Bizleri neye inandırıyorlar? * Ya da biz neye nasıl inanıyoruz? * İnanç geni ne işe yarıyor? Aklınız karıştı değil mi? Konuya biraz ağırlık verelim..
2004 yılında Time Dergisi Amerikalı biyolog Dean Hamer'ın, "Tanrıya inanç genini buldum" açıklamasını kapak yaptı. Hamer, 6 yıl boyunca sürdürdüğü DNA çalışmalarının sonunda "VMAT2" geninin inanç kavramını yönlendirdiğini söylüyordu
Dean Hamer, Tanrı inancının beyindeki kimyasallara bağlı olduğuna ve bunun da belirli bir gene -Tanrı genine- işaret ettiğine ilişkin bir hipotez oluşturdu. Söz konusu kimyasal, insanlarda SLC18A2 geni tarafından kodlanan VMAT2 (Vesicular Monoamine Transporter) The God Gene: How Faith is Hardwired into our Genes (Tanrı Geni: İnanç, Genlerimiz ile Fiziksel Olarak Nasıl Bağlantılıdır) adlı kitabın da yazarı olan Hamer'ın bu hipotezi gerek dini çevrelerden, gerekse de bilim camiasından pek çok eleştiri alıyordu.
VMAT2 geni insanlarda neye göre şekilleniyordu sorusu gündemden düşmüyordu. Açıklama tüm dünyada büyük tartışma başlatıyordu.
ABD Ulusal Kanser Enstitüsü'nde görevli olan Dean Hamer, 1998 yılında, insanın genetik yapısının inanç üzerindeki etkisini araştırmaya başladı. Dean Hamer, ilk olarak, genetik yapıları aynı olan "tek yumurta ikizleri" üzerinde inceleme yaptı.Tek yumurta ikizleri üzerinden yaptığı araştırma onda büyük bir ışık açtı. Çünkü inandığı bir şeyin üstüne giderek inanç geninin ne şekil olduğunu anlamaya çalışırken o da aslında bir şeye inanıyordu. (BİLİM gerçekten sınır tanıyor muydu.? ) Ardından genetik yapıları tam olarak örtüşmeyen, ancak "aynı ortamda büyüyen" kardeşlerin inançlarını karşılaştırdı. Bu araştırma onda daha büyük bir etki yarattı. Araştırmaya göre, kardeşler, aynı ortamda yetişseler de farklı inançlara sahip olabiliyordu. Ancak Dean Hamer, genetik yapıları aynı olan tek yumurta ikizlerinin Allah inancının da neredeyse "aynı" olduğunu gördü. Bunun üzerine, genler ve inanç arasında bir bağ olduğu kanısına vararak, araştırmasını bu yönde derinleştirdi. Dean Hamer, daha sonra, insandaki 35 bin genden hangisinin "inancı etkilediğini" bulmaya çalıştı. Dile kolay 35 bin gen hepsi birer faktördü. Yıllar süren araştırmanın ardından, "monoamin" enzimlerinin salgılanmasını kontrol eden 9 gen üzerinde yoğunlaştı. 9 gen araştırmaların sonucuna göre net bulguları veriyordu. Ve sonunda "İnanç Geni"ni bulduğunu açıkladı.. Dean Hamer'e göre, monoamin enzimleri, insanın bilinç, algılama, hafıza tekniği ve hatırlama data hafızası gibi duyularını yönlendiriyordu. Ancak, bilim adamının "İnanç Geni" adını verdiği gen, insanoğluna, asıl ayırt edici özelliği olan "kişisel ve evrensel farkındalık" yeteneği de kazandırıyor. Böylece insanın "evren, sonsuzluk, tanrı" gibi soyut kavramlar üzerinde düşünmesini sağlıyor. Bu yüzden, aynı "genetik yapıya" sahip tek yumurta ikizlerinde enzimler, "aynı genin kontrolünde ve tümüyle aynı biçimde" salgılandığı için "inanç yapıları" da aynı oluyor. Bu büyük tartışma başlatıyordu.
Tanrıya İnanç Geni açıklaması, tüm dünyada büyük bir tartışma yaratıyordu. Virginia Üniversitesi'nin psikiyatri uzmanı Lindon Eaves, "Tanrı kavramının beyinde şekillendiği doğru olabilir" açıklamasını yapıyordu. Lindon Eaves, " Peki neden bu kavram oluşuyor ona bakmak lazım? Yani neden beyinde "inanma" isteğini doğuran kimyasal aktiviteler yaşanıyor? Bence bunun cevabı yine Tanrı'nın gücünde yatıyor" diyordu. Bazı bilim adamları genin bulunmasının "Tanrı'nın insan vücuduna nüfuz ettiğini ve gücünü gösterir" savunmasını yaparken, Ateistler, ise "inanç geni" keşfinin "Tanrı'nın olmadığının" bir kanıtı olduğunu öne sürerek onlar da kendi inançlarını sorgular hale geliyorlardı. Dünya kamuoyu bu doğrultuda bu tartışma sahnesine konu oluyordu.
işte burada şunu düşünmeden edemiyoruz.
Dean Hamer'ın bakış açısındaki sıkıntılardan birisi de tinsel yanı ağır basan kişilerin, evrimsel başarı bağlamında rasyonel kişilerden daha “iyi durumda” olacaklarını, tinselliğin doğal seçilim açısından bir avantaj yarattığını varsaymış olmasıdır. Bu varsayım, her şeyi biyolojiye indirgeme hatasının yanı sıra, basit bir mantık hatası da içerir. Geçmişteki insan toplumlarında din ve benzeri doğaüstü inançların üstlendiği olumlu görevleri unutacak değiliz; ancak yukarıda da değindiğim gibi, kültürel ve bilimsel ilerlemenin ancak ve ancak doğadaki olguların sorgulanmasıyla ortaya çıktığını unutmamak gerekir. Tinsel kişiler dünyayı ve evreni sorgulamaz, dogmatiktir. İnsan ömrünü uzatan, yaşam kalitemizi arttıran onca buluşu düşünün. Bu yüzden tinsellik eğiliminin, türümüzün sağkalımı açısından bir avantaj olarak değerlendirilmesine katılmıyorum. Hatta daha da ileri giderek, bunun zararlı bir mutasyon olduğunu bile söyleyebilirmiyiz Tabiki espri bir yana, bunlar gerçekten de karışık konular ve şu anda hiçbirimizin bu konuda kesin bir yargıda bulunacak durumda olduğunu düşünmüyorum; en azından bilimsel kanıtlar buna izin verene kadar. O yüzden Tanrı Beyni isimli kitaptan bir alıntı yapmak istedim.
“İnsan beyni cevaplayamayacağı olasılıklar hayal edip sorular sorar. Bu da stres demektir. Beyin yanıtlardan hoşlanır. İnsanlar stresi başka şeye dönüştürmenin ve bundan kaçınmanın yollarını geliştirmiştir ... Soru özünde şudur: Dinsel bir özellik onu destekleyen bireylerin evrimsel başarısını mı yükseltir, yoksa bireyin bir üyesi olduğu grubun evrimsel verimliliğini mi?”
Belki de VMAT2'nin evrimsel süreçte insan popülasyonlarında geçirdiği değişimi gösteren kapsamlı bir soy ağacı çıkarılsa, bütün sorularımıza cevap alabiliriz. Kitabı eleştiren önemli bilim yazarlarından Carl Zimmer'in yorumu da şöyle:
“Öyle görünüyor ki Hamer, bu fikirleri kendisi test etmeye zahmet etmemiş. Örneğin, doğal seçilimin öz aşkınlığı değil, VMAT2'nin başka bir özelliğini desteklemiş olabileceğini hiç göz önünde bulundurmamış. (Bu gen, birçok işlevinin yanı sıra beyni nörotoksinlerden korur.) Tanrı geninin hiçbir evrimsel faydası olmayabileceği ihtimali üzerinde de durmamış. Bazen çok yaygınmış gibi görünen genlerin, aslında sadece rastgele genetik sürüklenme ile yayıldığını görürüz. Hamer bu önemli soruları irdelemek yerine, insan davranışının evrimiyle ilgili her hipotezin tamamen spekülatif olması gerektiğini beyan ediyor. Ama bu en basit tabirle yanlıştır.”
Hamer ve onun “Tanrı geni”, beklendiği üzere dini çevrelerden de sert eleştiriler almıştır. Anglikan rahip Polkinghorne, Daily Telegraph'a verdiği bir röportajda şöyle demiştir:
“Tanrı geni fikri, sahip olduğum tüm kişisel dini inançlara aykırı. İmanı, genetik sağkalımın en küçük ortak paydasına indirgeyemezsiniz. Bu, indirgemeci düşünce şeklinin ne kadar aciz olduğunun bir göstergesidir.”
Papaz W. Houston ise şunları söylemiştir:
“Dini inanç kişinin bünyesine bağlı değildir; toplumla, geleneklerle, kişilikle ve geri kalan her şeyle ilişkilidir. Bütün bunları başaran bir gen olması bana pek muhtemel gelmiyor.”
Bunlara cevaben Hamer, böylesi bir genin Tanrı inancı ile çelişmediğini; dindarların bu geni, yaratıcının dehasının bir diğer göstergesi olarak değerlendirebileceğini belirtmiştir. Hamer kitabında şu satırı sık sık tekrarlama ihtiyacı duyar: “Bu kitap Tanrı'nın değil, Tanrı geninin var olup olmadığı ile ilgilidir.” Sonuç olarak; bizleri bir şeylere inandırmak istiyorlar. Semavi dinlerde Allah inancı inanan insanlara göre şüphesiz var. Elhamdülillah Allah'a inancım sonsuz. Buradaki kritik olay şu ; İNANÇ geni üzerinden bir yol mu açıldı? Bizleri neye inandırmak istiyorlar? İnanmamızı istedikleri şey ne?
Allah'a inancı olan her birey bunun altında farklı oluşumlar arar.. Dean Hamer bana göre kendisine verilen görevi uygulamış. Bilimi kullanıp kara bilime yönelik bir tez atmış ortaya.. Ama bunun neticesi önemli... Neden mi?
Bunu da yaşadığımız şu günlerde göreceğiz... Özellikle COVİT19'lu plandemi günlerinde.. ..
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Erkan Macit
VMAT2 mi? Yoksa bizi istediklerine inandırmak mı?
İNANÇ GENİ
Bizleri neye inandırıyorlar?
*
Ya da biz neye nasıl inanıyoruz?
*
İnanç geni ne işe yarıyor? Aklınız karıştı değil mi? Konuya biraz ağırlık verelim..
2004 yılında Time Dergisi Amerikalı biyolog Dean Hamer'ın, "Tanrıya inanç genini buldum" açıklamasını kapak yaptı. Hamer, 6 yıl boyunca sürdürdüğü DNA çalışmalarının sonunda "VMAT2" geninin inanç kavramını yönlendirdiğini söylüyordu
Dean Hamer, Tanrı inancının beyindeki kimyasallara bağlı olduğuna ve bunun da belirli bir gene -Tanrı genine- işaret ettiğine ilişkin bir hipotez oluşturdu. Söz konusu kimyasal, insanlarda SLC18A2 geni tarafından kodlanan VMAT2 (Vesicular Monoamine Transporter) The God Gene: How Faith is Hardwired into our Genes (Tanrı Geni: İnanç, Genlerimiz ile Fiziksel Olarak Nasıl Bağlantılıdır) adlı kitabın da yazarı olan Hamer'ın bu hipotezi gerek dini çevrelerden, gerekse de bilim camiasından pek çok eleştiri alıyordu.
VMAT2 geni insanlarda neye göre şekilleniyordu sorusu gündemden düşmüyordu.
Açıklama tüm dünyada büyük tartışma başlatıyordu.
ABD Ulusal Kanser Enstitüsü'nde görevli olan Dean Hamer, 1998 yılında, insanın genetik yapısının inanç üzerindeki etkisini araştırmaya başladı. Dean Hamer, ilk olarak, genetik yapıları aynı olan "tek yumurta ikizleri" üzerinde inceleme yaptı.Tek yumurta ikizleri üzerinden yaptığı araştırma onda büyük bir ışık açtı. Çünkü inandığı bir şeyin üstüne giderek inanç geninin ne şekil olduğunu anlamaya çalışırken o da aslında bir şeye inanıyordu. (BİLİM gerçekten sınır tanıyor muydu.? ) Ardından genetik yapıları tam olarak örtüşmeyen, ancak "aynı ortamda büyüyen" kardeşlerin inançlarını karşılaştırdı. Bu araştırma onda daha büyük bir etki yarattı.
Araştırmaya göre, kardeşler, aynı ortamda yetişseler de farklı inançlara sahip olabiliyordu. Ancak Dean Hamer, genetik yapıları aynı olan tek yumurta ikizlerinin Allah inancının da neredeyse "aynı" olduğunu gördü. Bunun üzerine, genler ve inanç arasında bir bağ olduğu kanısına vararak, araştırmasını bu yönde derinleştirdi.
Dean Hamer, daha sonra, insandaki 35 bin genden hangisinin "inancı etkilediğini" bulmaya çalıştı. Dile kolay 35 bin gen hepsi birer faktördü. Yıllar süren araştırmanın ardından, "monoamin" enzimlerinin salgılanmasını kontrol eden 9 gen üzerinde yoğunlaştı. 9 gen araştırmaların sonucuna göre net bulguları veriyordu. Ve sonunda "İnanç Geni"ni bulduğunu açıkladı.. Dean Hamer'e göre, monoamin enzimleri, insanın bilinç, algılama, hafıza tekniği ve hatırlama data hafızası gibi duyularını yönlendiriyordu.
Ancak, bilim adamının "İnanç Geni" adını verdiği gen, insanoğluna, asıl ayırt edici özelliği olan "kişisel ve evrensel farkındalık" yeteneği de kazandırıyor. Böylece insanın "evren, sonsuzluk, tanrı" gibi soyut kavramlar üzerinde düşünmesini sağlıyor.
Bu yüzden, aynı "genetik yapıya" sahip tek yumurta ikizlerinde enzimler, "aynı genin kontrolünde ve tümüyle aynı biçimde" salgılandığı için "inanç yapıları" da aynı oluyor.
Bu büyük tartışma başlatıyordu.
Tanrıya İnanç Geni açıklaması, tüm dünyada büyük bir tartışma yaratıyordu. Virginia Üniversitesi'nin psikiyatri uzmanı Lindon Eaves, "Tanrı kavramının beyinde şekillendiği doğru olabilir" açıklamasını yapıyordu. Lindon Eaves, " Peki neden bu kavram oluşuyor ona bakmak lazım? Yani neden beyinde "inanma" isteğini doğuran kimyasal aktiviteler yaşanıyor? Bence bunun cevabı yine Tanrı'nın gücünde yatıyor" diyordu.
Bazı bilim adamları genin bulunmasının "Tanrı'nın insan vücuduna nüfuz ettiğini ve gücünü gösterir" savunmasını yaparken, Ateistler, ise "inanç geni" keşfinin "Tanrı'nın olmadığının" bir kanıtı olduğunu öne sürerek onlar da kendi inançlarını sorgular hale geliyorlardı. Dünya kamuoyu bu doğrultuda bu tartışma sahnesine konu oluyordu.
işte burada şunu düşünmeden edemiyoruz.
Dean Hamer'ın bakış açısındaki sıkıntılardan birisi de tinsel yanı ağır basan kişilerin, evrimsel başarı bağlamında rasyonel kişilerden daha “iyi durumda” olacaklarını, tinselliğin doğal seçilim açısından bir avantaj yarattığını varsaymış olmasıdır. Bu varsayım, her şeyi biyolojiye indirgeme hatasının yanı sıra, basit bir mantık hatası da içerir. Geçmişteki insan toplumlarında din ve benzeri doğaüstü inançların üstlendiği olumlu görevleri unutacak değiliz; ancak yukarıda da değindiğim gibi, kültürel ve bilimsel ilerlemenin ancak ve ancak doğadaki olguların sorgulanmasıyla ortaya çıktığını unutmamak gerekir. Tinsel kişiler dünyayı ve evreni sorgulamaz, dogmatiktir. İnsan ömrünü uzatan, yaşam kalitemizi arttıran onca buluşu düşünün. Bu yüzden tinsellik eğiliminin, türümüzün sağkalımı açısından bir avantaj olarak değerlendirilmesine katılmıyorum. Hatta daha da ileri giderek, bunun zararlı bir mutasyon olduğunu bile söyleyebilirmiyiz Tabiki espri bir yana, bunlar gerçekten de karışık konular ve şu anda hiçbirimizin bu konuda kesin bir yargıda bulunacak durumda olduğunu düşünmüyorum; en azından bilimsel kanıtlar buna izin verene kadar. O yüzden Tanrı Beyni isimli kitaptan bir alıntı yapmak istedim.
“İnsan beyni cevaplayamayacağı olasılıklar hayal edip sorular sorar. Bu da stres demektir. Beyin yanıtlardan hoşlanır. İnsanlar stresi başka şeye dönüştürmenin ve bundan kaçınmanın yollarını geliştirmiştir ... Soru özünde şudur: Dinsel bir özellik onu destekleyen bireylerin evrimsel başarısını mı yükseltir, yoksa bireyin bir üyesi olduğu grubun evrimsel verimliliğini mi?”
Belki de VMAT2'nin evrimsel süreçte insan popülasyonlarında geçirdiği değişimi gösteren kapsamlı bir soy ağacı çıkarılsa, bütün sorularımıza cevap alabiliriz. Kitabı eleştiren önemli bilim yazarlarından Carl Zimmer'in yorumu da şöyle:
“Öyle görünüyor ki Hamer, bu fikirleri kendisi test etmeye zahmet etmemiş. Örneğin, doğal seçilimin öz aşkınlığı değil, VMAT2'nin başka bir özelliğini desteklemiş olabileceğini hiç göz önünde bulundurmamış. (Bu gen, birçok işlevinin yanı sıra beyni nörotoksinlerden korur.) Tanrı geninin hiçbir evrimsel faydası olmayabileceği ihtimali üzerinde de durmamış. Bazen çok yaygınmış gibi görünen genlerin, aslında sadece rastgele genetik sürüklenme ile yayıldığını görürüz. Hamer bu önemli soruları irdelemek yerine, insan davranışının evrimiyle ilgili her hipotezin tamamen spekülatif olması gerektiğini beyan ediyor. Ama bu en basit tabirle yanlıştır.”
Hamer ve onun “Tanrı geni”, beklendiği üzere dini çevrelerden de sert eleştiriler almıştır. Anglikan rahip Polkinghorne, Daily Telegraph'a verdiği bir röportajda şöyle demiştir:
“Tanrı geni fikri, sahip olduğum tüm kişisel dini inançlara aykırı. İmanı, genetik sağkalımın en küçük ortak paydasına indirgeyemezsiniz. Bu, indirgemeci düşünce şeklinin ne kadar aciz olduğunun bir göstergesidir.”
Papaz W. Houston ise şunları söylemiştir:
“Dini inanç kişinin bünyesine bağlı değildir; toplumla, geleneklerle, kişilikle ve geri kalan her şeyle ilişkilidir. Bütün bunları başaran bir gen olması bana pek muhtemel gelmiyor.”
Bunlara cevaben Hamer, böylesi bir genin Tanrı inancı ile çelişmediğini; dindarların bu geni, yaratıcının dehasının bir diğer göstergesi olarak değerlendirebileceğini belirtmiştir. Hamer kitabında şu satırı sık sık tekrarlama ihtiyacı duyar: “Bu kitap Tanrı'nın değil, Tanrı geninin var olup olmadığı ile ilgilidir.”
Sonuç olarak; bizleri bir şeylere inandırmak istiyorlar. Semavi dinlerde Allah inancı inanan insanlara göre şüphesiz var. Elhamdülillah Allah'a inancım sonsuz. Buradaki kritik olay şu ; İNANÇ geni üzerinden bir yol mu açıldı?
Bizleri neye inandırmak istiyorlar?
İnanmamızı istedikleri şey ne?
Allah'a inancı olan her birey bunun altında farklı oluşumlar arar..
Dean Hamer bana göre kendisine verilen görevi uygulamış. Bilimi kullanıp kara bilime yönelik bir tez atmış ortaya.. Ama bunun neticesi önemli... Neden mi?
Bunu da yaşadığımız şu günlerde göreceğiz... Özellikle COVİT19'lu plandemi günlerinde.. ..