Uzak Asya’dan gelip İstanbul’a uzanan bir festival
Yazının Giriş Tarihi: 14.11.2021 09:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.11.2021 09:01
İstanbul'un tarihi kimliğine yakışan Atatürk Kültür Merkezi'nin açılışında BaşkanErdoğan, yeni bir kültür etkinliğinin müjdesini veriyordu: "Şimdiden bir marka hâline dönüşenBeyoğlu Kültür Yolu Festivali'ni de başlattık." Yaklaşık bir haftadır Taksim'den Beyoğluve Galataport'a uzanan hatta onlarca etkinlikyapıldı ve binlerce İstanbullu sanatla buluştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu etkinlik kapsamında bir ilke de imza attı: "KorkutAta Türk Dünyası Film Festivali." İlk ev sahipliğini Türkiye'nin yaptığı festivale Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Macaristan, Tataristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda ülke katıldı. İstanbul, bu ülkelerden gelen 100'ü aşkın sanatçıyı ağırladı. Önceki gece de festivalin ödül töreni vardı. Törende konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türk dünyasının ilk kez 1896 yılında Beyoğlu'nda, 1897 yılında da Taşkent'te sinematograf denilen cihazla tanıştığına dikkat çekerek şöyle diyordu: "Dile kolay, 1896'dan 2021'e gerçektende Türk dünyasının beyazperdeyletanışıklığı bu denli eski." Bakan Ersoy'a göre Türk dünyasında 125yıllık müthiş bir birikim vardı: "İnsana dair en vurucu dram ve trajedilergeçmişimizde saklı ve bugünbizimle yaşıyorlar. Heyecan verici vefantastik olay örgülerinin, zengin vederin karakterlerin romanları, hikâyeleri,destanları ve mitolojisi yine bizde." Sonra da şu önemli gelişmenin haberiniveriyordu: "Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistanve Özbekistan ile birlikte çok kapsamlıbir bildiriye imzaları attık. 'TürkDünyası Film Fonu'nun oluşturulmasından'Ortak Yapım Anlaşması'na kadarbirlikte izlenecek yol ve atılacak adımlarıkarara bağladık." İlginçtir, sinema ve sanat alanında buadımlar atılırken, aynı gün Türk dünyası devletleride İstanbul'da, Başkan Erdoğan'ınbaşkanlığında tarihi ve siyasi bir adım atıyorve Türk Konseyi adını Türk Devletleri Teşkilatıolarak değiştiriyordu. Bunun ne anlama geldiğini BaşkanErdoğan şöyle açıklıyordu: "Yeni adımız ve yapımız TürkDevletleri Teşkilatı'yla bundan sonradaha hızlı, özellikle ısrarla kök salacak,büyüyecek, gelişecek ve serpileceğiz. İnşallah güneşin yeniden doğudan doğmayabaşlayacağı vakitler yakındır." Bu adımlara, bölgesel birliktelikleri deeklersek "yeni bir dünya"nın ayak sesleri geliyordemek. Türkiye, küresel sistemin derin kriz yaşadığı bir zaman diliminde hem bu krizi hem de kendisini çevreleyen küresel kuşatmayı bertaraf etmek için yeni adımlar atarken ne yazık ki iç siyasette aynı pozitif havayı göremiyoruz. Sadece siyasetin dili de değil, sanat ve kültür aktörlerinin dili de öyle sert ve kutuplaştırıcı ki, Beyoğlu Kültür Yolu etkinliğine katılansanatçılar ciddi mahalle baskısıyla karşıkarşıya. Yazık... İşi ötekini anlamak olan sanatçı bile böylesine dışlayıcı olursa, yaralarımızı kim saracak! Son sözü bu festivalin gerçekleşmesinde emeği olan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan'a bırakıyorum: "Korkut Ata ve Turna Kuşu iki sembol,Türk kültürünün özeti. Turna zarifbir hayvan. Merhamet yüklü. Türkiye'ninmerhamet tarafını çok güzel sembolizeediyor. Bütün dünyanın şiirini, edebiyatınıİstanbul'a getirebiliriz. Bu bir başlangıç..."
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Uzak Asya’dan gelip İstanbul’a uzanan bir festival
İstanbul'un tarihi kimliğine yakışan Atatürk Kültür Merkezi'nin açılışında Başkan Erdoğan, yeni bir kültür etkinliğinin müjdesini veriyordu:
"Şimdiden bir marka hâline dönüşen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali'ni de başlattık."
Yaklaşık bir haftadır Taksim'den Beyoğlu ve Galataport'a uzanan hatta onlarca etkinlik yapıldı ve binlerce İstanbullu sanatla buluştu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu etkinlik kapsamında bir ilke de imza attı: "Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali."
İlk ev sahipliğini Türkiye'nin yaptığı festivale Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Macaristan, Tataristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda ülke katıldı. İstanbul, bu ülkelerden gelen 100'ü aşkın sanatçıyı ağırladı.
Önceki gece de festivalin ödül töreni vardı. Törende konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türk dünyasının ilk kez 1896 yılında Beyoğlu'nda, 1897 yılında da Taşkent'te sinematograf denilen cihazla tanıştığına dikkat çekerek şöyle diyordu:
"Dile kolay, 1896'dan 2021'e gerçekten de Türk dünyasının beyazperdeyle tanışıklığı bu denli eski."
Bakan Ersoy'a göre Türk dünyasında 125 yıllık müthiş bir birikim vardı:
"İnsana dair en vurucu dram ve trajediler geçmişimizde saklı ve bugün bizimle yaşıyorlar. Heyecan verici ve fantastik olay örgülerinin, zengin ve derin karakterlerin romanları, hikâyeleri, destanları ve mitolojisi yine bizde."
Sonra da şu önemli gelişmenin haberini veriyordu:
"Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan ile birlikte çok kapsamlı bir bildiriye imzaları attık. 'Türk Dünyası Film Fonu'nun oluşturulmasından 'Ortak Yapım Anlaşması'na kadar birlikte izlenecek yol ve atılacak adımları karara bağladık."
İlginçtir, sinema ve sanat alanında bu adımlar atılırken, aynı gün Türk dünyası devletleri de İstanbul'da, Başkan Erdoğan'ın başkanlığında tarihi ve siyasi bir adım atıyor ve Türk Konseyi adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştiriyordu.
Bunun ne anlama geldiğini Başkan Erdoğan şöyle açıklıyordu:
"Yeni adımız ve yapımız Türk Devletleri Teşkilatı'yla bundan sonra daha hızlı, özellikle ısrarla kök salacak, büyüyecek, gelişecek ve serpileceğiz. İnşallah güneşin yeniden doğudan doğmaya başlayacağı vakitler yakındır."
Bu adımlara, bölgesel birliktelikleri de eklersek "yeni bir dünya"nın ayak sesleri geliyor demek.
Türkiye, küresel sistemin derin kriz yaşadığı bir zaman diliminde hem bu krizi hem de kendisini çevreleyen küresel kuşatmayı bertaraf etmek için yeni adımlar atarken ne yazık ki iç siyasette aynı pozitif havayı göremiyoruz. Sadece siyasetin dili de değil, sanat ve kültür aktörlerinin dili de öyle sert ve kutuplaştırıcı ki, Beyoğlu Kültür Yolu etkinliğine katılan sanatçılar ciddi mahalle baskısıyla karşı karşıya. Yazık...
İşi ötekini anlamak olan sanatçı bile böylesine dışlayıcı olursa, yaralarımızı kim saracak!
Son sözü bu festivalin gerçekleşmesinde emeği olan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan'a bırakıyorum:
"Korkut Ata ve Turna Kuşu iki sembol, Türk kültürünün özeti. Turna zarif bir hayvan. Merhamet yüklü. Türkiye'nin merhamet tarafını çok güzel sembolize ediyor. Bütün dünyanın şiirini, edebiyatını İstanbul'a getirebiliriz. Bu bir başlangıç..."