Türkiye tarihi ve bir o kadar da riskli bir sürecin içinden geçerken önemli bir hamle yaptı ve Suriye siyasetinde yeni bir sayfa açtı.
Bir anlamda çözümsüzlüğün kapısını araladı ve çözüme dair NATO'dan BM'ye suskun kurumları da devreye soktu.
Ama sadece bununla yetinmedi, Türkiye, kendisi ve bölge için çok önemli olan bir şey daha yaptı; ABD'nin, bölgede terör örgütleriyle ilişkisini deşifre ederek kayda geçirdi.
Anlaşmanın 11. Maddesi aynen şöyle: "Türkiye ve ABD, terörle mücadeleharekatlarının yalnızca terörunsurları ile bu unsurlara ait barınak,sığınak, mevzi, silah, araç vegereci hedef alması gerektiği üzerinemutabık kalır."
Bunun altında ABD'nin imzası var. Bundan sonra ABD, ya PKK-YPG'yle ilişkisini "terör örgütü" diyerek kesecek ya da değiştirecek... Başarılırsa bu sadece Türkiye için değil, bölge halkları açısından önemli bir kazanım.
Kuşkusuz bütün bu beklentilerin hayata geçirilmesi kolay görünmüyor.
Ancak artık cin şişeden çıktı ve Türkiye'nin haklı argümanları küresel bir gücü bile değişmeye zorladı. Buna Türkiye'ye yönelik ekonomik ve siyasi ambargoları devre dışı bırakmayı da eklemek gerekiyor.
Ortada böyle bir tablo var. Süreç nasıl ilerler, gel gitler yaşanır mı göreceğiz.
Ama şunu herkesin kabul etmesi gerekiyor, Türkiye siyaset üreterek,sahada ve masada etkili oldu. Bu Türkiye'nin küresel düzeyde hanesine yazılmış bir kazanımdır. Attığı adım ABD ve AB iç siyasetinde bile sarsıntılara neden oldu. Ama ne yazık ki bu gerçeği, açıkTürkiye düşmanları bile kabullenirken,içerideki bir kısım siyasimeczup kabullenemiyor. Bu türdenbüyük tarihi dönüşümler her zaman tartışmakonusu olur ve eleştirilir. Ancakböylesi hiç görülmedi.
Süreci itibarsızlaştırmak için akla hayale gelmeyen siyasi yalanlar analiz diye yutturuluyor. Buradan şunu çıkarmak mümkün, bu adımla bazı siyasi partilerin ittifak hayalleri veya bazı siyasi aktörlerin ülke içindeki küçük hesapları bozuldu. Bu duruma tepkiyi, popülizmle veya son dönemin yaygın siyasi kültürü olan Post-Truht siyasetle açıklamak da mümkün değil, onları aşan bir durum var.
Hem de daha vahim bir durum... Tıpkı, tanımı ilk kez kendi sosyolojisinin sosyal medyadaki tavrı nedeniyle yapan, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin söylediği gibi bir durum var.
Barış Pınarı Harekatı'na karşı yürütülen kirli itibarsızlaştırma kampanyası karşısında şaşkınlığını gizlemeyen Prof. Dr. Atilla Yayla, da aynı sonuca varıyor ve şu tespiti yapıyor:
"Harekât yapılınca bunu savaşdiye adlandırıyorlar. Türkiye'ninkatliam yaptığını iddia ediyorlar. ABD ile YPG'nin çekilmesi içinanlaşma sağlayıp silahlar susuncada rahatsız oluyorlar. Hükümeteverip veriştiriyorlar. Tam şizofrentipler..." Bunları toptan hastaneye yatırıptedavi etmek mümkün olmadığına göreyapılacak tek şey var; bu meczuplarıtelevizyonlarda veya sosyal medyadamuhatap almamak. Onları muhatapalıp meşrulaştırmak hastalığı iyileştirmiyor,tam tersine azgınlaştırıyor.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Muhalefetin böylesi
Türkiye tarihi ve bir o kadar da riskli bir sürecin içinden geçerken önemli bir hamle yaptı ve Suriye siyasetinde yeni bir sayfa açtı.
Bir anlamda çözümsüzlüğün kapısını araladı ve çözüme dair NATO'dan BM'ye suskun kurumları da devreye soktu.
Ama sadece bununla yetinmedi, Türkiye, kendisi ve bölge için çok önemli olan bir şey daha yaptı; ABD'nin, bölgede terör örgütleriyle ilişkisini deşifre ederek kayda geçirdi.
Anlaşmanın 11.
Maddesi aynen şöyle: "Türkiye ve ABD, terörle mücadele harekatlarının yalnızca terör unsurları ile bu unsurlara ait barınak, sığınak, mevzi, silah, araç ve gereci hedef alması gerektiği üzerine mutabık kalır."
Bunun altında ABD'nin imzası var. Bundan sonra ABD, ya PKK-YPG'yle ilişkisini "terör örgütü" diyerek kesecek ya da değiştirecek... Başarılırsa bu sadece Türkiye için değil, bölge halkları açısından önemli bir kazanım.
Kuşkusuz bütün bu beklentilerin hayata geçirilmesi kolay görünmüyor.
Ancak artık cin şişeden çıktı ve Türkiye'nin haklı argümanları küresel bir gücü bile değişmeye zorladı. Buna Türkiye'ye yönelik ekonomik ve siyasi ambargoları devre dışı bırakmayı da eklemek gerekiyor.
Ortada böyle bir tablo var. Süreç nasıl ilerler, gel gitler yaşanır mı göreceğiz.
Ama şunu herkesin kabul etmesi gerekiyor, Türkiye siyaset üreterek, sahada ve masada etkili oldu. Bu Türkiye'nin küresel düzeyde hanesine yazılmış bir kazanımdır. Attığı adım ABD ve AB iç siyasetinde bile sarsıntılara neden oldu. Ama ne yazık ki bu gerçeği, açık Türkiye düşmanları bile kabullenirken, içerideki bir kısım siyasi meczup kabullenemiyor. Bu türden büyük tarihi dönüşümler her zaman tartışma konusu olur ve eleştirilir. Ancak böylesi hiç görülmedi.
Süreci itibarsızlaştırmak için akla hayale gelmeyen siyasi yalanlar analiz diye yutturuluyor. Buradan şunu çıkarmak mümkün, bu adımla bazı siyasi partilerin ittifak hayalleri veya bazı siyasi aktörlerin ülke içindeki küçük hesapları bozuldu. Bu duruma tepkiyi, popülizmle veya son dönemin yaygın siyasi kültürü olan Post-Truht siyasetle açıklamak da mümkün değil, onları aşan bir durum var.
Hem de daha vahim bir durum... Tıpkı, tanımı ilk kez kendi sosyolojisinin sosyal medyadaki tavrı nedeniyle yapan, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin söylediği gibi bir durum var.
Barış Pınarı Harekatı'na karşı yürütülen kirli itibarsızlaştırma kampanyası karşısında şaşkınlığını gizlemeyen Prof. Dr. Atilla Yayla, da aynı sonuca varıyor ve şu tespiti yapıyor:
"Harekât yapılınca bunu savaş diye adlandırıyorlar. Türkiye'nin katliam yaptığını iddia ediyorlar. ABD ile YPG'nin çekilmesi için anlaşma sağlayıp silahlar susunca da rahatsız oluyorlar. Hükümete verip veriştiriyorlar. Tam şizofren tipler..."
Bunları toptan hastaneye yatırıp tedavi etmek mümkün olmadığına göre yapılacak tek şey var; bu meczupları televizyonlarda veya sosyal medyada muhatap almamak. Onları muhatap alıp meşrulaştırmak hastalığı iyileştirmiyor, tam tersine azgınlaştırıyor.