Son günlerde temel gıda maddelerindeki haksız fiyat artışları gündemimizde geniş yer tutuyor. Tarladan 2-3 TL'ye çıkan ürünün soframıza gelene kadar nasıl olup da 12-13 TL'ye çıktığını tartışıp duruyoruz. Konu Başkan Erdoğan dâhil tüm yetkilileri meşgul edecek kadar kritik önem seviyesine yükselmiş durumda. Serbest piyasa koşullarını da fazla zorlamadan çareler aranıyor. Geçmişte kısmen uygulanan belediyelere bağlı tanzim satış mağazaları kurulması gündemde. Ben de bu konuda kamu yararını gözeten, kendimce bir öneride bulunmak istiyorum: Belediye-devlet işbirliğiyle kurulacak “millet lokantaları”.
Bu lokantalar şöyle çalışacak: Her il, ilçe belediyesi, kendi sınırları içinde, kira ödemeyeceği geniş lokantalar açacak. Yine kendi sınırları içindeki üreticilerden yerinde (tarlada, çiftlikte vb) alım yapacak. Kendi sınırları içindeki üretici sayısı kısıtlıysa, en yakındaki ilden ama yine yerinde alım yapacak. Tüm alımlarda peşin ve nakit ödeme yapılacak ki üretici toplu alım yapanların verdiği 3-6 aylık çeklere mahkûm kalmasın, ayrıca hem belediye hem de üretici banka masraflarından da kurtulsun.
Yine her belediye (kira ödemeyeceği) büyük yemek fabrikaları kuracak ve tarladan iki liraya aldığı domatesi, sadece nakliye masrafı ekleyerek, mesela 2,10 TL'ye bu fabrikalara taşıyacak. Böylece Erdoğan'ın sözünü ettiği 4-5 komisyoncuyu by pass etmiş olacak. Tüm millet lokantalarına dağıtım bu yemek fabrikalarından yapılacak.
Bu lokantalar tüm Türkiye'de bir örnek olacak. Bir “marka” gibi düşünelim. Logosundan çalışanların giysilerine, dizaynından çalışma usullerine kadar hepsi aynı olacak. Herkes bir görüşte tanıyacak. Tabii her belediye kendi ismini ve logosunu ekleyebilecek. Dört çeşit yemek fiyatı 4-5 TL'yi geçmeyecek. Belli bir kalite seviyesinden ödün verilmeyecek. TBMM'de milletin vekillerine yapılabildiğine göre, belediyelerde milletin kendisine de yapılabilir elbette.
Millet lokantaları özellikle hane geliri belli bir seviyenin altında olan kesimlere hizmet vermelidir. Örneğin, toplam hane geliri dört bin TL'nin altında olan herkesin faydalanması sağlanabilir. Kişilerin yapması gereken tek şey, toplam hane gelirini gösterir belgelerle belediyeye başvurup hanedeki fert sayısı kadar “millet kart” çıkartmaktır. (Çalışma saatleri ve yerleri, okul çıkışı vb sebeplerden dolayı evdeki her bireyin veya en azından ebeveynlerden her ikisinin ayrı kartı olması önemli.)
Kartları belediyeler ücretsiz vermeli ve Türkiye'nin her yerinde geçerli olmalıdır. Kamu bankalarıyla anlaşma yapılarak kullanıcıların bu kartlara istediği zaman ve miktarda yükleme yapması sağlanabilir. Akbillere yükler gibi kolayca yükleme yapılacak noktalar olmalıdır. Kartlarda hesap işletme ücreti hiç olmamalı veya çok düşük olmalıdır (Örneğin hane başına aylık 1 (bir) TL).
Örneklersek: Yaşadığım Küçükçekmece'de 21 mahalle ve 770 bin nüfus var. Belediye her mahalleye iki tane millet lokantası açıp, her birinde günde 250 aileye yemek çıkarıyor diyelim. Her gün 42 bin kişi (üç öğün olursa 126 bin) bu lokantalarda doyacak demektir.
Bu projeye devlet desteği, işin her aşamasında vergi kolaylıkları, elektrik, su, doğalgaz indirimleri, sağlanacak hazine arazileri ve kamu binaları olabilir. Böylece belediyeler en ucuz maliyetle en düşük fiyatlı, kaliteli yemek hizmeti sağlar.
Elde edilecek bazı faydalar şunlar olur: 1. Halka ucuz ve kaliteli yemek hizmeti. Dört kişilik bir aile 16-20 TL'ye, mükellef bir akşam yemeği yer. 2. Yeni istihdam alanları açılır. Her lokantada 4-5 kişi, her yemek fabrikasında birkaç yüz kişi çalıştığında ülke çapında on binlerce yeni istihdam yaratılmış olur. Buna tarladan ürün alma, nakliye gibi kalemlerde çalışacak elemanlar eklendiğinde sayı daha da artar. Türkiye'de yaklaşık 32 bin mahalle var. 3. Enerji tasarrufu sağlanır. Küçükçekmece'deki 40 bin aile ayrı ayrı elektrik, doğalgaz, su, deterjan vb harcamaz, aynı işi iki yemek fabrikası ve 40 lokanta halleder. 4. Gıda israfı azalır. Artan yemekler topluca belediyelerin hayvan barınaklarında değerlendirilir. 5. Sağlıklı beslenmeye katkı sağlanır. Tüm yemekler uygun kalori hesabıyla besleyici, tuzu ve şekeri az, nişasta bazlı şeker hiç kullanılmamış, sağlıklı ürünlerden üretilir. Toplamda, sağlıksız beslenmeden doğan hastalıkların ülkeye maliyeti düşer. 6. Üreticiler alın terinin karşılığını alır, aracı-tefeciden kurtulur. Ürününe alım garantisi sağlanmış olur ve kartellere mahkûm olmaz. Parasını peşin alır, ekonominin canlı tutulmasına katkı sağlanmış olur. 7. Kamu bankalarında önemli miktarda para hareketliliği oluşur. 8. Rekabet koşulları değişeceğinden, gıda fiyatları düşer. 9. Boş zaman üretilmiş olur. Ev kadınları bütün gün “Ne pişireceğim?” diye düşünmekten kurtulur. Yemek için yapılacak alışveriş, pişirme, sofra kurup kaldırma ve temizlikte harcanan zaman aileye kalır. Yaşam kalitesi artar. 10. Çoğu zaman yılda bir bile dışarıda yemeğe çıkamayan binlerce aile, rahatlıkla dışarıda yemek yer. Millet lokantaları muhtaçlara bedava yemek dağıtan aşevleri değildir. Bir baba, ailesini akşam yemeğine götürüp sadece 16-20 TL öder ve lokantadan başı dik ayrılır.
Bunu serbest piyasaya müdahale gibi düşünmemek gerekir. Bence bu sosyal belediyeciliğin gereğidir. İstenirse belediyeler, tüm şartların sağlanması koşuluyla, millet lokantalarını özel kişilerin işletmesine de verebilir. Günde bin menü satan bir lokanta, her menüden sadece 75 kuruş kâr etse, ayda 22.500 TL geliri olur. Asgari ücretli beş işçi çalıştırırsa elinde 12 bin TL civarı para kalır. Kira ödemeden düşük enerji maliyeti ve azaltılmış vergilerle, temizlik malzemesi vb masraflar düşüldükten sonra bile aylık 7-8 bin TL net gelir elde eder. Belediye en düşük kârı alır (örneğin menü başı 25 kuruş). Millet bahçeleri ve millet kıraathaneleri gibi dev hizmetleri ülkeye armağan eden AK Parti, millet lokantalarıyla da düşük gelirli vatandaşlarımıza önemli bir hizmet sunarak bu konuda da öncü olur.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cengiz Alğan
Şehirlere 'Millet Lokantaları'
Son günlerde temel gıda maddelerindeki haksız fiyat artışları gündemimizde geniş yer tutuyor. Tarladan 2-3 TL'ye çıkan ürünün soframıza gelene kadar nasıl olup da 12-13 TL'ye çıktığını tartışıp duruyoruz. Konu Başkan Erdoğan dâhil tüm yetkilileri meşgul edecek kadar kritik önem seviyesine yükselmiş durumda. Serbest piyasa koşullarını da fazla zorlamadan çareler aranıyor. Geçmişte kısmen uygulanan belediyelere bağlı tanzim satış mağazaları kurulması gündemde. Ben de bu konuda kamu yararını gözeten, kendimce bir öneride bulunmak istiyorum: Belediye-devlet işbirliğiyle kurulacak “millet lokantaları”.
Bu lokantalar şöyle çalışacak: Her il, ilçe belediyesi, kendi sınırları içinde, kira ödemeyeceği geniş lokantalar açacak. Yine kendi sınırları içindeki üreticilerden yerinde (tarlada, çiftlikte vb) alım yapacak. Kendi sınırları içindeki üretici sayısı kısıtlıysa, en yakındaki ilden ama yine yerinde alım yapacak. Tüm alımlarda peşin ve nakit ödeme yapılacak ki üretici toplu alım yapanların verdiği 3-6 aylık çeklere mahkûm kalmasın, ayrıca hem belediye hem de üretici banka masraflarından da kurtulsun.
Yine her belediye (kira ödemeyeceği) büyük yemek fabrikaları kuracak ve tarladan iki liraya aldığı domatesi, sadece nakliye masrafı ekleyerek, mesela 2,10 TL'ye bu fabrikalara taşıyacak. Böylece Erdoğan'ın sözünü ettiği 4-5 komisyoncuyu by pass etmiş olacak. Tüm millet lokantalarına dağıtım bu yemek fabrikalarından yapılacak.
Bu lokantalar tüm Türkiye'de bir örnek olacak. Bir “marka” gibi düşünelim. Logosundan çalışanların giysilerine, dizaynından çalışma usullerine kadar hepsi aynı olacak. Herkes bir görüşte tanıyacak. Tabii her belediye kendi ismini ve logosunu ekleyebilecek. Dört çeşit yemek fiyatı 4-5 TL'yi geçmeyecek. Belli bir kalite seviyesinden ödün verilmeyecek. TBMM'de milletin vekillerine yapılabildiğine göre, belediyelerde milletin kendisine de yapılabilir elbette.
Millet lokantaları özellikle hane geliri belli bir seviyenin altında olan kesimlere hizmet vermelidir. Örneğin, toplam hane geliri dört bin TL'nin altında olan herkesin faydalanması sağlanabilir. Kişilerin yapması gereken tek şey, toplam hane gelirini gösterir belgelerle belediyeye başvurup hanedeki fert sayısı kadar “millet kart” çıkartmaktır. (Çalışma saatleri ve yerleri, okul çıkışı vb sebeplerden dolayı evdeki her bireyin veya en azından ebeveynlerden her ikisinin ayrı kartı olması önemli.)
Kartları belediyeler ücretsiz vermeli ve Türkiye'nin her yerinde geçerli olmalıdır. Kamu bankalarıyla anlaşma yapılarak kullanıcıların bu kartlara istediği zaman ve miktarda yükleme yapması sağlanabilir. Akbillere yükler gibi kolayca yükleme yapılacak noktalar olmalıdır. Kartlarda hesap işletme ücreti hiç olmamalı veya çok düşük olmalıdır (Örneğin hane başına aylık 1 (bir) TL).
Örneklersek: Yaşadığım Küçükçekmece'de 21 mahalle ve 770 bin nüfus var. Belediye her mahalleye iki tane millet lokantası açıp, her birinde günde 250 aileye yemek çıkarıyor diyelim. Her gün 42 bin kişi (üç öğün olursa 126 bin) bu lokantalarda doyacak demektir.
Bu projeye devlet desteği, işin her aşamasında vergi kolaylıkları, elektrik, su, doğalgaz indirimleri, sağlanacak hazine arazileri ve kamu binaları olabilir. Böylece belediyeler en ucuz maliyetle en düşük fiyatlı, kaliteli yemek hizmeti sağlar.
Elde edilecek bazı faydalar şunlar olur:
1. Halka ucuz ve kaliteli yemek hizmeti. Dört kişilik bir aile 16-20 TL'ye, mükellef bir akşam yemeği yer.
2. Yeni istihdam alanları açılır. Her lokantada 4-5 kişi, her yemek fabrikasında birkaç yüz kişi çalıştığında ülke çapında on binlerce yeni istihdam yaratılmış olur. Buna tarladan ürün alma, nakliye gibi kalemlerde çalışacak elemanlar eklendiğinde sayı daha da artar. Türkiye'de yaklaşık 32 bin mahalle var.
3. Enerji tasarrufu sağlanır. Küçükçekmece'deki 40 bin aile ayrı ayrı elektrik, doğalgaz, su, deterjan vb harcamaz, aynı işi iki yemek fabrikası ve 40 lokanta halleder.
4. Gıda israfı azalır. Artan yemekler topluca belediyelerin hayvan barınaklarında değerlendirilir.
5. Sağlıklı beslenmeye katkı sağlanır. Tüm yemekler uygun kalori hesabıyla besleyici, tuzu ve şekeri az, nişasta bazlı şeker hiç kullanılmamış, sağlıklı ürünlerden üretilir. Toplamda, sağlıksız beslenmeden doğan hastalıkların ülkeye maliyeti düşer.
6. Üreticiler alın terinin karşılığını alır, aracı-tefeciden kurtulur. Ürününe alım garantisi sağlanmış olur ve kartellere mahkûm olmaz. Parasını peşin alır, ekonominin canlı tutulmasına katkı sağlanmış olur.
7. Kamu bankalarında önemli miktarda para hareketliliği oluşur.
8. Rekabet koşulları değişeceğinden, gıda fiyatları düşer.
9. Boş zaman üretilmiş olur. Ev kadınları bütün gün “Ne pişireceğim?” diye düşünmekten kurtulur. Yemek için yapılacak alışveriş, pişirme, sofra kurup kaldırma ve temizlikte harcanan zaman aileye kalır. Yaşam kalitesi artar.
10. Çoğu zaman yılda bir bile dışarıda yemeğe çıkamayan binlerce aile, rahatlıkla dışarıda yemek yer. Millet lokantaları muhtaçlara bedava yemek dağıtan aşevleri değildir. Bir baba, ailesini akşam yemeğine götürüp sadece 16-20 TL öder ve lokantadan başı dik ayrılır.
Bunu serbest piyasaya müdahale gibi düşünmemek gerekir. Bence bu sosyal belediyeciliğin gereğidir. İstenirse belediyeler, tüm şartların sağlanması koşuluyla, millet lokantalarını özel kişilerin işletmesine de verebilir. Günde bin menü satan bir lokanta, her menüden sadece 75 kuruş kâr etse, ayda 22.500 TL geliri olur. Asgari ücretli beş işçi çalıştırırsa elinde 12 bin TL civarı para kalır. Kira ödemeden düşük enerji maliyeti ve azaltılmış vergilerle, temizlik malzemesi vb masraflar düşüldükten sonra bile aylık 7-8 bin TL net gelir elde eder. Belediye en düşük kârı alır (örneğin menü başı 25 kuruş).
Millet bahçeleri ve millet kıraathaneleri gibi dev hizmetleri ülkeye armağan eden AK Parti, millet lokantalarıyla da düşük gelirli vatandaşlarımıza önemli bir hizmet sunarak bu konuda da öncü olur.