Adalet kavramı her toplumda benzer şekillerde tanımlanır ancak farklı biçimlerde vücut bulur, bununla birlikte herkes tarafından kabul gören bir gerçek var ki o da adaletin olmadığı düzenlerin çökmeye mahkum olduğudur. Ne yazık ki bazı toplumlarda oluşan çarpık düzen, zamanla içselleştirilir veya kanıksanır, adaletsizlikler sıradanlaşır ve adalet duygusu vicdanlardan dahi silinebilir. “Günümüz Türkiye'si sizce bu hale mi geldi?” yazımın ilk retorik sorusu…
“Adalet Mülkün Temelidir”, “Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur”, “Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir.” “Kılıç, zaferleri; zekâ siyasi üstünlüğü; adalet de ahlaki muzafferiyeti temsil eder.” gibi özlü sözler adaletin önemini anlatan sözlerin sadece bir kısmı.
Bu sözlerin doğruluğunu toplumumuzda tartışacak çok kişi yoktur, hemen hepimiz adaletin güzel ahlakın gereği olduğunu ve devlet düzenindeki yerinin de vazgeçilmez olduğunu kabul ederiz, ancak adaleti tesis etmek, bu sözleri hayatta uygulamak maalesef ülkemizde hiç olmadığı kadar zor hale ge(tiri)ldi.
An itibariyle Twitter'da gündem olan Ömür Erez haberi ve hemen öncesinde dinlediğim hekime şiddet haberi bu yazıyı kaleme almaya itti beni. KHK lı öğretmen babası hapiste olan ve bunalıma girip canına kıyan 16 yaşındaki Bahadır Onbaşı'nın haberi de susmanın zamanı olmadığını aslında bizlere gösteriyor.
Kartal'da aile sağlığı merkezinde görev yapan hemşire Ömür Erez'in görev yerinde silahlı saldırıda hayatını kaybetmesi kısa sürede binlerce paylaşımla sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri oldu. Bu haberi görmeden saatler önce ben de bir sağlık ocağında doktora saldıran ve doktorun şikayetinin ardından ifadesi alınıp serbest bırakılan bir kişinin haberini dinledim. Ülkemizdeki yargı sistemi maalesef derman değil dert üretiyor. Eşini darp eden, tehdit eden veya hekimlere saldıranlar ifadesi alınıp serbest bırakılırken “terörist/siyasi muhalif” gibi garip iddialar ile onbinlerce kişi suçları ispat edilmeden, yargısal süreç tamamlanmadığı halde hasta, yaşlı demeden demir parmaklıklar ardına mahkum ediliyor.
Bahadır gibi yüzlerce çocuk var belki. Evet, bazıları hayatta Bahadır gibi yaşamdan kopmuş değil, ancak anne baba şefkatinden mahrum. Zayıfların ezildiği güçlünün ise suçlu bile olsa kollandığı bir düzende huzurdan söz etmek mümkün olamaz. Türkiye'de ise “huzur” sadece filmlerde ve romanlarda ismi geçen bir duygu halini aldı. Huzura kavuşmak için siyasi irade, yargı düzenini köklü değişiklikler ile ıslah etmeli. “Mevcut iktidar bu konuda ne kadar istekli?” bu soru da retorik bir diğer soru olarak yazıma noktayı koysun…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Begüm Burak
Sosyal medyada huzur ve adalet aranır mı?
Adalet kavramı her toplumda benzer şekillerde tanımlanır ancak farklı biçimlerde vücut bulur, bununla birlikte herkes tarafından kabul gören bir gerçek var ki o da adaletin olmadığı düzenlerin çökmeye mahkum olduğudur. Ne yazık ki bazı toplumlarda oluşan çarpık düzen, zamanla içselleştirilir veya kanıksanır, adaletsizlikler sıradanlaşır ve adalet duygusu vicdanlardan dahi silinebilir. “Günümüz Türkiye'si sizce bu hale mi geldi?” yazımın ilk retorik sorusu…
“Adalet Mülkün Temelidir”, “Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur”, “Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir.” “Kılıç, zaferleri; zekâ siyasi üstünlüğü; adalet de ahlaki muzafferiyeti temsil eder.” gibi özlü sözler adaletin önemini anlatan sözlerin sadece bir kısmı.
Bu sözlerin doğruluğunu toplumumuzda tartışacak çok kişi yoktur, hemen hepimiz adaletin güzel ahlakın gereği olduğunu ve devlet düzenindeki yerinin de vazgeçilmez olduğunu kabul ederiz, ancak adaleti tesis etmek, bu sözleri hayatta uygulamak maalesef ülkemizde hiç olmadığı kadar zor hale ge(tiri)ldi.
An itibariyle Twitter'da gündem olan Ömür Erez haberi ve hemen öncesinde dinlediğim hekime şiddet haberi bu yazıyı kaleme almaya itti beni. KHK lı öğretmen babası hapiste olan ve bunalıma girip canına kıyan 16 yaşındaki Bahadır Onbaşı'nın haberi de susmanın zamanı olmadığını aslında bizlere gösteriyor.
Kartal'da aile sağlığı merkezinde görev yapan hemşire Ömür Erez'in görev yerinde silahlı saldırıda hayatını kaybetmesi kısa sürede binlerce paylaşımla sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri oldu. Bu haberi görmeden saatler önce ben de bir sağlık ocağında doktora saldıran ve doktorun şikayetinin ardından ifadesi alınıp serbest bırakılan bir kişinin haberini dinledim. Ülkemizdeki yargı sistemi maalesef derman değil dert üretiyor. Eşini darp eden, tehdit eden veya hekimlere saldıranlar ifadesi alınıp serbest bırakılırken “terörist/siyasi muhalif” gibi garip iddialar ile onbinlerce kişi suçları ispat edilmeden, yargısal süreç tamamlanmadığı halde hasta, yaşlı demeden demir parmaklıklar ardına mahkum ediliyor.
Bahadır gibi yüzlerce çocuk var belki. Evet, bazıları hayatta Bahadır gibi yaşamdan kopmuş değil, ancak anne baba şefkatinden mahrum. Zayıfların ezildiği güçlünün ise suçlu bile olsa kollandığı bir düzende huzurdan söz etmek mümkün olamaz. Türkiye'de ise “huzur” sadece filmlerde ve romanlarda ismi geçen bir duygu halini aldı. Huzura kavuşmak için siyasi irade, yargı düzenini köklü değişiklikler ile ıslah etmeli. “Mevcut iktidar bu konuda ne kadar istekli?” bu soru da retorik bir diğer soru olarak yazıma noktayı koysun…