Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından 10 Ocak'ta yayınlanan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye Türkiye'den 1128 akademisyenimiz imza attı. Bildiri yayımlanmasıyla birlikte başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere birçok kesimden tepki gördü. Çeşitli üniversitelerde görev yapan akademisyenler hakkında cezai ve idari soruşturmalar başlatıldı. Bazı akademisyenler gözaltına alındı evleri ve büroları arandı.
Türkiye açısından son derece üzücü bir durum.
Aydın, kelime anlamıyla “ışık saçan, çevresini aydınlatan” kişi anlamını taşır. “Okuyup yazmış, mürekkep yalamış, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili, bu konularda kafa yoran aydınlarımızın, akademisyenlerimizin topluma söylediği her söz kıymetlidir'' Çünkü onlar bu ülkenin geleceğine fikirleriyle yön veren konumundadırlar. Tepkinin büyüklüğü akademisyenlerin özgül ağırlığıyla ölçülebilir. Akademisyenlerimizin bildirisi Pkk terörüne karşı en ufak bir eleştiri yöneltmiyor direk devleti suçluyor. Türkiye'nin mevcut durumu gözönüne alındığında bu bildiri içeriği açısından çok tehlikelidir. Akademisyenlerimiz ‘bu suça ortak olmayacağız' başlığıyla topluma duyurdukları bildiriyle o suç her ne ise ortak olabileceklerini ön göremediler.
İnsanların kafaları karışık, propaganda ve yanlış bilgilendirme diz boyu, kimse tam olarak ne olduğunu izah edemiyor. Hatırlayın Beyaz şovda bir kadının canlı yayına bağlanıp güneydoğuda yaşananlara ilişkin birkaç çift söz etmesi sonucu Beyazıt Öztürk vatanhaini ilan edildi az kaldı recm edilecekti, ekranlara çıkıp ‘benim babamda polisti özür dilerim' demesine rağmen soruşturmadan kurtulamadı. Türkiye tarihi bir virajdan geçiyor. Siyahı, beyazı, aydını, cahili herkes aynı gemide hiç kimsenin bireysel hesabı olamaz olmamalıdır. Muhalif olmak herkesin olduğu gibi bir aydının sadece hakkı değil aynı zamanda görevidir.
Aydınlarımız,Akademisyenlerimiz,Sanatçılarımız,Yazarlarımız elbette özgür olmalıdırlar. Ancak konuşurken bilgi sahibi olmalılar,aksi takdirde duygular üzerinden açıklama yapmış olup, gerçeğin dışına çıkmış olurlar. Muhaliflik rasyonel (akılcı) bir altyapıyı gerektirir. İfadenin özgürlük alanı kadar sorumluluk içerdiğini unutmamalıdır. Yoksa sadece karşı çıkan, yeni değerler üretemeyen, çözüm önerileri sunmayan duygusal muhalif konumuna düşersiniz.
Gönül isterdi ki bu aydınlarımız Çözüm süreci başladığında aynı hassasiyetle PKK'ya yönelik bir bildiri açıklasalardı, belki de bu ölümlerin hiçbirisi olmayacaktı, devlete bunu söyleme cesaretini gösteren akademisyenlerimiz geçmişte neden sustular ? İşte hepimizin aklını karıştıran yer burasıdır. Sırf Erdoğan karşıtlığı yüzünden ise yazık gerçekten çok yazık…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Barış Aydın
Muhaliflik akılcı bir altyapı gerektirir
Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından 10 Ocak'ta yayınlanan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye Türkiye'den 1128 akademisyenimiz imza attı. Bildiri yayımlanmasıyla birlikte başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere birçok kesimden tepki gördü. Çeşitli üniversitelerde görev yapan akademisyenler hakkında cezai ve idari soruşturmalar başlatıldı. Bazı akademisyenler gözaltına alındı evleri ve büroları arandı.
Türkiye açısından son derece üzücü bir durum.
Aydın, kelime anlamıyla “ışık saçan, çevresini aydınlatan” kişi anlamını taşır. “Okuyup yazmış, mürekkep yalamış, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili, bu konularda kafa yoran aydınlarımızın, akademisyenlerimizin topluma söylediği her söz kıymetlidir'' Çünkü onlar bu ülkenin geleceğine fikirleriyle yön veren konumundadırlar. Tepkinin büyüklüğü akademisyenlerin özgül ağırlığıyla ölçülebilir.
Akademisyenlerimizin bildirisi Pkk terörüne karşı en ufak bir eleştiri yöneltmiyor direk devleti suçluyor. Türkiye'nin mevcut durumu gözönüne alındığında bu bildiri içeriği açısından çok tehlikelidir. Akademisyenlerimiz ‘bu suça ortak olmayacağız' başlığıyla topluma duyurdukları bildiriyle o suç her ne ise ortak olabileceklerini ön göremediler.
İnsanların kafaları karışık, propaganda ve yanlış bilgilendirme diz boyu, kimse tam olarak ne olduğunu izah edemiyor. Hatırlayın Beyaz şovda bir kadının canlı yayına bağlanıp güneydoğuda yaşananlara ilişkin birkaç çift söz etmesi sonucu Beyazıt Öztürk vatanhaini ilan edildi az kaldı recm edilecekti, ekranlara çıkıp ‘benim babamda polisti özür dilerim' demesine rağmen soruşturmadan kurtulamadı.
Türkiye tarihi bir virajdan geçiyor. Siyahı, beyazı, aydını, cahili herkes aynı gemide hiç kimsenin bireysel hesabı olamaz olmamalıdır.
Muhalif olmak herkesin olduğu gibi bir aydının sadece hakkı değil aynı zamanda görevidir.
Aydınlarımız,Akademisyenlerimiz,Sanatçılarımız,Yazarlarımız elbette özgür olmalıdırlar. Ancak konuşurken bilgi sahibi olmalılar,aksi takdirde duygular üzerinden açıklama yapmış olup, gerçeğin dışına çıkmış olurlar. Muhaliflik rasyonel (akılcı) bir altyapıyı gerektirir. İfadenin özgürlük alanı kadar sorumluluk içerdiğini unutmamalıdır. Yoksa sadece karşı çıkan, yeni değerler üretemeyen, çözüm önerileri sunmayan duygusal muhalif konumuna düşersiniz.
Gönül isterdi ki bu aydınlarımız Çözüm süreci başladığında aynı hassasiyetle PKK'ya yönelik bir bildiri açıklasalardı, belki de bu ölümlerin hiçbirisi olmayacaktı, devlete bunu söyleme cesaretini gösteren akademisyenlerimiz geçmişte neden sustular ? İşte hepimizin aklını karıştıran yer burasıdır. Sırf Erdoğan karşıtlığı yüzünden ise yazık gerçekten çok yazık…