Sanat ve siyaset ilişkisini konuşmak, büyük bir çoğunluk için düşünsel olarak kışkırtıcı bir eyleme tekabül ediyor.
Tarihe baktığımızda, Nazi Almanya'sında sanat yüksek kültürün konumunu meşru kılmış ve Nazi'lerin kültürel misyonlarına çok sayıda sembol ve imge katmıştır. Walter Benjamin'e göre “faşizm estetize edilmiş politika” olarak kayıtlara geçmiştir. Sanat ve siyaset arasında kimi düşünürler tarafından kurulan teorik bağın yanı sıra aktüel anlamda da sanat-siyaset konusunda çok malzeme var şüphesiz. Örneğin Mel Gibson'ın Hz. İsa'nın çarmıha gerilişini konu edindiği “Tutku” filmi, ABD'deki Yahudi film dağıtıcılarının büyük tepkisini çekmişti. Mel Gibson, sadece filmiyle değil, “Dünyadaki savaşları Yahudiler çıkarıyor” dediği için de Yahudi düşmanlığıyla suçlanmıştı.
Öte yandan, sanatın, siyasetin çatışmacı diline galebe çaldığı güzel örnekler de gündeme gelmiştir. Buna örnek olarak, Daniel Barenboim'ın, İsralli ve Filistinli gençlerden oluşan Doğu-Batı Orkestrası'nı kurması gösterilebilir. Bu, zıt düşüncelerle yönetilen ülkelerin gençlerinin müzikte nasıl birleştiklerine güzel bir örnek olmuştu.
Ülkemiz özeline bakacak olursak, 1980 darbesine kadar sanatı siyaset ile ilişkilendiren sanatçıların, askeri yönetim süresinde depolitize bir kimliğe büründükleri bilinmektedir. Böylece 1990'lara kadar sanat, siyasetten sıyrılmış bir mecraya atılmış oldu. 1990'larda kimlik siyasetinin güç kazanması sanatı da farklı bir seyre doğru itti.
Ad Reindhart'a göre “Sanat sanattır, başka her şey de başka şeydir.” Sanat, bir fikri meşrulaştırma alanından çok zihinsel süreçlerin ürünlerini ortaya koyar. Kendisi bizatihi bir amaçtır. Bu görüşün aksine, kimilerine göre ise, sanatçının siyasal görüşü kategorik olarak bir siyasal seçim olarak sabit bir yerde durmaz. O seçim, sanatçının verdiği bütün ürünlerin bünyesinde de etkisini gösterir. Bu açıdan bakıldığında hiçbir sanat eseri siyasetten arınmış bir yapıda değildir, denebilir. Bu iki görüş kendi savunucularını çağırmaya devam ediyor… Ancak bu çatışan görüşlerin sahiplerinin ortak bir temennisi var: Anadolu topraklarının kadim kültürünü yansıtan nice sanat eserlerine kavuşmak arzusu…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Begüm Burak
'Siyaset Sanatı' ve Siyasetin Sanatı…
Sanat ve siyaset ilişkisini konuşmak, büyük bir çoğunluk için düşünsel olarak kışkırtıcı bir eyleme tekabül ediyor.
Tarihe baktığımızda, Nazi Almanya'sında sanat yüksek kültürün konumunu meşru kılmış ve Nazi'lerin kültürel misyonlarına çok sayıda sembol ve imge katmıştır. Walter Benjamin'e göre “faşizm estetize edilmiş politika” olarak kayıtlara geçmiştir. Sanat ve siyaset arasında kimi düşünürler tarafından kurulan teorik bağın yanı sıra aktüel anlamda da sanat-siyaset konusunda çok malzeme var şüphesiz. Örneğin Mel Gibson'ın Hz. İsa'nın çarmıha gerilişini konu edindiği “Tutku” filmi, ABD'deki Yahudi film dağıtıcılarının büyük tepkisini çekmişti. Mel Gibson, sadece filmiyle değil, “Dünyadaki savaşları Yahudiler çıkarıyor” dediği için de Yahudi düşmanlığıyla suçlanmıştı.
Öte yandan, sanatın, siyasetin çatışmacı diline galebe çaldığı güzel örnekler de gündeme gelmiştir. Buna örnek olarak, Daniel Barenboim'ın, İsralli ve Filistinli gençlerden oluşan Doğu-Batı Orkestrası'nı kurması gösterilebilir. Bu, zıt düşüncelerle yönetilen ülkelerin gençlerinin müzikte nasıl birleştiklerine güzel bir örnek olmuştu.
Ülkemiz özeline bakacak olursak, 1980 darbesine kadar sanatı siyaset ile ilişkilendiren sanatçıların, askeri yönetim süresinde depolitize bir kimliğe büründükleri bilinmektedir. Böylece 1990'lara kadar sanat, siyasetten sıyrılmış bir mecraya atılmış oldu. 1990'larda kimlik siyasetinin güç kazanması sanatı da farklı bir seyre doğru itti.
Ad Reindhart'a göre “Sanat sanattır, başka her şey de başka şeydir.” Sanat, bir fikri meşrulaştırma alanından çok zihinsel süreçlerin ürünlerini ortaya koyar. Kendisi bizatihi bir amaçtır. Bu görüşün aksine, kimilerine göre ise, sanatçının siyasal görüşü kategorik olarak bir siyasal seçim olarak sabit bir yerde durmaz. O seçim, sanatçının verdiği bütün ürünlerin bünyesinde de etkisini gösterir. Bu açıdan bakıldığında hiçbir sanat eseri siyasetten arınmış bir yapıda değildir, denebilir. Bu iki görüş kendi savunucularını çağırmaya devam ediyor… Ancak bu çatışan görüşlerin sahiplerinin ortak bir temennisi var: Anadolu topraklarının kadim kültürünü yansıtan nice sanat eserlerine kavuşmak arzusu…