilişkin çok şey söylüyor ama esas meselenin etrafında dolaşıyor.
Terör ve şiddetin bitmesi için devreye sokulan "çözüm süreci"ne ilişkin söyledikleri ve çıkardığı sonuçlar ne yazık ki doğru değil. Ya eski cesaretini yitirdi ya da örgüt korkusu daha baskın ki onlara tek kelime etmiyor.
Oysa çok iyi biliyor; Cumhuriyet tarihinde ilk kez Başbakan Erdoğan, "Baldıran zehri içerim" diyerek silahı devreden çıkartacak tarihi bir süreç başlattı...
Umarım unutmamıştır o günlerde "cesaretle" ne söylediğini:
"Bir gerçeği kabul edelim. Bu işi isterse Recep Tayyip Erdoğan çözer. Buna inanıyorum. Şimdi hepimizin yapması gereken, başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemizdir."
Şimdi gelin o günlerde bu sözleri söyleyen Zana'nın tam 8 yıl sonra çözüm sürecine ilişkin ne söylediğine bakalım:
"Hatırlayalım, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Erdoğan ilk defa Meclis'te çoğunluğu kaybetti. Çözüm süreci yaşanan sıkıntılara rağmen sürüyordu. İddia ediyorum ki, tekrar seçime gitmeyi engelleyecek bir formül yaratılabilseydi, Türkiye'deki vicdanlı, duyarlı kamuoyu, demokratik güçler, Kürtlerin bir kısmı ve Erdoğan, güvenlikçi zihniyete karşı durabilselerdi süreç farklı gelişebilirdi. Sürecin bozulmasında Milli Güvenlik Kurulu kararlarının mutlaka etkisi olmuştur ama sadece MGK kararlarıyla bozulduğu tek başına yanıt olamaz."
İktidarı ve MGK'yı açık söylüyor ama "demokratik güçler" ve "Kürtlerin bir kısmı"ndan kimleri kastettiği belli değil. Açık söyleyemiyor. Dahası ne çukur eylemlerini kimin başlattığına değiniyor, ne Cemil Bayık ve Bese Hozat'ın ayaklanma çağrılarını hatırlıyor ne de Suriye'de ABD emperyalizminin destek verdiği "kanton devrimi" uğruna çözüm sürecinin nasıl satıldığından söz ediyor.
Daha önemlisi, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP yönetiminin açılım ve çözüm süreçlerine başından itibaren destek vermediklerini de gizliyor. Baksanıza daha 2012 yılında Demirtaş, bizzat Zana'ya bakın neler söylüyor:
"Leyla Hanım kişisel görüşlerini ifade etti. Biz parti olarak Leyla Hanım'ın 'Başbakan desteklenmelidir, umut Başbakan'dır' görüşüne katılmıyoruz. Başbakan oy kaybetmeye başlamalı ki, bir şeyleri değiştirebilsin."
Boşuna Sorosçularla iş tutan Demirtaş, "Seni başkan yaptırmayacağız" demedi. İşte bu siyasi akıl, 2015'te çözüm sürecini bitiren, HDP'nin aldığı yüzde 13 oyu ve 80 milletvekilini de götürüp Kandil'in iradesine teslim eden akıldır.
Peki her şey bir yana, Leyla Zana, 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe'deki mutabakat sonrası neler olduğunu da mı unuttu? Hiç onlara değinmiyor. Mesela Sırrı Süreyya Önder, Öcalan'ın talebini kamuoyuna şöyle iletmişti:
"Bu davet silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır..."
Peki buna çok değil 20 dakika sonra kameraların karşısına geçen Demirtaş nasıl tepki verdi?
"Şu anda hükümet yürüttüğü politikayla barış konusunda zerre kadar umut vermiyor."
Zana, 8 yıl boyunca o köyde nasıl bir hesaplaşma yaşadı bilmiyorum ama kendisini bile tehdit eden PKK aklını ve "Yürü Bay Kemal" diyen Demirtaş'ın nasıl bir rol oynadığını sorgulamadan ne içinde yaşadığı halkına ne de birlikte yaşamak istediği Türkiye'ye katkı sunar.