Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni sistemi onaylayarak referandum sürecini başlattı. Türkiye her şeyiyle yeni döneme başlayacak. Yasama, yürütme ve yargı üçlemesi belki de ilk kez kurumlar vesayetinden kurtulacak ve kendi işine bakacak.
Her üç alanda da yeni bir tecrübe yaşanacak. Sadece yürütme değil, aynı zamanda gerçek anlamda yasa çıkarma ve hükümeti denetleme görevini yapacak Meclis de, ideolojik ve devletçi yaklaşımlardan kurtulacak olan yargı da güçlenecek. Kuşkusuz bu değişimin hayata nasıl yansıyacağını, yeni sorunlar çıkartıp çıkartmayacağını yaşayarak göreceğiz.
Ama bir şeyi çok daha net göreceğiz, bu süreç kendiliğinden siyaset alanında derin bir değişime de yol açacak. Bir anlamda siyaset alanında da yeni bir gelenek oluşacak. Bunu da en sert biçimiyle muhalefet partilerinde göreceğiz. Özellikle de "muhalefette iktidar" olmaktan rahatsız olmayan CHP'de...
Artık o günler geride kalacak. Aslında MHP ve HDP de dahil bütün muhalefet partileri bu değişimden etkilenecek. Elbette farklı partilerin varlıklarını sürdürmelerine engel bir durum yok. Meclis'te etkili de olurlar. Ancak yeni sistem, koalisyon öngörmediği ve yüzde 50 artı 1'i zorunlu kıldığı için daha geniş kitlelerden oy almak zorunlu olacak.
Bu yüzden bugünkü mevcut siyasi partiler tablosu devam edemez. AK Parti dışında "Türkiye Partisi" diyeceğimiz bir parti yok. CHP belli sosyolojilere dayandığı için ağırlıkla batıya, MHP orta ve batı Anadolu'ya, HDP ise Doğu ve Güneydoğu'ya sıkışmış durumda. Yani üç parti de bölgesel parti olmanın ötesine geçemiyor. MHP'nin bu tabloyu erken görerek AK Parti'yle referandum öncesi ortaklık oluşturması, gelecekte de sürdürülmesi muhtemel siyasi bir hamle.
Burada en kritik parti CHP. Yüzde 25 oya sıkışıp kalan CHP'nin bu sistemde ve bu oy oranıyla iktidar olma şansı hiç yok. Parlamenter sistemde de olamadı ama hep bir koalisyon umudu vardı. O umut ve vesayet üreten kurumlar nedeniyle de yıllar yılı muhalefette iktidardı.
Önümüzdeki referandum halktan onay alırsa -ki büyük oranda alacak- hem vesayet kurumları devreden çıkacak, hem de "muhalefetteiktidar" dönemi sonlanacak. Bunun da bir tek anlamı var: CHP yüzde 50 artı 1 oy almak için ya siyaset ve kadro değiştirecek ya da yeni bir partiyle yer değişecek.
Orada bir Yunus Emre Enstitüsü var!
Artık yurtdışı gezilerinde Yunus Emre Enstitüsü'nün adını eskisinden daha çok duymaya, hatta farklı desteklerini görmeye başladık. Bu Türkiye adına umut verici. Umut verici, çünkü geçmişte, ister gazeteci ister işadamı olarak nereye giderseniz gidin, karşınıza FETÖ'nün kurumları veya adamları çıkardı. Ama artık onlar değil, Yunus Emre Enstitüsü çıkıyor.
Bunu son olarak İran gezisinde çok net gördüm. Her yerde vardılar. Gerçekte Yunus Emre Enstitüsü'nün asli görevi çok daha anlamlı ve önemli. Bunu da hakkıyla yapıyor. Türkiye'yle diğer ülkeler arasında kültürelköprü olmak. Bir anlamda Almanların Goethe Enstitüsü veya İspanyolların Cervantes'i gibi...
Yunus Emre Enstitüsü bugün 40farklı ülkede 50 kültür merkeziyle hizmetveriyor. Türkçe kurslarına, kültür ve sanat alanındaki onlarca etkinliğe imza atıyor. Özellikle Türkçe kursları ve Türk filmleri büyük ilgi görüyor.
Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlara FETÖ ile mücadelenin sürdüğü şu günlerde çok ihtiyaç var. Ama şunu da merak ediyorum, acaba bir Goethe Enstitüsü kadar özerk ve mali güce sahip mi?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Muhalefette iktidar dönemi bitiyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni sistemi onaylayarak referandum sürecini başlattı. Türkiye her şeyiyle yeni döneme başlayacak. Yasama, yürütme ve yargı üçlemesi belki de ilk kez kurumlar vesayetinden kurtulacak ve kendi işine bakacak.
Her üç alanda da yeni bir tecrübe yaşanacak. Sadece yürütme değil, aynı zamanda gerçek anlamda yasa çıkarma ve hükümeti denetleme görevini yapacak Meclis de, ideolojik ve devletçi yaklaşımlardan kurtulacak olan yargı da güçlenecek. Kuşkusuz bu değişimin hayata nasıl yansıyacağını, yeni sorunlar çıkartıp çıkartmayacağını yaşayarak göreceğiz.
Ama bir şeyi çok daha net göreceğiz, bu süreç kendiliğinden siyaset alanında derin bir değişime de yol açacak. Bir anlamda siyaset alanında da yeni bir gelenek oluşacak. Bunu da en sert biçimiyle muhalefet partilerinde göreceğiz. Özellikle de "muhalefette iktidar" olmaktan rahatsız olmayan CHP'de...
Artık o günler geride kalacak. Aslında MHP ve HDP de dahil bütün muhalefet partileri bu değişimden etkilenecek. Elbette farklı partilerin varlıklarını sürdürmelerine engel bir durum yok. Meclis'te etkili de olurlar. Ancak yeni sistem, koalisyon öngörmediği ve yüzde 50 artı 1'i zorunlu kıldığı için daha geniş kitlelerden oy almak zorunlu olacak.
Bu yüzden bugünkü mevcut siyasi partiler tablosu devam edemez. AK Parti dışında "Türkiye Partisi" diyeceğimiz bir parti yok. CHP belli sosyolojilere dayandığı için ağırlıkla batıya, MHP orta ve batı Anadolu'ya, HDP ise Doğu ve Güneydoğu'ya sıkışmış durumda.
Yani üç parti de bölgesel parti olmanın ötesine geçemiyor. MHP'nin bu tabloyu erken görerek AK Parti'yle referandum öncesi ortaklık oluşturması, gelecekte de sürdürülmesi muhtemel siyasi bir hamle.
Burada en kritik parti CHP. Yüzde 25 oya sıkışıp kalan CHP'nin bu sistemde ve bu oy oranıyla iktidar olma şansı hiç yok. Parlamenter sistemde de olamadı ama hep bir koalisyon umudu vardı. O umut ve vesayet üreten kurumlar nedeniyle de yıllar yılı muhalefette iktidardı.
Önümüzdeki referandum halktan onay alırsa -ki büyük oranda alacak- hem vesayet kurumları devreden çıkacak, hem de "muhalefette iktidar" dönemi sonlanacak. Bunun da bir tek anlamı var: CHP yüzde 50 artı 1 oy almak için ya siyaset ve kadro değiştirecek ya da yeni bir partiyle yer değişecek.
Orada bir Yunus Emre Enstitüsü var!
Artık yurtdışı gezilerinde Yunus Emre Enstitüsü'nün adını eskisinden daha çok duymaya, hatta farklı desteklerini görmeye başladık. Bu Türkiye adına umut verici. Umut verici, çünkü geçmişte, ister gazeteci ister işadamı olarak nereye giderseniz gidin, karşınıza FETÖ'nün kurumları veya adamları çıkardı. Ama artık onlar değil, Yunus Emre Enstitüsü çıkıyor.
Bunu son olarak İran gezisinde çok net gördüm. Her yerde vardılar. Gerçekte Yunus Emre Enstitüsü'nün asli görevi çok daha anlamlı ve önemli. Bunu da hakkıyla yapıyor. Türkiye'yle diğer ülkeler arasında kültürel köprü olmak. Bir anlamda Almanların Goethe Enstitüsü veya İspanyolların Cervantes'i gibi...
Yunus Emre Enstitüsü bugün 40 farklı ülkede 50 kültür merkeziyle hizmet veriyor. Türkçe kurslarına, kültür ve sanat alanındaki onlarca etkinliğe imza atıyor. Özellikle Türkçe kursları ve Türk filmleri büyük ilgi görüyor.
Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlara FETÖ ile mücadelenin sürdüğü şu günlerde çok ihtiyaç var. Ama şunu da merak ediyorum, acaba bir Goethe Enstitüsü kadar özerk ve mali güce sahip mi?