O nasıl bir öfke, nasıl bir ruh halidir ki, önüne gelene beddua eder. FETÖ lideri Fethullah Gülen'in en son bedduaları sosyal medyada yine tiye alınıyor. Hani tiye alınmayacak cinsten değil. Ne diyor, “Allah gübre kılsın hepsini” bu nasıl hastalıklı ruh halidir, nasıl bir absürt komedidir.
Eskiden hocayı ciddiye alanlar vardı ama beddua klipleri youtuba da döndükçe ciddiye alınır bir tarafı kalmadı. Suçluluk psikolojisi ve kenara sıkışmış olma ruh halinden başka da bir şey değil.
“Paralel olmayana paralel diyenin Allah belasını versin” diyor. Paralel olmayana neden paralel desinler ki, burada da tam bir suçluluk içgüdüsüyle bir hareket tarzı var.
Ne yani şimdi ben “Ekrem Dumanlı Paralelcidir” desem yanlış mı yapmış olurum. Hocaya göre Ekrem Paralelci değil, peki paralelci değil de Ekrem nedir? Ülkesine ihanet eden, Diyarbakır'da devletin kriptolu bilgilerini örgüte sızdıran muhbirdir.
Gazetesini silah gibi kullanan, şantaj, montaj ve kumpaslar kuran hocanın emir kuludur-kapıkuludur.
Bakın bu tip sözde gazeteciler için tam cukka oturacak bir söylev var.
Neslinin en saygı duyulan isimlerinden biri olan Gazeteci John Swinton, 1953'te New York Basın Kulübü'nde kadeh kaldırıldığında şunları söylüyor:
“Dünya tarihinin bu zamanında Amerika'da, bağımsız basın diye bir şey yoktur. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. İçinizde dürüstçe düşüncelerini yazmaya cesaret edecek hiç kimse yok, eğer varsa da bu kişi yazının yayımlanmayacağını baştan bilir. Ben düşüncemi çalıştığım gazetede yazmamam için haftalık ücret alıyorum. Aramızda bazıları da benzer şeyler için benzer maaşlar alıyor ve hiçbirimiz, gerçek düşüncelerini yazıp da sokaklarda başka bir iş arayacak kadar aptal değiliz. Gazete yazılarımdan birinde gerçek fikrimi yazmış olsaydım, bunun yayımlanmasından yirmi dört saat önce işimi kaybederdim.
Gazetecilerin görevi gerçeği çarpıtmak, külliyen yalan söylemek, kötüye çalmak, kara çalmak ve ekmeğini çıkarabilmek için kendi ülkesini ve ırkını satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Öyleyse bağımsız medyaya kadeh kaldırmak niye?
Biz ekranların arkasındaki zengin adamların aletleriyiz. İpleri çektiklerinde dans eden kuklalarız. Yeteneklerimiz, imkânlarımız ve yaşamlarımız tümden diğerlerinin mülküdür. Bizler entelektüel fahişeleriz.
Cukka oturdu mu oturdu, hem de eksiksiz oturdu. Sadece Ekrem değil, Nazlı Hanım, Gülay hanım, Mehmet-Ahmet Altan kardeşler içinde iyi oturdu.
Ne diyor John Swinton “Gazetecilerin(bu tip gazetecilerin) görevi gerçeği çarpıtmak, külliyen yalan söylemek, kötüye çalmak, kara çalmak ve ekmeğini çıkarabilmek için kendi ülkesini ve ırkını satmaktır.
Hocaya gelelim, hoca da arka planda elinde ipleri var. Demek ki, ipin ucunda da kuklaları var. Kuklalar kuklacının söylediklerini yerine getiren argümanlar olduğuna göre bu adamları nereye yerleştirebiliyorsanız yerleştirebilirsiniz.
Bu adamlar kendi ellerinde olmadıklarına göre ve ipleri Amerika'da hocanın elinde olduğuna göre ne diyeceğiz bu adamlara. Tabi ki “Paralel” diyeceğiz, “muhbir” diyeceğiz, “İhanetçi” diyeceğiz ve “satılık kalemler” diyeceğiz.
Küfür ve beddua sahibinindir, kötü söz sahibinin paralelidir. Kim beddua ediyorsa bilsin ki beddua sahibine geri döner. Herkes elbet bir gün toprak olacak ama kim gübreye karışır ve metan gazı olur patlar onu da yüce Allah bilir.
Ama iyi ki Fethullah Gülen var, yoksa iğliği kötülükten nasıl ayırt edecektik. Beddua nasıldır bunu çocuklarımıza nasıl gösterecektik. Sayesinde kötü hocaları çocuklarımız görüyor, kötü örnek oluyor ki, çocuklarımız ona onun gibilerine benzemeyecek.
Çok şükür ya Rabbi Paralelci değiliz Elhamdülillah.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Bedduacı Hoca yine Beddua etti
O nasıl bir öfke, nasıl bir ruh halidir ki, önüne gelene beddua eder. FETÖ lideri Fethullah Gülen'in en son bedduaları sosyal medyada yine tiye alınıyor. Hani tiye alınmayacak cinsten değil. Ne diyor, “Allah gübre kılsın hepsini” bu nasıl hastalıklı ruh halidir, nasıl bir absürt komedidir.
Eskiden hocayı ciddiye alanlar vardı ama beddua klipleri youtuba da döndükçe ciddiye alınır bir tarafı kalmadı. Suçluluk psikolojisi ve kenara sıkışmış olma ruh halinden başka da bir şey değil.
“Paralel olmayana paralel diyenin Allah belasını versin” diyor. Paralel olmayana neden paralel desinler ki, burada da tam bir suçluluk içgüdüsüyle bir hareket tarzı var.
Ne yani şimdi ben “Ekrem Dumanlı Paralelcidir” desem yanlış mı yapmış olurum. Hocaya göre Ekrem Paralelci değil, peki paralelci değil de Ekrem nedir? Ülkesine ihanet eden, Diyarbakır'da devletin kriptolu bilgilerini örgüte sızdıran muhbirdir.
Gazetesini silah gibi kullanan, şantaj, montaj ve kumpaslar kuran hocanın emir kuludur-kapıkuludur.
Bakın bu tip sözde gazeteciler için tam cukka oturacak bir söylev var.
Neslinin en saygı duyulan isimlerinden biri olan Gazeteci John Swinton, 1953'te New York Basın Kulübü'nde kadeh kaldırıldığında şunları söylüyor:
“Dünya tarihinin bu zamanında Amerika'da, bağımsız basın diye bir şey yoktur. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. İçinizde dürüstçe düşüncelerini yazmaya cesaret edecek hiç kimse yok, eğer varsa da bu kişi yazının yayımlanmayacağını baştan bilir. Ben düşüncemi çalıştığım gazetede yazmamam için haftalık ücret alıyorum. Aramızda bazıları da benzer şeyler için benzer maaşlar alıyor ve hiçbirimiz, gerçek düşüncelerini yazıp da sokaklarda başka bir iş arayacak kadar aptal değiliz. Gazete yazılarımdan birinde gerçek fikrimi yazmış olsaydım, bunun yayımlanmasından yirmi dört saat önce işimi kaybederdim.
Gazetecilerin görevi gerçeği çarpıtmak, külliyen yalan söylemek, kötüye çalmak, kara çalmak ve ekmeğini çıkarabilmek için kendi ülkesini ve ırkını satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Öyleyse bağımsız medyaya kadeh kaldırmak niye?
Biz ekranların arkasındaki zengin adamların aletleriyiz. İpleri çektiklerinde dans eden kuklalarız. Yeteneklerimiz, imkânlarımız ve yaşamlarımız tümden diğerlerinin mülküdür. Bizler entelektüel fahişeleriz.
Cukka oturdu mu oturdu, hem de eksiksiz oturdu. Sadece Ekrem değil, Nazlı Hanım, Gülay hanım, Mehmet-Ahmet Altan kardeşler içinde iyi oturdu.
Ne diyor John Swinton “Gazetecilerin(bu tip gazetecilerin) görevi gerçeği çarpıtmak, külliyen yalan söylemek, kötüye çalmak, kara çalmak ve ekmeğini çıkarabilmek için kendi ülkesini ve ırkını satmaktır.
Hocaya gelelim, hoca da arka planda elinde ipleri var. Demek ki, ipin ucunda da kuklaları var. Kuklalar kuklacının söylediklerini yerine getiren argümanlar olduğuna göre bu adamları nereye yerleştirebiliyorsanız yerleştirebilirsiniz.
Bu adamlar kendi ellerinde olmadıklarına göre ve ipleri Amerika'da hocanın elinde olduğuna göre ne diyeceğiz bu adamlara. Tabi ki “Paralel” diyeceğiz, “muhbir” diyeceğiz, “İhanetçi” diyeceğiz ve “satılık kalemler” diyeceğiz.
Küfür ve beddua sahibinindir, kötü söz sahibinin paralelidir. Kim beddua ediyorsa bilsin ki beddua sahibine geri döner. Herkes elbet bir gün toprak olacak ama kim gübreye karışır ve metan gazı olur patlar onu da yüce Allah bilir.
Ama iyi ki Fethullah Gülen var, yoksa iğliği kötülükten nasıl ayırt edecektik. Beddua nasıldır bunu çocuklarımıza nasıl gösterecektik. Sayesinde kötü hocaları çocuklarımız görüyor, kötü örnek oluyor ki, çocuklarımız ona onun gibilerine benzemeyecek.
Çok şükür ya Rabbi Paralelci değiliz Elhamdülillah.