Doktora tezim, dünyanın belli-başlı en büyük yayınevlerinden birince (Routledge) “Yazarın buradaki çalışmasının bir kısmı akademik bilimselliğin son sınırlarınadayanıyor” raporuyla yayınlanır-yayınlanmaz, adeta “ceketimi alıp” memleketime döndüm. Ve işime koyuldum... O işlerimin en-sıcaklığı ile kaydımıza 18 yıl 12 gün önce geçmiş olan yazımı —imlasına da dokunmadan— aşağıya almak istedim. Zira hâlâ “evvelsi gün” yazılmış kadar güncel, maalesef... Maalesef!
Okuyucunun takdirine sunarım. Saygılarımla
24 Aralık 2023
*****
“Teröristle Muhatap Olma” İhaneti!
Devletin belli-başlı –hatta “en-başlı”– gazetelerinden Hürriyet'in uzatmalı yayın yönetmeni E.Özkök, geçen gün köşesinden çift-aylı, yani “çok gizli” bir bilgi verdi:
Şenkal Atasagun'un müsteşar olduğu sırada, MİT'in bugünkü Müsteşarı Emre Taner Öcalan'la görüşmüş. Ve görüşmeden sonra müsteşarlığa “terfi” etmiş. Özkök, “çok gizli”nin ötesine geçip “baş-başa” bilgiler de veriyor:
“…Ama Emre Taner, İmralı'da baş başa kaldıkları an Öcalan şunu söylemiş: ‘Bugüne kadar neredeydiniz?..'”
Hürriyet yönetmeni, bu görüşmede neler konuşulduğunu tam olarak öğrenemediğinin vurgusunu yaparken, Öcalan'ın ‘Mesajımı dağdaki adama neyle ileteceğim? Bir mektup yazmama bile izin verilmiyor' demişliğini biliyor, aktarıyor.
Haber ve bilgiler iyi. Sadece iyi değil doğrudur da… Bizim buradaki çabamız, Özkök'ü mahcup edip veya ürkütüp benzer yazılar yazma cesaretini kırmak değil elbet. Tam tersine, M. Kemal'in 1923'te dediği anlamda namusunu yitiren “aydınlarımız”ın namuslarını kazanma doğrultusundaki çabalarına güç/destek vermek istiyoruz. Ama yorumunda çok ahlak-dışı bir unsur var Özkök'ün. Yazısının sonuna doğru, biraz kurtarmaya giriştiği “namus”u kurda-kuşa teslim ediyor E.Özkök. Şu cümlelerine bakın:
“Biliyorum bazı kızgın insanlar hemen, ‘Devlet, terör örgütünü muhatap kabul etmez' diyecek. Elbette etmez. Ama dünyanın bütün istihbarat birimlerinin bir görevi de budur.”
Yahu merhametsiz adam! Sen, yıllardır bu en belli-başlı gazetede genel yayın yönetmenliği yapan “yazar” olarak, devletin (Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana) bu tek resmî istihbarat örgütünün (MİT'in) devletin “çekirdek”inden olduğunu bilmiyor musun?
Yani Öcalan'la görüşen devlet değil de nedir? Böyle kıvıracağına halka doğru-dürüst bilgi ―eğer vereceksen― versene! Devlete de millete de halka da bu konuda biraz cesaret versene be insan evladı! “Türkiye'yi kan gölüne çevirme, ekonomimizi altüst etme, AB ile ilişkileri bozma pahasına tekrar silahlı bir çözüm yoluna” gitmemek için biraz daha namuslu olsan kıyamet mi kopar?
Bak biz namusumuzu yitirmemek için tam bir ay önce (bütün bu bilgilerden yoksun) neler demişiz “Bölücüler” başlıklı makalemizde:
Soruyoruz: Birincisi: Dünyanın neresinde, barış ve kardeşlik, diyalog ve çözüm, birlik ve bütünlük çatışan iki taraftan biri “yok” sayılarak sağlanmıştır? “Teröristle muhatap olmayız”mış. Peki senin “teorik” ağa-baban İngiliz'ler “terörist” IRA ile muhatap olunca küçüldü de sen büyük mü kaldın? Her gün yardım için onlar mı senin ayığına geliyor yoksa sen mi onların? Peki senin “pratik” ağa-baban Amerika her gün her yerde her çeşit “terörist” ile muhatap halinde değil mi? Bunlardan biri de PKK değil mi? PKK ve Kongra-Gel'in yüzlerce örgütlenmeleri, yönetici ve çalışanları Avrupa başkentlerinde faaliyet halinde değiller mi? Öyleyse durum nedir? Durum şudur beyler: Amerika da Avrupa da PKK ve Kongra Gel'in “terör örgütü” olmadığını biliyor. Sadece senede bir “ilan” ederek seni “idare” ediyor, bu arada her “ilan” ile bi-şeyler satıyor, bi-şeyler dayatıyor. … Çünkü dünyada terör örgütü diye bir “şey” yok. Siyaseti terörle yapan örgütler var. “Terör yapma”yı da bugünlerde sosyologlaşmaya meyil veren başbakanımızın güzelce dediği gibi “öteki”leştirme “yabancı”laştırma doğuruyor. Bir de kontrolsüz bir şiddetle bastırma, inkâr etme, yok sayma ile “öteki”leştirme olursa, “terör” halklaşır. Aynen Türkiye istihbarat örgütlerinin “PKK'nın paravan örgütleri” dediği HEP'ten DEHAP'a partilerinin 1991'den bu yana “Bölge”de birinci parti olması gibi... Ayrıca, her gün gencecik insanların ölümleriyle sonuçlanan çatışmalar yaparken, milyonlarca dolar paralara mal olan devasa operasyonlar yürütürken, Amerika'ya “gel bunları Kuzey Irak'ta bombala” diye yalvarırken “muhatap” alıyorsun da, neden bu bizi bitirmenin eşiğine getirmiş çatışmaya bir son vermek için muhatap almıyorsun? Yani ölüp-öldürürken “muhatap” iken, yaşayıp-yaşatmak için niye muhatap değil? “Muhatap olma” denen ilkel kibir, bir insan yaşamının yanında ne yazar?
Bu sorulara cevap verilmezse, bundan sonra, “teröristle muhatap olmayız” teraneleri en ikiyüzlü en sahtekâr ve en hainane söylem olarak addedilecektir.
Gene bir önceki yazımızda, bakın neyin çığlığını atmışız?
‘Avukatları ile görüşmelerinden de öteye, Öcalan'a; örgütüne ve Kürt-Türk halkına mesajlarını ulaştırma imkânı acilen sağlanmalıdır.'
Gene bir-kaç önceki “Öcalan Kemalizm'i” başlığı altındaki yazımızda, PKK içinde ve dışında, örtülü-örtüsüz Kürt milliyetçilerine ne demişiz?
‘…tekrar tekrar bilinçlere ve ruhlara yedirilmelidir ki; Öcalan Cumhuriyet Kürtlüğünde ne kadar sosyolojik bir gerçeklik ise, Atatürk de Anadolu Türklüğünde o kadar sosyolojik bir vakadır. Nasıl ki Kürdistan'da Öcalan'ı atlayarak bir yere varılamazsa, Türkiye Cumhuriyeti gerçekliğinde de, M. Kemal'in hakkını teslim etmeden “uzlaşma”, “demokratik çözüm”, “uygar diyalog” etrafında yapılıp söylenenleri kimse ciddiye almaz. Öcalan bu konuda o nedenle hem bilimseldir hem ahlakîdir hem stratejiktir.'
Siz de, rantçı-yiyici-çeteci, kan-cenaze taciri milliyetçilerinize karşı yıllardır yitirdiğiniz namusunuzu geri kazanmaya biraz daha mecal getirseniz ne olur?
Bakınız hâlâ aklınızın bilmem neresine koyarak “bölücü örgütün başı” demeyi sürdürdüğünüz Öcalan, altı aylık vahşi-tehlikeli tecritten sonra ne dedi? Hürriyet'inizden (6 Aralık 2005):
‘Mustafa Kemal bir olgudur. Mustafa Kemal'i çözmeden Türkiye'de hiçbir sorunu çözemeyiz. Mustafa Kemal'in 1920'lerde emperyalizme karşı vermiş olduğu mücadeleyi, kendi etnik kimliğinden bağımsız olarak değerlendiriyorum. Dünya halklarına örnek bir mücadeleydi. … Mustafa Kemal'in 1920'li yıllarda oynadığı rolü 2000'li yıllarda oynayacak bir ‘Kürt' Mustafa Kemal'e ihtiyaç vardır.'
Bir daha bakınız biz, bir yıl içinde Öcalan'a üç kez postaladığımız, devletin istihbarat örgütlerinin ve PKK örgütünün elinde olan ve Öcalan'a henüz verilmediğini düşündüğümüz [2019 Haziran'ında elden teslim ettim] mektubumuzda ne demişiz?
‘Tarihsellikleriyle ele alınacak eski önderliklerin gerek nostaljik arayışları gerekse taklitsel denemeleri bilimsel olmayıp hüsrana yakalanma dışında başka sonuç vermemekle birlikte, günümüz dünyası gerçeklerine, ilişki-çelişkilerine ve bilimsel bilgi birikimlerine devindirilen bir 1919–1924 Mustafa Kemal önderlik tarzının sivil versiyonuna ihtiyaç olduğu kesindir. Bir “genç” Mustafa Kemal değilse de, benzer bir önderliksel ustanın, cehenneme çevrilmiş bu cennet coğrafyanın birbirine kırdırılma eşiğindeki insanlarının hakkı ve kaçınılmazlığı olduğu da, bir o kadar bilimsel ve ruhsaldır.'
Ve son olarak bakınız Özkök bey, Öcalan'a ne sorarak “Öcalan'a Mektup”u bitirmişiz?
‘Bir sivil Kemal-Öcalan sentezinin çıkışı zamanının geçmesine, tarihi yaşayan bir ruh ve bilinç müsaade eder mi? Her şeyden bir hayır çıkarılabilir önderliği, bu kör-sağır-kısır döngüden bir hayır çıkarmaya muktedir değil midir?'
Biz bütün bunları şunun için söylüyoruz, söylemek zorundayız. Çünkü biz bu dünyayı bir namussuz olarak yaşamak, bir namussuz olarak ölmek istemiyoruz. Onun için –bir 15 yıllık [o zaman] Öcalan inceleyicisi/araştırmacısı olarak– şunları ekleyeceğiz buraya:
Abdullah Öcalan devlete diyor ki: “Benim veya çizgimin dışına çıkmış bir PKK'yi Amerika sana karşı kötü kullanır. Seni de yıllardır bana karşı kötü-kirli-paslı kullandığı gibi… Gelin biz birbirimizi, birbirimiz için iyi kullanalım. Buna ne kadar geç başlanırsa, o kadar işimiz zorlaşır, hatta imkânsızlaşabilir. Ve bir o kadar daha hep beraberce kaybederiz.”
Ey devletimiz! Bir insan yaşamı, bin “terörist örgüt” ile “muhatap” olmaya binlerce kez değerdir… Ölenleri geri getiremeyiz. Ama öleceklerin önüne geçebiliriz. Artık yeter…
Bağırıyoruz: “Teröristle muhatap” olmamak ihanetin hem Türkçesi hem Kürtçesidir.
Dr. Ali Kemal Özcan 12 Aralık 2005
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Kemal Özcan
18 yıl önce...
Doktora tezim, dünyanın belli-başlı en büyük yayınevlerinden birince (Routledge) “Yazarın buradaki çalışmasının bir kısmı akademik bilimselliğin son sınırlarına dayanıyor” raporuyla yayınlanır-yayınlanmaz, adeta “ceketimi alıp” memleketime döndüm. Ve işime koyuldum... O işlerimin en-sıcaklığı ile kaydımıza 18 yıl 12 gün önce geçmiş olan yazımı —imlasına da dokunmadan— aşağıya almak istedim. Zira hâlâ “evvelsi gün” yazılmış kadar güncel, maalesef... Maalesef!
Okuyucunun takdirine sunarım. Saygılarımla
24 Aralık 2023
*****
“Teröristle Muhatap Olma” İhaneti!
Devletin belli-başlı –hatta “en-başlı”– gazetelerinden Hürriyet'in uzatmalı yayın yönetmeni E.Özkök, geçen gün köşesinden çift-aylı, yani “çok gizli” bir bilgi verdi:
Şenkal Atasagun'un müsteşar olduğu sırada, MİT'in bugünkü Müsteşarı Emre Taner Öcalan'la görüşmüş. Ve görüşmeden sonra müsteşarlığa “terfi” etmiş. Özkök, “çok gizli”nin ötesine geçip “baş-başa” bilgiler de veriyor:
“…Ama Emre Taner, İmralı'da baş başa kaldıkları an Öcalan şunu söylemiş: ‘Bugüne kadar neredeydiniz?..'”
Hürriyet yönetmeni, bu görüşmede neler konuşulduğunu tam olarak öğrenemediğinin vurgusunu yaparken, Öcalan'ın ‘Mesajımı dağdaki adama neyle ileteceğim? Bir mektup yazmama bile izin verilmiyor' demişliğini biliyor, aktarıyor.
Haber ve bilgiler iyi. Sadece iyi değil doğrudur da… Bizim buradaki çabamız, Özkök'ü mahcup edip veya ürkütüp benzer yazılar yazma cesaretini kırmak değil elbet. Tam tersine, M. Kemal'in 1923'te dediği anlamda namusunu yitiren “aydınlarımız”ın namuslarını kazanma doğrultusundaki çabalarına güç/destek vermek istiyoruz. Ama yorumunda çok ahlak-dışı bir unsur var Özkök'ün. Yazısının sonuna doğru, biraz kurtarmaya giriştiği “namus”u kurda-kuşa teslim ediyor E.Özkök. Şu cümlelerine bakın:
“Biliyorum bazı kızgın insanlar hemen, ‘Devlet, terör örgütünü muhatap kabul etmez' diyecek. Elbette etmez. Ama dünyanın bütün istihbarat birimlerinin bir görevi de budur.”
Yahu merhametsiz adam! Sen, yıllardır bu en belli-başlı gazetede genel yayın yönetmenliği yapan “yazar” olarak, devletin (Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana) bu tek resmî istihbarat örgütünün (MİT'in) devletin “çekirdek”inden olduğunu bilmiyor musun?
Yani Öcalan'la görüşen devlet değil de nedir? Böyle kıvıracağına halka doğru-dürüst bilgi ―eğer vereceksen― versene! Devlete de millete de halka da bu konuda biraz cesaret versene be insan evladı! “Türkiye'yi kan gölüne çevirme, ekonomimizi altüst etme, AB ile ilişkileri bozma pahasına tekrar silahlı bir çözüm yoluna” gitmemek için biraz daha namuslu olsan kıyamet mi kopar?
Bak biz namusumuzu yitirmemek için tam bir ay önce (bütün bu bilgilerden yoksun) neler demişiz “Bölücüler” başlıklı makalemizde:
Soruyoruz:
Birincisi: Dünyanın neresinde, barış ve kardeşlik, diyalog ve çözüm, birlik ve bütünlük çatışan iki taraftan biri “yok” sayılarak sağlanmıştır? “Teröristle muhatap olmayız”mış. Peki senin “teorik” ağa-baban İngiliz'ler “terörist” IRA ile muhatap olunca küçüldü de sen büyük mü kaldın? Her gün yardım için onlar mı senin ayığına geliyor yoksa sen mi onların? Peki senin “pratik” ağa-baban Amerika her gün her yerde her çeşit “terörist” ile muhatap halinde değil mi? Bunlardan biri de PKK değil mi? PKK ve Kongra-Gel'in yüzlerce örgütlenmeleri, yönetici ve çalışanları Avrupa başkentlerinde faaliyet halinde değiller mi? Öyleyse durum nedir? Durum şudur beyler: Amerika da Avrupa da PKK ve Kongra Gel'in “terör örgütü” olmadığını biliyor. Sadece senede bir “ilan” ederek seni “idare” ediyor, bu arada her “ilan” ile bi-şeyler satıyor, bi-şeyler dayatıyor. … Çünkü dünyada terör örgütü diye bir “şey” yok. Siyaseti terörle yapan örgütler var. “Terör yapma”yı da bugünlerde sosyologlaşmaya meyil veren başbakanımızın güzelce dediği gibi “öteki”leştirme “yabancı”laştırma doğuruyor. Bir de kontrolsüz bir şiddetle bastırma, inkâr etme, yok sayma ile “öteki”leştirme olursa, “terör” halklaşır. Aynen Türkiye istihbarat örgütlerinin “PKK'nın paravan örgütleri” dediği HEP'ten DEHAP'a partilerinin 1991'den bu yana “Bölge”de birinci parti olması gibi... Ayrıca, her gün gencecik insanların ölümleriyle sonuçlanan çatışmalar yaparken, milyonlarca dolar paralara mal olan devasa operasyonlar yürütürken, Amerika'ya “gel bunları Kuzey Irak'ta bombala” diye yalvarırken “muhatap” alıyorsun da, neden bu bizi bitirmenin eşiğine getirmiş çatışmaya bir son vermek için muhatap almıyorsun? Yani ölüp-öldürürken “muhatap” iken, yaşayıp-yaşatmak için niye muhatap değil? “Muhatap olma” denen ilkel kibir, bir insan yaşamının yanında ne yazar?
Bu sorulara cevap verilmezse, bundan sonra, “teröristle muhatap olmayız” teraneleri en ikiyüzlü en sahtekâr ve en hainane söylem olarak addedilecektir.
Gene bir önceki yazımızda, bakın neyin çığlığını atmışız?
‘Avukatları ile görüşmelerinden de öteye, Öcalan'a; örgütüne ve Kürt-Türk halkına mesajlarını ulaştırma imkânı acilen sağlanmalıdır.'
Gene bir-kaç önceki “Öcalan Kemalizm'i” başlığı altındaki yazımızda, PKK içinde ve dışında, örtülü-örtüsüz Kürt milliyetçilerine ne demişiz?
‘…tekrar tekrar bilinçlere ve ruhlara yedirilmelidir ki; Öcalan Cumhuriyet Kürtlüğünde ne kadar sosyolojik bir gerçeklik ise, Atatürk de Anadolu Türklüğünde o kadar sosyolojik bir vakadır. Nasıl ki Kürdistan'da Öcalan'ı atlayarak bir yere varılamazsa, Türkiye Cumhuriyeti gerçekliğinde de, M. Kemal'in hakkını teslim etmeden “uzlaşma”, “demokratik çözüm”, “uygar diyalog” etrafında yapılıp söylenenleri kimse ciddiye almaz. Öcalan bu konuda o nedenle hem bilimseldir hem ahlakîdir hem stratejiktir.'
Siz de, rantçı-yiyici-çeteci, kan-cenaze taciri milliyetçilerinize karşı yıllardır yitirdiğiniz namusunuzu geri kazanmaya biraz daha mecal getirseniz ne olur?
Bakınız hâlâ aklınızın bilmem neresine koyarak “bölücü örgütün başı” demeyi sürdürdüğünüz Öcalan, altı aylık vahşi-tehlikeli tecritten sonra ne dedi? Hürriyet'inizden (6 Aralık 2005):
‘Mustafa Kemal bir olgudur. Mustafa Kemal'i çözmeden Türkiye'de hiçbir sorunu çözemeyiz. Mustafa Kemal'in 1920'lerde emperyalizme karşı vermiş olduğu mücadeleyi, kendi etnik kimliğinden bağımsız olarak değerlendiriyorum. Dünya halklarına örnek bir mücadeleydi. … Mustafa Kemal'in 1920'li yıllarda oynadığı rolü 2000'li yıllarda oynayacak bir ‘Kürt' Mustafa Kemal'e ihtiyaç vardır.'
Bir daha bakınız biz, bir yıl içinde Öcalan'a üç kez postaladığımız, devletin istihbarat örgütlerinin ve PKK örgütünün elinde olan ve Öcalan'a henüz verilmediğini düşündüğümüz [2019 Haziran'ında elden teslim ettim] mektubumuzda ne demişiz?
‘Tarihsellikleriyle ele alınacak eski önderliklerin gerek nostaljik arayışları gerekse taklitsel denemeleri bilimsel olmayıp hüsrana yakalanma dışında başka sonuç vermemekle birlikte, günümüz dünyası gerçeklerine, ilişki-çelişkilerine ve bilimsel bilgi birikimlerine devindirilen bir 1919–1924 Mustafa Kemal önderlik tarzının sivil versiyonuna ihtiyaç olduğu kesindir. Bir “genç” Mustafa Kemal değilse de, benzer bir önderliksel ustanın, cehenneme çevrilmiş bu cennet coğrafyanın birbirine kırdırılma eşiğindeki insanlarının hakkı ve kaçınılmazlığı olduğu da, bir o kadar bilimsel ve ruhsaldır.'
Ve son olarak bakınız Özkök bey, Öcalan'a ne sorarak “Öcalan'a Mektup”u bitirmişiz?
‘Bir sivil Kemal-Öcalan sentezinin çıkışı zamanının geçmesine, tarihi yaşayan bir ruh ve bilinç müsaade eder mi? Her şeyden bir hayır çıkarılabilir önderliği, bu kör-sağır-kısır döngüden bir hayır çıkarmaya muktedir değil midir?'
Biz bütün bunları şunun için söylüyoruz, söylemek zorundayız. Çünkü biz bu dünyayı bir namussuz olarak yaşamak, bir namussuz olarak ölmek istemiyoruz. Onun için –bir 15 yıllık [o zaman] Öcalan inceleyicisi/araştırmacısı olarak– şunları ekleyeceğiz buraya:
Abdullah Öcalan devlete diyor ki: “Benim veya çizgimin dışına çıkmış bir PKK'yi Amerika sana karşı kötü kullanır. Seni de yıllardır bana karşı kötü-kirli-paslı kullandığı gibi… Gelin biz birbirimizi, birbirimiz için iyi kullanalım. Buna ne kadar geç başlanırsa, o kadar işimiz zorlaşır, hatta imkânsızlaşabilir. Ve bir o kadar daha hep beraberce kaybederiz.”
Ey devletimiz! Bir insan yaşamı, bin “terörist örgüt” ile “muhatap” olmaya binlerce kez değerdir… Ölenleri geri getiremeyiz. Ama öleceklerin önüne geçebiliriz. Artık yeter…
Bağırıyoruz: “Teröristle muhatap” olmamak ihanetin hem Türkçesi hem Kürtçesidir.
Dr. Ali Kemal Özcan
12 Aralık 2005