Siyasi kutuplaşmayı makul seviyeye çekmek için yakın dönemde çok önemli fırsatlar çıktı ama ne yazık ki siyasi aktörler bunu değerlendirmedi.
15 Temmuz darbesi sonrası böyle bir zemin doğmuştu ama olmadı.
Sonra Başkan Erdoğan, "Türkiye İttifakı" diyerek "milli ve yerli" eksenli bir çağrı yaptı ama daha ertesi gün siyasi gündem bambaşka bir yere savruldu.
Suriye'de Fırat'ın doğusuna yönelik Barış Pınarı Harekatı veya Doğu Akdeniz çıkışı gibi tüm toplumun ortaklaşabilecek girişimler bile siyasi partileri bir araya getirmeye yetmedi.
Geçmişte de kutuplaştırıcı bir siyaset dili vardı ancak şimdi biraz da sosyal medya gibi kuralsız bir zemin yüzünden zıvanadan çıkmış durumda. Yalan, iftira ve itibarsızlaştırmada kimse sınır tanımıyor. Ortada yasal bir alt yapı da yok. Bırakın trolleri, FETÖ ve PKK'lı sahte hesapları kelli felli siyasetçiler bile "yalan" tweet atmada mahzur görmüyor. Yalanı ortaya çıktığı halde bile düzeltme gereği duymuyor. Ama daha ilginç olanı, o yalan tweetleri atan siyasilerin bundan rahatsız olduklarını söylemeleri.
Peki, bu durumda, hukuki yasak veya kurallar gelmeden bu alanda gönüllü bir birliktelik sağlanamaz mı?
Birkaç gün önce AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, partisi adına "sosyal medya" ile ilgili "12 etik kural" ortaya koyarak anlamlı bir çağrı yaptı.
Ünal, sosyal medyanın haber almada kolaylık sağladığı kadar ciddi bir etik soruna da yol açtığını belirterek şöyle diyordu:
"AK Parti olarak hazırladığımız 'Sosyal Medya Etik Kuralları'nı kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bu kuralların her birine her bir teşkilat mensubumuz sonuna kadar riayet edecektir. Diğer siyasi partilerden de aynı hassasiyeti beklemekteyiz."
Sosyal medyadaki kuralsızlıkların yol açtığı tehlikeleri de şu sözlerle anlatıyordu:
"Bu kuralların eksikliğinden kaynaklanan problemler, her geçen gün kişi ve topluluklara yönelik zararların daha da büyümesine yol açmış, kötü niyetli kişi ya da grupların bu eksiklikten faydalanarak sosyal ağları nefret dilinin egemen olduğu, kişisel ve kurumsal hakların hiçe sayıldığı birer yalan ve iftira aracına dönüştürmelerine neden olmuştur. Bu durum etik kurallar dışında hukuki sorumlulukları da içermektedir."
İşte Ünal'ın önerdiği 12 kuraldan birkaç örnek:
- Saygılı, hakaret ve nefret söylemi barındırmayan bir dil ve üslup kullanılması.
- Diğer kullanıcıların özgürlük alanlarını kısıtlayacak, saldırgan tutumlar içeren paylaşımlardan kaçınılması.
- Kullanıcıların kişilik ve görüşlerine saygılı olunması.
- İnsan onurunun temelinde yatan özel yaşamın gizliliği hakkının ihlal edilmemesi.
- Sözlü şiddet ve tehdit içerikli paylaşımlarda bulunulmaması.
- İfşa, taciz ve siber zorbalık oluşturan eylemlerin yapılmaması.
Bu öneriler, siyasetin önüne yeni bir yakınlaşma ve ortak hareket etme fırsatı sunuyor. Kimse de itiraz etmez sanıyorum.
Samimiyetle "trollerden" şikayet edenlerin hukuki bir düzenleme gelmeden gönüllü bir adım atmaları anlamlı olur. Bakalım en azından bu alanda Meclis'te grubu bulanan AK Parti, CHP, İYİ Parti ve HDP anlaşabilecekler mi?
Kimsenin itiraz etmeyeceği bu ilkelerde siyasette birleşemeyenlerin "kutuplaşmadan" şikayet etmeye hakkı yok.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Trol yalanları ve partiler
Siyasi kutuplaşmayı makul seviyeye çekmek için yakın dönemde çok önemli fırsatlar çıktı ama ne yazık ki siyasi aktörler bunu değerlendirmedi.
15 Temmuz darbesi sonrası böyle bir zemin doğmuştu ama olmadı.
Sonra Başkan Erdoğan, "Türkiye İttifakı" diyerek "milli ve yerli" eksenli bir çağrı yaptı ama daha ertesi gün siyasi gündem bambaşka bir yere savruldu.
Suriye'de Fırat'ın doğusuna yönelik Barış Pınarı Harekatı veya Doğu Akdeniz çıkışı gibi tüm toplumun ortaklaşabilecek girişimler bile siyasi partileri bir araya getirmeye yetmedi.
Geçmişte de kutuplaştırıcı bir siyaset dili vardı ancak şimdi biraz da sosyal medya gibi kuralsız bir zemin yüzünden zıvanadan çıkmış durumda. Yalan, iftira ve itibarsızlaştırmada kimse sınır tanımıyor. Ortada yasal bir alt yapı da yok. Bırakın trolleri, FETÖ ve PKK'lı sahte hesapları kelli felli siyasetçiler bile "yalan" tweet atmada mahzur görmüyor. Yalanı ortaya çıktığı halde bile düzeltme gereği duymuyor. Ama daha ilginç olanı, o yalan tweetleri atan siyasilerin bundan rahatsız olduklarını söylemeleri.
Peki, bu durumda, hukuki yasak veya kurallar gelmeden bu alanda gönüllü bir birliktelik sağlanamaz mı?
Birkaç gün önce AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, partisi adına "sosyal medya" ile ilgili "12 etik kural" ortaya koyarak anlamlı bir çağrı yaptı.
Ünal, sosyal medyanın haber almada kolaylık sağladığı kadar ciddi bir etik soruna da yol açtığını belirterek şöyle diyordu:
"AK Parti olarak hazırladığımız 'Sosyal Medya Etik Kuralları'nı kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bu kuralların her birine her bir teşkilat mensubumuz sonuna kadar riayet edecektir. Diğer siyasi partilerden de aynı hassasiyeti beklemekteyiz."
Sosyal medyadaki kuralsızlıkların yol açtığı tehlikeleri de şu sözlerle anlatıyordu:
"Bu kuralların eksikliğinden kaynaklanan problemler, her geçen gün kişi ve topluluklara yönelik zararların daha da büyümesine yol açmış, kötü niyetli kişi ya da grupların bu eksiklikten faydalanarak sosyal ağları nefret dilinin egemen olduğu, kişisel ve kurumsal hakların hiçe sayıldığı birer yalan ve iftira aracına dönüştürmelerine neden olmuştur. Bu durum etik kurallar dışında hukuki sorumlulukları da içermektedir."
İşte Ünal'ın önerdiği 12 kuraldan birkaç örnek:
- Saygılı, hakaret ve nefret söylemi barındırmayan bir dil ve üslup kullanılması.
- Diğer kullanıcıların özgürlük alanlarını kısıtlayacak, saldırgan tutumlar içeren paylaşımlardan kaçınılması.
- Kullanıcıların kişilik ve görüşlerine saygılı olunması.
- İnsan onurunun temelinde yatan özel yaşamın gizliliği hakkının ihlal edilmemesi.
- Sözlü şiddet ve tehdit içerikli paylaşımlarda bulunulmaması.
- İfşa, taciz ve siber zorbalık oluşturan eylemlerin yapılmaması.
Bu öneriler, siyasetin önüne yeni bir yakınlaşma ve ortak hareket etme fırsatı sunuyor. Kimse de itiraz etmez sanıyorum.
Samimiyetle "trollerden" şikayet edenlerin hukuki bir düzenleme gelmeden gönüllü bir adım atmaları anlamlı olur. Bakalım en azından bu alanda Meclis'te grubu bulanan AK Parti, CHP, İYİ Parti ve HDP anlaşabilecekler mi?
Kimsenin itiraz etmeyeceği bu ilkelerde siyasette birleşemeyenlerin "kutuplaşmadan" şikayet etmeye hakkı yok.