Başkan Erdoğan, nihayet iktidarının 19'uncu yılında Türkiye'yi kur-faiz ve borç sarmalına mahkûm eden ekonomik sisteme meydan okuyan ve ezber bozan bir çıkış yaptı: "Yıllarca dünya ortalamalarının çoküzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmakzorunda bırakılan bir ülke olduk"diyor ve şöyle devam ediyordu: "Türkiye'nin yaklaşık 200 yıldır başlattığıher kalkınma hamlesinin önünündarbeyle, vesayetle, krizle kesilerekIMF, Dünya Bankası ve mandacı iktisatçılarımıztarafından aksi istikametteyönlendirilmeye çalışıldığı gerçek iştebudur." Başkan Erdoğan'ın deyimiyle tarihimizde ilk kez "ekonomik vesayete" yönelik böyle bir çıkış yapılıyordu. Birilerinin dediği gibi bu karar durup dururken de ortaya çıkmış değil. Bir arka planı vardı. İşte o arka plandan bazı tespitler: "Ülkemizi mandacı iktisatçılarınarzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak,insanlarımızı işsizliğe, açlığa, yoksulluğamahkûm edecek politikalarıreddediyoruz." "Uyguladığımız bu politikayla küreselfinans çevrelerinin, ülkemizi buncazamandır ekonomik boyunduruklarıaltında tutanların ve onların içeridekitetikçilerinin şimşeklerini üzerimizeçektiğimizin de elbette farkındayız." Gerçekten de tetikçiler hiç vakit kaybetmeden saldırıya geçti. Timsah gözyaşları döken felaket tellallarının açıklamaları birbirini izledi. Buradan siyaset devşirmek isteyenlerse ellerini ovuşturmaya başladı. Hepsinin ortak noktası da, "Dünyada böyle bir ekonomik modelyok, battık, bittik" minvalindeydi. Güya bundan "ülke adına" korkuyorlardı. Oysa onların asıl korkusu, o "modelin tutması" korkusuydu. "Ya tutarsa, ya başarılı olursa" beklentisi onların ödünü kopartıyordu. Bu o kadar açıktı ki, "mandacı ekonomist" denildiği için öfkelenen bir ekonomist şunu yazıyordu "İlginç bir gelişme yaşanıyor.Yabancı yatırımcılar ülkede bir yönetseldeğişikliği çok önceden fiyatlamayabaşladı. Ancak bu durum piyasa göstergelerininve ekonomik gidişatın daha dakötüleşmesini engelleyerek beklediklerideğişimin gerçekleşme olasılığını azaltıyor." Neymiş, ülkede "yönetsel değişiklikisteyen" yabancı yatırımcılar, yanlış zamandaborsaya yatırım yaptıkları için "yönetimindeğişme" olasılığı azalmış. Buna mandacıdenmez de ne denir? Bunlar, yakın geçmişte bu ülkede nelerin kökten değiştiğini iyi bildikleri için haklı olarak korkuyorlar. Çünkü o geçmişte değişmez dedikleri çok şey değişti. Hiç ihtimal vermedikleri ve "sözde değilözde cumhurbaşkanı" istedikleri vesayetsistemi yerle bir oldu, "bizim çocuklar"denilen klasik darbeciler tarihin çöplüğüneatıldı. Baş edemez dedikleri FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleri can çekişir hale geldi "Suriye'ye girilemez" dediler, girildi, "Libya'ya gitmeyin" dediler gidildi. Küresel güçlerin 30 yıldır çözmediği Karabağ sorunu çözülemez dediler, çözüldü. Bütün bunlara harp tarihini değiştiren İHA ve SİHA'ları da ekleyin. Siz bakmayın, muhalefetin ve mandacıların kara bir Türkiye tablosu çizmelerine, neye karşı çıktılarsa, neyi başaramaz dedilerse o başarıldı. Enerji, ulaşım ve şehir hastaneleri gibi sağlık altyapısında atılan dev adımları muhalefetin ve mandacıların nasıl itibarsızlaştırmak istediklerini de unutmadan şu hatırlatmayı yapalım: Bugün yaşadığımız hiçbir şey, saldırılarda karşı duruşlar da tesadüf değil. Herkesin bir hesabı olduğu gibi Türkiye'nin de bir hesabı var ve yeri geldiğinde o hesap hayata geçiriliyor.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Mandacıların asıl korkusu
Başkan Erdoğan, nihayet iktidarının 19'uncu yılında Türkiye'yi kur-faiz ve borç sarmalına mahkûm eden ekonomik sisteme meydan okuyan ve ezber bozan bir çıkış yaptı:
"Yıllarca dünya ortalamalarının çok üzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmak zorunda bırakılan bir ülke olduk" diyor ve şöyle devam ediyordu:
"Türkiye'nin yaklaşık 200 yıldır başlattığı her kalkınma hamlesinin önünün darbeyle, vesayetle, krizle kesilerek IMF, Dünya Bankası ve mandacı iktisatçılarımız tarafından aksi istikamette yönlendirilmeye çalışıldığı gerçek işte budur."
Başkan Erdoğan'ın deyimiyle tarihimizde ilk kez "ekonomik vesayete" yönelik böyle bir çıkış yapılıyordu. Birilerinin dediği gibi bu karar durup dururken de ortaya çıkmış değil. Bir arka planı vardı.
İşte o arka plandan bazı tespitler:
"Ülkemizi mandacı iktisatçıların arzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak, insanlarımızı işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkûm edecek politikaları reddediyoruz."
"Uyguladığımız bu politikayla küresel finans çevrelerinin, ülkemizi bunca zamandır ekonomik boyundurukları altında tutanların ve onların içerideki tetikçilerinin şimşeklerini üzerimize çektiğimizin de elbette farkındayız."
Gerçekten de tetikçiler hiç vakit kaybetmeden saldırıya geçti. Timsah gözyaşları döken felaket tellallarının açıklamaları birbirini izledi. Buradan siyaset devşirmek isteyenlerse ellerini ovuşturmaya başladı. Hepsinin ortak noktası da, "Dünyada böyle bir ekonomik model yok, battık, bittik" minvalindeydi. Güya bundan "ülke adına" korkuyorlardı. Oysa onların asıl korkusu, o "modelin tutması" korkusuydu.
"Ya tutarsa, ya başarılı olursa" beklentisi onların ödünü kopartıyordu. Bu o kadar açıktı ki, "mandacı ekonomist" denildiği için öfkelenen bir ekonomist şunu yazıyordu
"İlginç bir gelişme yaşanıyor. Yabancı yatırımcılar ülkede bir yönetsel değişikliği çok önceden fiyatlamaya başladı. Ancak bu durum piyasa göstergelerinin ve ekonomik gidişatın daha da kötüleşmesini engelleyerek bekledikleri değişimin gerçekleşme olasılığını azaltıyor."
Neymiş, ülkede "yönetsel değişiklik isteyen" yabancı yatırımcılar, yanlış zamanda borsaya yatırım yaptıkları için "yönetimin değişme" olasılığı azalmış. Buna mandacı denmez de ne denir?
Bunlar, yakın geçmişte bu ülkede nelerin kökten değiştiğini iyi bildikleri için haklı olarak korkuyorlar. Çünkü o geçmişte değişmez dedikleri çok şey değişti.
Hiç ihtimal vermedikleri ve "sözde değil özde cumhurbaşkanı" istedikleri vesayet sistemi yerle bir oldu, "bizim çocuklar" denilen klasik darbeciler tarihin çöplüğüne atıldı.
Baş edemez dedikleri FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleri can çekişir hale geldi
"Suriye'ye girilemez" dediler, girildi, "Libya'ya gitmeyin" dediler gidildi. Küresel güçlerin 30 yıldır çözmediği Karabağ sorunu çözülemez dediler, çözüldü.
Bütün bunlara harp tarihini değiştiren İHA ve SİHA'ları da ekleyin. Siz bakmayın, muhalefetin ve mandacıların kara bir Türkiye tablosu çizmelerine, neye karşı çıktılarsa, neyi başaramaz dedilerse o başarıldı.
Enerji, ulaşım ve şehir hastaneleri gibi sağlık altyapısında atılan dev adımları muhalefetin ve mandacıların nasıl itibarsızlaştırmak istediklerini de unutmadan şu hatırlatmayı yapalım: Bugün yaşadığımız hiçbir şey, saldırılar da karşı duruşlar da tesadüf değil.
Herkesin bir hesabı olduğu gibi Türkiye'nin de bir hesabı var ve yeri geldiğinde o hesap hayata geçiriliyor.