Türkiye'de siyaset kurumu halkın gözünde giderek saygınlığını ve güvenilirliğini yitiriyor. Siyaset kurumu ve siyasetçilerin asli görevi milletin sorunlarına çözüm getiren yasalar yapmaktır. Ancak siyaset kurumu bugüne kadar maalesef hep günü kurtarma yasaları çıkarmıştır, milletin köklü sorunlarına derman olacak yasalar yapmamıştır. Temel sorunumuz budur. Milletin sorunlarını çözecek en yetkili organ olan siyaset kurumu bugün milletin azımsanmayacak çoğunluğu tarafından milletin sırtında yük olarak görülmektedir.

En büyük özelliği sadece konuşabilmesi ve cümle kurabilmesi olan siyasetçilerimizin sürekli göz önünde olmaları milletimizin siyaset kurumuna olan inancını büyük ölçüde zedelememiştir. Farklı meşru siyasi partilere mensup olunması demokrasinin gereğidir ancak bu mensubiyet, sadece ağzıyla cümle kurabildiği için partinin yetkilileri tarafından seçilmiş isimlere 'siyasetçi kimliği' bir lütuf gibi verildiyse o siyasetçi yanlışı doğruyu ayırt edemez, etmez körleşir ve varlık sebebi olan o siyasi partiye hem midesiyle hem beyniyle eklemlenir. Çünkü mensubu olduğu siyasi parti dışında yok hükmündedir, işte bu sebeple saç baş yolduran saçma sapan savunmalara girer, böyle profillere kızmamak aksine acımak gerekir. Asıl olan; milletin dertleriyle dertlenen, sorunlarına çözüm önerileri getirebilen militanlaşmamış, ortak akılla hareket eden saygın kimlikli siyasetçilerimize kulak vermektir.

Günümüzün siyaset kurumunda yer alan kelli felli, deve dişi gibi etkin bazı isimlerin açıklamalarına bakıyoruz ciddiyetten uzak olduğunu görüyoruz, magazin programlarında bile muhabirler kimin eli kimin cebindeyse küçükte olsa bir dayanakla haber yaparlarken bu siyasetçilerimiz direk işkembeden sallayarak ona buna FETÖ'cü, hain, terörist gibi damgaları vurabiliyorlar. Bu durum geçici olarak gündemi meşgul edebiliyor, belki de kendilerine verilen görevi yerine getiriyorlar ancak aksi ortaya çıkınca topyekün milletimize devletimize zarar veriyorlar. Siyasetçilerin gerçeklerle hareket etme sorumluluğu ve zorunluluğu vardır aksi halde siyasetçi değil niyet okuyucu, falcı olurlar.

Her gün birileri haksız yere damgalanıyor, bu durum sürdürülebilir değildir, ileride siyaset kurumunun yönetiminde zafiyetlere sebebiyet vermesi kaçınılmazdır. Gelelim son damgalamalara. Ümit Özdağ önce İYİ Parti İstanbul il başkanı Buğra Kavuncu'yu FETÖ'cü olarak damgalamaya çalıştı gördüğümüz kadarıyla tutmayınca çıtayı büyütüp İYİ Parti genel başkan yardımcısı akademisyen Bahadır Erdem'e benzer suçlamalar yaptı. Bunların anlaşılır tarafı yoktur izahı yoktur. Siyaset kurumu bu ve benzeri isimleri dışlamalıdır hassas dönemlerden geçtiğimiz şu günlerde özü itibariyle bu saldırılar devletimize yapılmıştır çünkü koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti yetkilileri polisiyle, askeriyle, istihbaratıyla, yargısıyla Buğra Kavuncu'nun ve Bahadır Erdem'in FETÖ'cü olduğunu ortaya koymadıysa Ümit Özdağ'ın yaptığı iftiradan öteye gidemez.

Ümit Özdağ'ın bu çıkışı siyasette gündemi belirlemiş ve milletin asli sorunları yerine Ümit Özdağ'ın soyut ithamları konuşulmuştur. Bu dil zehirleyici ve bulaşıcıdır önü alınmalıdır. Ümit Özdağ'ın geçmişten bu yana en büyük hayali MHP genel başkanı olmak, bunu siyaseti takip eden herkes bilir. Kendisine İYİ Parti'yi parçalarsa Devlet Bahçeli'den sonra MHP genel başkanı yapılacağı sözünün verildiği iddiası var. Kulislerde Bahadır Erdem'den sonrada birçok İYİ Parti'li etkin isme aynı şekilde saldıracağı konuşuluyor. Millet dertlerine çare arıyor ve bunu doğal olarak siyaset kurumundan bekliyor. Siyaset kurumunun ciddi manada silkelenmesi güvenilirliğini ve saygınlığını arttıracak hamleler yapması hayati önem arz ediyor aksi halde televoleci siyasetle bu geminin karaya oturması engellenemez. Herkes üzerine düşen sorumluluğu almalı, suni gündemlere itibar etmemelidir. Bu milletin bu devletin güçlenmesi için herkes gücü nispetinde elini taşın altına koymalıdır.