Hayatımızı kolaylaştırma serüvenimiz tekerleğin icadı ile başlayarak bugünün teknolojisi ile üst safhalara varmış durumda. Ancak bu teknoloji öyle bir hal aldı ki, bizi uzaklara götüren, “gidişi” olup da “dönüş” yetisi bulunmayan bilet gibi. Tıpkı kavak yellerinin saçlarımızı üfürdüğü mevsimlerde Boney-M'in One Way Ticket(tek yönlü bilet) parçasında olduğu gibi. Yakınlardan uzaklaştık, uzaklara yakalştıkça... Müphem bir yolculuk uğruna. Ahmet Kutsi Tecer'in “orda bir köy var, uzakta / o köy bizim köyümüzdür” dizelerinde saklı kalmış bir köyümüz var her birimizin. Uzaklaşıp, uzaklardan baktığımız bir köy… İşte o köy; bizim memleketimiz, iyi huylu melekelerimiz, içinde varolup yeşerdiğimiz hasbi dünyamız, aidiyetimiz, manevi zenginliğimiz ve o zenginliğin hazinesini oluşturan değerlerimiz, değerlilerimiz. O köy; gün geçtikçe kulağımızda tınısı kalan çocukluğumuzun ninnisi kadar uzak bir masiva. Ve o köy; ay gibi parlak ve ay kadar uzak. Cam parçasının esirleriyiz artık. İster televizyon, ister bilgisayar, isterse boy boy telefon ekranları olsun. Bizi bizden, yakınlarımızdan alıp her birimizi farklı uzak noktalara atan o cam parçaları değil mi? Aynı ortamda yahut odada olup merkezden uzak, farklı dünyalarda gezinen, dağınık “tekil topluluk”lar oluşturduk. Sözde sosyal özde yapayalnız insanlar, “birbirinden uzağa düşen ruhlar” olup çıktık. Kapıldık dünyayı küçültme kumpasına. Özümüze, kültürümüze, “muhabbete” mamafih bize “yakın” ne varsa ırak kalarak hepsine. Yıllık izinler yetmiyor artık… Dini olsun, milli olsun bayramları yakınlarımızdan uzaklaşma fırsatı bildik. Yurtdışı seyahat noktalarına ulaşmak ne kadar yakın ise günümüzde, yakın ziyaret noktalarımız o kadar uzak oldu cümlemize. Sanal bir sosyallik ile sarhoş olup, gerçek bir yalnızlığı görememe hali uyuşturdu benliklerimizi. Bir yanda “imkansızlık”lara aldırmadan gönüller-ülkeler fetheden, beraberinde “kendi” kültürünü gölgesi bilen, cemiyet şuurunla göğe kubbeler çalan mazi, diğer yanda “imkanlık”larla “kendini” köreltme kabiliyetini gösteren bilcümle. Tembellik, hazırcılık ve ahde navefa meziyetlerimiz oldu en görünür şekli ile. Yakın-Uzak didişmelerden mütevellit hayatlarımız. Artık uzak değiliz “diğerlerine” hele yakın, hiç değiliz “kendimize”. Murat Beyaz
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Murat Beyaz
O köy...
Hayatımızı kolaylaştırma serüvenimiz tekerleğin icadı ile başlayarak bugünün teknolojisi ile üst safhalara varmış durumda. Ancak bu teknoloji öyle bir hal aldı ki, bizi uzaklara götüren, “gidişi” olup da “dönüş” yetisi bulunmayan bilet gibi. Tıpkı kavak yellerinin saçlarımızı üfürdüğü mevsimlerde Boney-M'in One Way Ticket(tek yönlü bilet) parçasında olduğu gibi. Yakınlardan uzaklaştık, uzaklara yakalştıkça... Müphem bir yolculuk uğruna.
Ahmet Kutsi Tecer'in “orda bir köy var, uzakta / o köy bizim köyümüzdür” dizelerinde saklı kalmış bir köyümüz var her birimizin. Uzaklaşıp, uzaklardan baktığımız bir köy…
İşte o köy; bizim memleketimiz, iyi huylu melekelerimiz, içinde varolup yeşerdiğimiz hasbi dünyamız, aidiyetimiz, manevi zenginliğimiz ve o zenginliğin hazinesini oluşturan değerlerimiz, değerlilerimiz.
O köy; gün geçtikçe kulağımızda tınısı kalan çocukluğumuzun ninnisi kadar uzak bir masiva.
Ve o köy; ay gibi parlak ve ay kadar uzak.
Cam parçasının esirleriyiz artık. İster televizyon, ister bilgisayar, isterse boy boy telefon ekranları olsun. Bizi bizden, yakınlarımızdan alıp her birimizi farklı uzak noktalara atan o cam parçaları değil mi?
Aynı ortamda yahut odada olup merkezden uzak, farklı dünyalarda gezinen, dağınık “tekil topluluk”lar oluşturduk.
Sözde sosyal özde yapayalnız insanlar, “birbirinden uzağa düşen ruhlar” olup çıktık.
Kapıldık dünyayı küçültme kumpasına. Özümüze, kültürümüze, “muhabbete” mamafih bize “yakın” ne varsa ırak kalarak hepsine.
Yıllık izinler yetmiyor artık…
Dini olsun, milli olsun bayramları yakınlarımızdan uzaklaşma fırsatı bildik.
Yurtdışı seyahat noktalarına ulaşmak ne kadar yakın ise günümüzde, yakın ziyaret noktalarımız o kadar uzak oldu cümlemize.
Sanal bir sosyallik ile sarhoş olup, gerçek bir yalnızlığı görememe hali uyuşturdu benliklerimizi. Bir yanda “imkansızlık”lara aldırmadan gönüller-ülkeler fetheden, beraberinde “kendi” kültürünü gölgesi bilen, cemiyet şuurunla göğe kubbeler çalan mazi, diğer yanda “imkanlık”larla “kendini” köreltme kabiliyetini gösteren bilcümle.
Tembellik, hazırcılık ve ahde navefa meziyetlerimiz oldu en görünür şekli ile.
Yakın-Uzak didişmelerden mütevellit hayatlarımız. Artık uzak değiliz “diğerlerine” hele yakın, hiç değiliz “kendimize”.
Murat Beyaz