Geçenlerde yayın hayatına yeni/tekrar başlayan bir gazetemizden Esra Elönü CNN Türk'ün meşhur spikeri Nevşin Mengü ile röportaj yapmış (Önce Ahmet Hakan, şimdi de Nevşin Mengü… Bu gidişle CNN Türk'ün çaycısıyla bile röportaj yapacak herhalde!).
Nevşin Mengü'ye CHP'li babası “liboş” dermiş, Nevşin Mengü de röportajda “ben liberalim” diyerek liberal olduğunu beyan etmiş.
Şimdi saftirikler doluşmadan baştan ifade edelim de daha sonradan problem olmasın.
Kimsenin ne olduğuyla ya da kendini nasıl ifade ettiğiyle bir sorunumuz elbette ki yok. Olması da haddimiz değil zaten.
Nevşin Mengü meşru olan her türlü ideolojiyi savunabilir, kendisini de öyle tanımlayabilir. Bunda herhangi bir beis yok.
Ama “özgürlük havarilerinin” her ne kadar onayını almasak da onu eleştirme hakkımız var değil mi?
Hani düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü ezberleri falan… Onlardan bahsediyorum canııım!
Şimdi “ben liberalim” deyişine geçmeden önce TV ekranından insanlara sevimli gelen Nevşin Mengü'yü biraz tanıyalım.
Liberal Nevşin Mengü Cumhurbaşkanı Erdoğan otobüsçülerle buluştuğu zaman Twitter'dan şöyle bir açıklama yapmıştı: “Otobüsçüler ve başkanlık sistemi. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Bir direksiyona iki şoför olur mu mesela onun gibi”
Ardından devam etmişti: “Muhtar, taksici, otobüs şoförü; holy trinity!” (kutsal üçlü diyerek dalga geçiyor aklınca)
Nevşin Mengü'yü insanları aşağılayan bu 140 karakteriyle tanımak isteyene her şey çok açık, eğer “bu da neymiş efendim” diyen olursa da yazıyı sabırla okumaya şiddetle devam etmeleri önerilir, özellikle liberallerin.
Nevşin Mengü aynı röportajda “Cumhurbaşkanı'yla röportaj yapmak ister misin?” sorusuna şu şekilde cevap veriyor: “İsterim tabii. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı…”
Önce CNN Türk'ün bir çalışanı olarak vermiş olduğu bu takdire şayan cevaptan ötürü kutlayalım, herkesin harcı değil, ardından devam edelim.
Nevşin Mengü Erdoğan başbakan iken bir blog sitesinde vermiş olduğu bir röportajında ise aynı soruya şu şekilde cevap veriyor: “Başbakan'la röportaj yapmayı hiç istemem.”
Bunun da üstünde çok durmaya gerek yok bence. 1 Kasım bu tarz şeylere kadir diyelim ve geçelim. Röportajın devamını okumak isteyen olursa da http://sametozcelik.com/2014/03/07/nevsin-mengu-cnn-turkte-alo-fatih-yok/ adlı siteden okuyabilirler.
Nevşin Mengü Esra Elönü'ye verdiği röportajda “Türkiye İran olacak korkusunu taşıyanlara ne diyorsun?” sorusuna “Artık yok o bitti.” diyor.
Böyle düşünmesi de elbette ki takdire değer… Lakin röportajın başka bir yerinde diyor ki “Keşke AK Parti 2002'deki gibi devam etseydi” 2002'li yıllardan Cumhurbaşkanlığı krizlerine gelene kadar ki süreçte Türkiye'ye şeriat geleceği korkusunu taşıyan insanlar vardı. Hatta bu korkunun en yoğun yaşandığı dönem bu yıllar arası desek yanlış olmaz.
Nevşin Mengü de “artık'lı” cümle kurduğuna göre bu korkuyu hissedenlerden biriydi sanırım ama 2002'li yılların özlemiyle yanıp kavruluyor. Peki bu korku ne zamandı, ne zaman bitti?
Bunlara da aynı şekilde cevap vermesini beklerdim. Ayrıca AK Parti 2002 yılından daha iyi bir durumda ki en yüksek oyu %49,5 ile bu seçimde aldı. Hani halkın iradesine inanıyorsak (Nevşin Mengü'nün de bir liberal olarak inandığını düşünüyorum) bu durumu da böyle yorumlayabiliriz?
Röportajın geri kalan kısımlarını yazmaya gerek yok. Klasik Gezi güzellemeleri, Aydın Doğan'ı, Şirin Payzın'ı, Mirgün Cabas'ı aklama çabaları falan. Bunlar da artık iyice bayatladı, Aydın Doğan zaten kendini 2 Kasım'da aklamaya çalıştı, bir çalışan doğal olarak patronu hakkında eleştirel konuşamayacağı için bunları yazmak manasız olur.
Nevşin Mengü'nün Emniyet'e saldırı düzenlenirken ekranlarda “buna henüz terör saldırısı demeyelim” sözlerinden zaten 7 Haziran ile 1 Kasım arası Doğan Medyası'nın nereye çalıştığını da görürüz, Selahattin Demirtaş'a saz çaldıran bir kanalın politikasının ne olduğu da görmek isteyene gayet açık. Biz şu liberallik meselesine gelelim.
Nevşin Mengü “ben liberalim” diyor. Peki çok güzel… Kime göre, neye göre?
Hee onun liberallik anlayışı buysa ona lafım yok, kendisine göreyse ona da lafım yok, pek tabii olabilir, bizim solcularda şöyle bir hastalık vardır mesela… Kim solu eleştirirse eleştirsin eleştirileri kabul etmemek adına “sana solu yanlış anlatmışlar, gel ben sana doğrusunu anlatayım” derler.
Benim böyle diyecek halim yok ama ben de az çok kendi çapında liberal okumalar yapan biri olarak kendi şerh hakkımı kullanarak bu duruma itiraz ediyorum. Niye mi?
Çünkü bizim ülkede liberallik kavramı en az bilinen ve bir o kadar da en fazla yanlış kullanılan belki de tek kavram. (Örneğin bizim kamuoyunda çıkan Mısır'daki darbeyi destekleyenler liberal değildi seküler kimselerdi, buradaki Beyaz Türkler gibi, Kanada'da seçimleri kazanan Liberal Parti'nin de pek liberal olduğu söylenemez bence)
Açıkçası bizim ülkede liberallik seküler bir yaşam tarzına sahip olup da muhafazakar partiyi destekleyen insanlara deniyor (Liberal olmayıp ve liberal denilmelerine rağmen liberal olmadıklarını hiçbir şekilde açıklamayan Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibiler yıllarca bunun üstünden prim yaptılar, şimdilerde Erdoğan'la kafayı bozdular tabi orasını saymıyorum).
Bununla da kalmıyor eskiden sol hareketin içinde olup da daha sonradan muhafazakar bir partinin politikalarını savunduğunuzda en iyi hal olarak liberal diyorlar, orta şekerli olarak liboş, en kötü ise ruhunu satmış yalaka.
Acı ama gerçek bu.
Şimdi de liberallik kavramı tarafsız gibi gözüküp de herkese mavi boncuk dağıtanlara denir oldu.
Yeni trend bu olsa gerek.
Liberal Nevşin Mengü'nün “ben liberalim” dediğinden açıkçası bir şey anlamadım, anlamıyorum.
Röportajı yapan hanımefendi “liberalizm nedir?” diye sorsaydı ya da “Kaç Hayek, Smith, Berlin yazısı okudun da nasıl liberal olduğuna karar verdin?” diye sorsaydı Nevşin Mengü'nün liberalliğini daha iyi anlardık.
Haa bunların hiçbirini sormasaydı da hiç değilse Türkiye'deki liberal akımı başlatan ve bu konuda benim de fikirlerinden epeyce istifade ettiğim Atilla Yayla'nın kaç kitabını okudun deseydi Mengü'nün liberalliği hakkında daha fazla fikir edinmiş olurduk.
Açıkçası Nevşin Mengü bana göre liberal değil. Sadece seküler bir insan olup da CHP'li olmadığını açıkladığı için her türlü fikirde katıldığı şeyler olan ya da dönemsel olarak duruşunu değiştirdiği için bu duruma liberalizmin sığınaklı kollarında meşruiyet sağlayan bir kişi.
Bu benim yorumum. Birkaç budala çıkıp da “buna sen mi karar veriyorsun?” demesin. Herhalde liberalizmin olmazsa olmaz kavramı olan düşünce özgürlüğüne göre Nevşin Mengü'yü eleştirme hakkımız vardır değil mi?
Bak Foreign Policy tarafından dünyanın en büyük 100 düşünürü arasında gösterilen Selahattin Demirtaş'a bir şey diyor muyum?
En fazla Foreign Policy neden Liberal Nevşin Mengü'yü bu 100 düşünür arasında göstermedi diyorum.
Son Filozof Demirtaş'ı da tebrik mahiyetinde Pazartesi günü yazarız artık…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekin Gün
Son liberal Nevşin Mengü…
Geçenlerde yayın hayatına yeni/tekrar başlayan bir gazetemizden Esra Elönü CNN Türk'ün meşhur spikeri Nevşin Mengü ile röportaj yapmış (Önce Ahmet Hakan, şimdi de Nevşin Mengü… Bu gidişle CNN Türk'ün çaycısıyla bile röportaj yapacak herhalde!).
Nevşin Mengü'ye CHP'li babası “liboş” dermiş, Nevşin Mengü de röportajda “ben liberalim” diyerek liberal olduğunu beyan etmiş.
Şimdi saftirikler doluşmadan baştan ifade edelim de daha sonradan problem olmasın.
Kimsenin ne olduğuyla ya da kendini nasıl ifade ettiğiyle bir sorunumuz elbette ki yok. Olması da haddimiz değil zaten.
Nevşin Mengü meşru olan her türlü ideolojiyi savunabilir, kendisini de öyle tanımlayabilir. Bunda herhangi bir beis yok.
Ama “özgürlük havarilerinin” her ne kadar onayını almasak da onu eleştirme hakkımız var değil mi?
Hani düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü ezberleri falan… Onlardan bahsediyorum canııım!
Şimdi “ben liberalim” deyişine geçmeden önce TV ekranından insanlara sevimli gelen Nevşin Mengü'yü biraz tanıyalım.
Liberal Nevşin Mengü Cumhurbaşkanı Erdoğan otobüsçülerle buluştuğu zaman Twitter'dan şöyle bir açıklama yapmıştı:
“Otobüsçüler ve başkanlık sistemi. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Bir direksiyona iki şoför olur mu mesela onun gibi”
Ardından devam etmişti: “Muhtar, taksici, otobüs şoförü; holy trinity!” (kutsal üçlü diyerek dalga geçiyor aklınca)
Nevşin Mengü'yü insanları aşağılayan bu 140 karakteriyle tanımak isteyene her şey çok açık, eğer “bu da neymiş efendim” diyen olursa da yazıyı sabırla okumaya şiddetle devam etmeleri önerilir, özellikle liberallerin.
Nevşin Mengü aynı röportajda “Cumhurbaşkanı'yla röportaj yapmak ister misin?” sorusuna şu şekilde cevap veriyor: “İsterim tabii. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı…”
Önce CNN Türk'ün bir çalışanı olarak vermiş olduğu bu takdire şayan cevaptan ötürü kutlayalım, herkesin harcı değil, ardından devam edelim.
Nevşin Mengü Erdoğan başbakan iken bir blog sitesinde vermiş olduğu bir röportajında ise aynı soruya şu şekilde cevap veriyor: “Başbakan'la röportaj yapmayı hiç istemem.”
Bunun da üstünde çok durmaya gerek yok bence. 1 Kasım bu tarz şeylere kadir diyelim ve geçelim. Röportajın devamını okumak isteyen olursa da http://sametozcelik.com/2014/03/07/nevsin-mengu-cnn-turkte-alo-fatih-yok/ adlı siteden okuyabilirler.
Nevşin Mengü Esra Elönü'ye verdiği röportajda “Türkiye İran olacak korkusunu taşıyanlara ne diyorsun?” sorusuna “Artık yok o bitti.” diyor.
Böyle düşünmesi de elbette ki takdire değer… Lakin röportajın başka bir yerinde diyor ki “Keşke AK Parti 2002'deki gibi devam etseydi” 2002'li yıllardan Cumhurbaşkanlığı krizlerine gelene kadar ki süreçte Türkiye'ye şeriat geleceği korkusunu taşıyan insanlar vardı. Hatta bu korkunun en yoğun yaşandığı dönem bu yıllar arası desek yanlış olmaz.
Nevşin Mengü de “artık'lı” cümle kurduğuna göre bu korkuyu hissedenlerden biriydi sanırım ama 2002'li yılların özlemiyle yanıp kavruluyor. Peki bu korku ne zamandı, ne zaman bitti?
Bunlara da aynı şekilde cevap vermesini beklerdim. Ayrıca AK Parti 2002 yılından daha iyi bir durumda ki en yüksek oyu %49,5 ile bu seçimde aldı. Hani halkın iradesine inanıyorsak (Nevşin Mengü'nün de bir liberal olarak inandığını düşünüyorum) bu durumu da böyle yorumlayabiliriz?
Röportajın geri kalan kısımlarını yazmaya gerek yok. Klasik Gezi güzellemeleri, Aydın Doğan'ı, Şirin Payzın'ı, Mirgün Cabas'ı aklama çabaları falan. Bunlar da artık iyice bayatladı, Aydın Doğan zaten kendini 2 Kasım'da aklamaya çalıştı, bir çalışan doğal olarak patronu hakkında eleştirel konuşamayacağı için bunları yazmak manasız olur.
Nevşin Mengü'nün Emniyet'e saldırı düzenlenirken ekranlarda “buna henüz terör saldırısı demeyelim” sözlerinden zaten 7 Haziran ile 1 Kasım arası Doğan Medyası'nın nereye çalıştığını da görürüz, Selahattin Demirtaş'a saz çaldıran bir kanalın politikasının ne olduğu da görmek isteyene gayet açık.
Biz şu liberallik meselesine gelelim.
Nevşin Mengü “ben liberalim” diyor. Peki çok güzel… Kime göre, neye göre?
Hee onun liberallik anlayışı buysa ona lafım yok, kendisine göreyse ona da lafım yok, pek tabii olabilir, bizim solcularda şöyle bir hastalık vardır mesela… Kim solu eleştirirse eleştirsin eleştirileri kabul etmemek adına “sana solu yanlış anlatmışlar, gel ben sana doğrusunu anlatayım” derler.
Benim böyle diyecek halim yok ama ben de az çok kendi çapında liberal okumalar yapan biri olarak kendi şerh hakkımı kullanarak bu duruma itiraz ediyorum.
Niye mi?
Çünkü bizim ülkede liberallik kavramı en az bilinen ve bir o kadar da en fazla yanlış kullanılan belki de tek kavram. (Örneğin bizim kamuoyunda çıkan Mısır'daki darbeyi destekleyenler liberal değildi seküler kimselerdi, buradaki Beyaz Türkler gibi, Kanada'da seçimleri kazanan Liberal Parti'nin de pek liberal olduğu söylenemez bence)
Açıkçası bizim ülkede liberallik seküler bir yaşam tarzına sahip olup da muhafazakar partiyi destekleyen insanlara deniyor (Liberal olmayıp ve liberal denilmelerine rağmen liberal olmadıklarını hiçbir şekilde açıklamayan Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibiler yıllarca bunun üstünden prim yaptılar, şimdilerde Erdoğan'la kafayı bozdular tabi orasını saymıyorum).
Bununla da kalmıyor eskiden sol hareketin içinde olup da daha sonradan muhafazakar bir partinin politikalarını savunduğunuzda en iyi hal olarak liberal diyorlar, orta şekerli olarak liboş, en kötü ise ruhunu satmış yalaka.
Acı ama gerçek bu.
Şimdi de liberallik kavramı tarafsız gibi gözüküp de herkese mavi boncuk dağıtanlara denir oldu.
Yeni trend bu olsa gerek.
Liberal Nevşin Mengü'nün “ben liberalim” dediğinden açıkçası bir şey anlamadım, anlamıyorum.
Röportajı yapan hanımefendi “liberalizm nedir?” diye sorsaydı ya da “Kaç Hayek, Smith, Berlin yazısı okudun da nasıl liberal olduğuna karar verdin?” diye sorsaydı Nevşin Mengü'nün liberalliğini daha iyi anlardık.
Haa bunların hiçbirini sormasaydı da hiç değilse Türkiye'deki liberal akımı başlatan ve bu konuda benim de fikirlerinden epeyce istifade ettiğim Atilla Yayla'nın kaç kitabını okudun deseydi Mengü'nün liberalliği hakkında daha fazla fikir edinmiş olurduk.
Açıkçası Nevşin Mengü bana göre liberal değil. Sadece seküler bir insan olup da CHP'li olmadığını açıkladığı için her türlü fikirde katıldığı şeyler olan ya da dönemsel olarak duruşunu değiştirdiği için bu duruma liberalizmin sığınaklı kollarında meşruiyet sağlayan bir kişi.
Bu benim yorumum. Birkaç budala çıkıp da “buna sen mi karar veriyorsun?” demesin. Herhalde liberalizmin olmazsa olmaz kavramı olan düşünce özgürlüğüne göre Nevşin Mengü'yü eleştirme hakkımız vardır değil mi?
Bak Foreign Policy tarafından dünyanın en büyük 100 düşünürü arasında gösterilen Selahattin Demirtaş'a bir şey diyor muyum?
En fazla Foreign Policy neden Liberal Nevşin Mengü'yü bu 100 düşünür arasında göstermedi diyorum.
Son Filozof Demirtaş'ı da tebrik mahiyetinde Pazartesi günü yazarız artık…