Ortadoğu; Türkiye'yi de kapsayan ve geniş bir alana yayılan, yüzlerce yıl savaş ve istikrarsızlıklarla boğuşmuş ve boğuşmaya devam eden bir coğrafya. Bölge, 3 semavi dinin ortaya çıktığı yerdir. Tarımın ve ticaretin ortaya çıktığı yerdir. Yani aslında bölge farklı dinlerle, ideolojilerle, tarihi ve toplumsal biçimler ile devletlere sahiptir ve farklılığına rağmen kendi içinde birçok ortak nokta da barındırmaktadır.
Günümüzde, Ortadoğu bölgesi öncelikle zengin petrol kaynaklarıyla özdeşleşmiş durumdadır. Petrolün bölge içindeki varlığı, coğrafya hakkında yapılacak her türlü analizde göz önünde bulundurulması gereken en önemli faktörlerdendir. 15 ülkeyi Ortadoğu sınırları içerisinde sayabiliriz: Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Irak, İran, İsrail, Katar, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye, Umman, Ürdün, Yemen. Bu ülkelerden Mısır'ın Türkiye ile özel bir ilişkisi vardır. Bu yazının amacı, Mısır ile ilişkileri genel hatlarıyla ele almak ve Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolüne kısaca değinip, bu rolü Arabistan ve İran özelinde değerlendirmektir. Tarihsel bir perspektif ile kısa bir değerlendirme yapacak olursak, Mısır ve Türkiye'nin beş yüz yıllık dini ve tarihsel bağları bulunduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Türkiye ve Mısır arasındaki ilk diplomatik ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Mısır ile 1925 yılında kurduğu diplomatik ilişkiler sonrasında başlamıştır. Diplomatik ilişkilerin gelişmesi sonucunda Türkiye'nin 1948 yılında Kahire'de büyükelçilik düzeyinde temsil edildiği biliniyor.
2005 yılında iki ülke arasında serbest ticaret antlaşması imzalanmıştır. Türkiye ve Mısır Akdeniz Birliği'ne tam üyedir. Türkiye – Mısır ilişkilerine yönelik Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında “Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı darbeyle indirilirken Birleşmiş Milletler bunu sadece izliyor. Ve bu darbeyi yapan kişi meşrulaştırılıyor” sözleriyle Mısır üzerinden BM'yi eleştirdiği bilinmektedir. Türkiye ile Mısır arasındaki diplomatik ilişki 2013 sonrası maslahatgüzar seviyesine düşürülmüş olsa da iki ülke arasındaki ekonomik bağlar korunmaktadır.
Öte yandan, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü ve diğer ülkeler ile ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamak için “Arap Baharı” sürecine göz atmak yerinde olacaktır. Arap Baharı'nı başlatan ilk olay Tunus'ta 2010'da geçimini meyve satarak gerçekleştiren M. Bouazizi'nin satış izni olmadığı gerekçesiyle arabasına el konulması sonrası kendini yakmasıdır. Bu olayın hemen sonrasında, Mısır, Yemen, Libya ve Suriye halkları da Tunus'ta tetiklenen sürece katılmışlardı. Domino etkisiyle yayılan bu sürecin en önemli taşı Mısır olarak görülebilir. 100 milyona yaklaşan nüfusuyla Mısır'ın bu sürece katılımı Kahire'yi Arap Baharı sürecinin başkenti haline getirmiştir.
Türkiye; Mısır, Libya ve Suriye'deki ayaklanmaların ortaya çıkardığı istikrarsızlığın ve belirsizliğin yarattığı kararsızlığın içine düşmüştür. Ülke, ne Mübarek, ne Kaddafi ne de Esad rejiminin veya ayaklanmacıların lehinde net ve açık bir tavır sergilemiştir. Ancak Türkiye'nin Mısır ile olan ikili ilişkilerindeki bozulmada Mısır'ın beklenmedik politikalarının etkisi rol oynamıştır. 2013'te Mısır yönetimi diplomatik ilişkilerin düzeyini düşürdüğünü açıkladı. 2013 öncesine baktığımızda, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in 2004-2010 arasında Türkiye'yi iki kere ziyaret etmesi ikili ilişkilerin iyi olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Tahrir Meydanı'nı dolduran kalabalıkların isyanı ile 2011'de Mübarek'i görevini bırakmak zorunda kalmıştır.
Mısır bulunduğu coğrafi konumu, Süveyş Kanalı'nı kontrolü ve Filistin sorununa bulunabilecek olası bir çözümdeki kilit rol bakımından çok önemli bir ülkedir. Türkiye ile Mısır arasındaki ekonomik ilişkilerin ve siyasi ilişkilerin yönetilmesi, bu bağlamda Türkiye'nin diğer Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini de önemli derecede etkileyecektir. Süveyş Kanalı ile iki kıtayı birbirine bağlayan Mısır'ın stratejik değeri de göz ardı edilemez. Türkiye, Suriye'de yaşanmakta olan iç savaş nedeniyle gümrük kapılarının kapanması sonrası Mısır alternatifini kullanarak ticaretin devam etmesini sağlamıştır.
Ortadoğu'daki Rolü ile Türkiye
Türkiye, Osmanlı Devleti'nin mirası üzerinde kurulmuştur. Bundan dolayı Türkiye'nin Orta Asya'dan Balkan ülkelerine; Afrika'dan Güney Asya'ya Müslümanlarla geçmişten gelen bir kardeşlik bağı vardır. Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı'nda (İİT) aktif bir rol oynamaktadır. İİT ülkelerinin çoğunluğunu oluşturan Arap devletleriyle Türkiye arasındaki tarihi ve kültürel bağlar, İİT çerçevesinde verimli ve karşılıklı işbirliğine dayalı bir ortaklık sağlamaktadır. 57 üyesi olan İİT'na ülkemiz kuruluşundan beri üyedir.
Öte yandan, Türkiye, 1997 yılı başında Ortadoğu dışındaki İslam ülkeleri ile de ilişkileri canlandırmak amacıyla adımlar atmıştır. Türkiye, Mısır, Endonezya, İran, Malezya, Nijerya ve Pakistan'ın Dışişleri Bakanları 18 Ocak 1997'de İstanbul'da bir araya gelerek, ülkelerinin ekonomik büyüme ve sosyal gelişmeleriyle ilgili olarak, D-8 adlı yeni bir işbirliği projesi başlatmışlardır. Türkiye, Filistin Devleti'ni tanıyan ilk ülke olarak, 14 Şubat 2001 tarihinde Başkan Yasser Arafat'ı ağırlamış, Arafat bu ziyareti sırasında, Türkiye'nin bölgede barış ve istikrar tesis edilmesi için yardımlarını devam ettirmesini dile getirmiştir.
İran ile ilişkilere bakacak olursak, 2011 yılında Suriye'de iç savaşın başlaması ile Türkiye-İran ilişkileri tarihinin en gerilimli dönemlerinden birine girmiştir. Türkiye, Suriye'de Esad karşıtı bir pozisyon takınırken, İran bölgesel politikalarını bu ülkedeki statükonun korunması üzerine inşa etmiştir, bu iki ülke arasında ciddi bir gerilim yaratmıştır ve hala yaratmaktadır.
Son olarak, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerini değerlendirecek olursak, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerinin 2013 Temmuz'unda Mısır'da gerçekleşen askeri darbeye kadar bir gelişme eğilimi içinde olduğu söylenebilir. Türkiye Mısır'daki kanlı askeri darbeye karşı takındığı açık tavırla Suudi Arabistan ile tutumu ve siyaseti farklılaştığı halde ilişkisini olumsuz etkileyecek bir faktör olmaması için yoğun bir çaba sarf etmiştir. Buna ilaveten, Esad'ın katliamından dolayı ülkesinden kaçmak zorunda kalan 3,5 milyon insanı, Türkiye'nin misafir etmesi Türkiye'nin bölgedeki insani duruşunu göstermesi açısından da önem taşımaktadır. Türkiye gerek demokratik yapısı gerek ise Batı dünyası ile ilişkileri ve coğrafi konumu ile Ortadoğu'da anahtar öneme sahiptir.
Kaynak: Türel Yılmaz; Uluslararası Politikada Orta Doğu, Ankara, Akçag Yayınları, 2004.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Begüm Burak
Mısır-Türkiye-Ortadoğu Üçgeni…
Ortadoğu; Türkiye'yi de kapsayan ve geniş bir alana yayılan, yüzlerce yıl savaş ve istikrarsızlıklarla boğuşmuş ve boğuşmaya devam eden bir coğrafya. Bölge, 3 semavi dinin ortaya çıktığı yerdir. Tarımın ve ticaretin ortaya çıktığı yerdir. Yani aslında bölge farklı dinlerle, ideolojilerle, tarihi ve toplumsal biçimler ile devletlere sahiptir ve farklılığına rağmen kendi içinde birçok ortak nokta da barındırmaktadır.
Günümüzde, Ortadoğu bölgesi öncelikle zengin petrol kaynaklarıyla özdeşleşmiş durumdadır. Petrolün bölge içindeki varlığı, coğrafya hakkında yapılacak her türlü analizde göz önünde bulundurulması gereken en önemli faktörlerdendir.
15 ülkeyi Ortadoğu sınırları içerisinde sayabiliriz:
Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Irak, İran, İsrail, Katar, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye, Umman, Ürdün, Yemen.
Bu ülkelerden Mısır'ın Türkiye ile özel bir ilişkisi vardır. Bu yazının amacı, Mısır ile ilişkileri genel hatlarıyla ele almak ve Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolüne kısaca değinip, bu rolü Arabistan ve İran özelinde değerlendirmektir.
Tarihsel bir perspektif ile kısa bir değerlendirme yapacak olursak, Mısır ve Türkiye'nin beş yüz yıllık dini ve tarihsel bağları bulunduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Türkiye ve Mısır arasındaki ilk diplomatik ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Mısır ile 1925 yılında kurduğu diplomatik ilişkiler sonrasında başlamıştır. Diplomatik ilişkilerin gelişmesi sonucunda Türkiye'nin 1948 yılında Kahire'de büyükelçilik düzeyinde temsil edildiği biliniyor.
2005 yılında iki ülke arasında serbest ticaret antlaşması imzalanmıştır. Türkiye ve Mısır Akdeniz Birliği'ne tam üyedir. Türkiye – Mısır ilişkilerine yönelik Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında “Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı darbeyle indirilirken Birleşmiş Milletler bunu sadece izliyor. Ve bu darbeyi yapan kişi meşrulaştırılıyor” sözleriyle Mısır üzerinden BM'yi eleştirdiği bilinmektedir. Türkiye ile Mısır arasındaki diplomatik ilişki 2013 sonrası maslahatgüzar seviyesine düşürülmüş olsa da iki ülke arasındaki ekonomik bağlar korunmaktadır.
Öte yandan, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü ve diğer ülkeler ile ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamak için “Arap Baharı” sürecine göz atmak yerinde olacaktır. Arap Baharı'nı başlatan ilk olay Tunus'ta 2010'da geçimini meyve satarak gerçekleştiren M. Bouazizi'nin satış izni olmadığı gerekçesiyle arabasına el konulması sonrası kendini yakmasıdır. Bu olayın hemen sonrasında, Mısır, Yemen, Libya ve Suriye halkları da Tunus'ta tetiklenen sürece katılmışlardı. Domino etkisiyle yayılan bu sürecin en önemli taşı Mısır olarak görülebilir. 100 milyona yaklaşan nüfusuyla Mısır'ın bu sürece katılımı Kahire'yi Arap Baharı sürecinin başkenti haline getirmiştir.
Türkiye; Mısır, Libya ve Suriye'deki ayaklanmaların ortaya çıkardığı istikrarsızlığın ve belirsizliğin yarattığı kararsızlığın içine düşmüştür. Ülke, ne Mübarek, ne Kaddafi ne de Esad rejiminin veya ayaklanmacıların lehinde net ve açık bir tavır sergilemiştir. Ancak Türkiye'nin Mısır ile olan ikili ilişkilerindeki bozulmada Mısır'ın beklenmedik politikalarının etkisi rol oynamıştır. 2013'te Mısır yönetimi diplomatik ilişkilerin düzeyini düşürdüğünü açıkladı. 2013 öncesine baktığımızda, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in 2004-2010 arasında Türkiye'yi iki kere ziyaret etmesi ikili ilişkilerin iyi olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Tahrir Meydanı'nı dolduran kalabalıkların isyanı ile 2011'de Mübarek'i görevini bırakmak zorunda kalmıştır.
Mısır bulunduğu coğrafi konumu, Süveyş Kanalı'nı kontrolü ve Filistin sorununa bulunabilecek olası bir çözümdeki kilit rol bakımından çok önemli bir ülkedir. Türkiye ile Mısır arasındaki ekonomik ilişkilerin ve siyasi ilişkilerin yönetilmesi, bu bağlamda Türkiye'nin diğer Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini de önemli derecede etkileyecektir. Süveyş Kanalı ile iki kıtayı birbirine bağlayan Mısır'ın stratejik değeri de göz ardı edilemez. Türkiye, Suriye'de yaşanmakta olan iç savaş nedeniyle gümrük kapılarının kapanması sonrası Mısır alternatifini kullanarak ticaretin devam etmesini sağlamıştır.
Ortadoğu'daki Rolü ile Türkiye
Türkiye, Osmanlı Devleti'nin mirası üzerinde kurulmuştur. Bundan dolayı Türkiye'nin Orta Asya'dan Balkan ülkelerine; Afrika'dan Güney Asya'ya Müslümanlarla geçmişten gelen bir kardeşlik bağı vardır. Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı'nda (İİT) aktif bir rol oynamaktadır. İİT ülkelerinin çoğunluğunu oluşturan Arap devletleriyle Türkiye arasındaki tarihi ve kültürel bağlar, İİT çerçevesinde verimli ve karşılıklı işbirliğine dayalı bir ortaklık sağlamaktadır. 57 üyesi olan İİT'na ülkemiz kuruluşundan beri üyedir.
Öte yandan, Türkiye, 1997 yılı başında Ortadoğu dışındaki İslam ülkeleri ile de ilişkileri canlandırmak amacıyla adımlar atmıştır. Türkiye, Mısır, Endonezya, İran, Malezya, Nijerya ve Pakistan'ın Dışişleri Bakanları 18 Ocak 1997'de İstanbul'da bir araya gelerek, ülkelerinin ekonomik büyüme ve sosyal gelişmeleriyle ilgili olarak, D-8 adlı yeni bir işbirliği projesi başlatmışlardır. Türkiye, Filistin Devleti'ni tanıyan ilk ülke olarak, 14 Şubat 2001 tarihinde Başkan Yasser Arafat'ı ağırlamış, Arafat bu ziyareti sırasında, Türkiye'nin bölgede barış ve istikrar tesis edilmesi için yardımlarını devam ettirmesini dile getirmiştir.
İran ile ilişkilere bakacak olursak, 2011 yılında Suriye'de iç savaşın başlaması ile Türkiye-İran ilişkileri tarihinin en gerilimli dönemlerinden birine girmiştir. Türkiye, Suriye'de Esad karşıtı bir pozisyon takınırken, İran bölgesel politikalarını bu ülkedeki statükonun korunması üzerine inşa etmiştir, bu iki ülke arasında ciddi bir gerilim yaratmıştır ve hala yaratmaktadır.
Son olarak, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerini değerlendirecek olursak, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerinin 2013 Temmuz'unda Mısır'da gerçekleşen askeri darbeye kadar bir gelişme eğilimi içinde olduğu söylenebilir. Türkiye Mısır'daki kanlı askeri darbeye karşı takındığı açık tavırla Suudi Arabistan ile tutumu ve siyaseti farklılaştığı halde ilişkisini olumsuz etkileyecek bir faktör olmaması için yoğun bir çaba sarf etmiştir. Buna ilaveten, Esad'ın katliamından dolayı ülkesinden kaçmak zorunda kalan 3,5 milyon insanı, Türkiye'nin misafir etmesi Türkiye'nin bölgedeki insani duruşunu göstermesi açısından da önem taşımaktadır. Türkiye gerek demokratik yapısı gerek ise Batı dünyası ile ilişkileri ve coğrafi konumu ile Ortadoğu'da anahtar öneme sahiptir.
Kaynak: Türel Yılmaz; Uluslararası Politikada Orta Doğu, Ankara, Akçag Yayınları, 2004.