Terörün, silahlı ve bombalı saldırı gerçekleştirdiği günlerde hemen yorum yapmam. Beklemeye başlar, kim ne söyledi diye izlerim.
Sıcağı sıcağına yapılan yorum ve söylemler duygusal ve mantıktan uzak olabiliyor. Daha ortada sanık yok, kimin ve kimlerin yaptığı meçhul iken özellikle sosyal medyada yapılan yorumlar ve açıklamalar kaosa neden olabiliyor.
Türkiye'de insanlar düşünmeden ve kuluçkaya oturmadan konuşmayı seviyorlar. Genelde yapılan yorumlar hassas ve duygusal bir ruhun serzenişleri oluyor. Söylemin nereye gittiği, nelere yol açabileceği ve toplumun nasıl zararlar görebileceği düşünülmez. Paldır küldür yapılan açıklamalar toplumu kamplaştırmaya yetiyor. Herkesin bir fikri oluyor ama hiçbir fikir gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Özellikle siyasetçilerin çok daha dikkatli ve sözlerini tartarak konuşmaları gerekiyor.
Bizde ki politikacılar tribüne oynadığı için, en önemli meseleler bile bir futbol maçı havasında geçiyor. Politikacıların tutarsızlıkları toplumu etkiliyor ve toplum arenada gladyatör düellosu seyreder gibi taraf tutuyor ve tuttuğu tarafın holiganı oluyor.
Suruç'taki bombalı saldırı insanlığa yapılmış alçakça bir saldırıdır. Saldırıyı gerçekleştiren çocuk-kız değil, saldırının arkasındaki güçlere ulaşmak gerekiyor. Her şeyden önemlisi bu saldırıdan dersler çıkarmak gerekiyor.
Türkiye bu tip çoklu ölümlerin yaşandığı intihar saldırılarına yabancı ama yanı başımızda Suriye-Irak'ta bu tip saldırılar hayatın bir parçası. Komşudaki acıyı bugün Suruç'taki alçakça saldırı sonrası daha iyi anlıyoruz.
Asıl mesele bu tip saldırıların önüne geçmek ve sıradanlaşmasını, hayatın bir parçası olmasını engellemektir.
Durumdan vazife çıkararak Ceylanpınar'da 2 polisi şehit etmek, Suruç'taki alçak katliam kadar alçakçadır.
“Benim teröristim senin teröristinden daha iyidir, benim teröristim senin teröristini döver” bir anlayış kabul edilemez ve dünyadaki en çirkin durumdur.
Türkiye'de politikacılar ne söylediklerine dikkat etmeli, çünkü o söylemleri, politik söylemden öte bir dava tipi gören, kamplaşmaya müsait bir tabanlar ordusu var ve o tabanlar kendilerini bir anda terörizmin kucağında bulabilirler.
Şiddeti ilk önce söylem yaratır, şiddet söylemi daha sonra şiddet eylemine dönüşür ve dönülmez bir yola girilmiş olur. Sokakların şiddete alışması ve şiddet dilini eylemle dönüştürmesi bu ülkenin barışına ve kardeşliğine zarar verir.
İstihbarat örgütleri ve terör örgütlerinin cirit attığı bir coğrafyada şiddetin dilinin hâkim olması çok anormal değil ama bile bile lades olmak kabul edilir gibi değil. Kendi ülkesini terörle suçlamak ve ülkesini dünyaya terörist diye sunmak en büyük ihanettir. Dünyanın hangi ülkesinde yaşarsanız yaşayın, yaşadığınız o ülke bu tip bir dili kabul etmez.
Bunun bir yaptırımı olması gerekiyor. Özgürlük farklı bir şey, insanların ve bir ülkenin özgürlüğüne temlik koymak başka bir şey…
Türkiyelileştiğini iddia eden HDP parlamentoda 80 Milletvekili ile temsil ediliyor, bu ülkeden temsiliyeti kadar seçim desteği alacak.
Hem Türkiye parlamentosunda olacak, hem de Türkiye'yi uluslararası arenada terörist ilan edecek açıklamalar yapılacak.
Ve o açıklamalar hep demokratik açıklamalarmış gibi halka sunulacak. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir demokrasi yok, böyle özgürlükte yok, böyle bir zihniyette yok.
Oysa HDP meclise yüzde 13 oy alarak, 80 Milletvekili taşıdı ve bu sorumluluğunu arttırdı. Sorumlu siyasetin gereği şiddet dili üretmek değildir ve olamaz. HDP Suruç'taki bombalı eylemi kınadığı ve lanetlediği kadar, Ceylanpınar'daki cinayetleri de kınayıp lanetlemeli, yoksa terörle arasına mesafe koymamış bir parti olur ve meşruiyeti tartışılır.
PKK'ya “silahı bırak” demek kolay, önemli olan o silahları susturabilmektir, o silahların karşısına geçip canlı kalkan olabilmektir.
Selahattin Demirtaş'a asıl şimdi iş düşüyor. Tribüne herkes oynar, önemli olan o tribünleri şiddet eylemlerinden ve terörden uzak tutabilmektir.
Kürtler artık barış istiyor ve bütün kaygıları barış ortamının tekrar eskiden olduğu gibi şiddet atmosferine dönüşmesi korkusudur.
Yaşanan son hadiseler ve söylemler bölgede ekonominin durma noktasına gelmesine neden oldu. İnsanlar gelecek kaygısı yaşıyor ve her an bir kaos korkusu paylaşıyor.
Siyaset yapanların görevi vatandaşa huzur ve barış ortamı sağlayabilmektir ama HDP'nin şahinleri kişisel zevkleri ve duygusal manevralarıyla sokağı daha da şiddet ve kaosa sürüklüyorlar. İşte bu kabul edilemez.
Bunun siyaseten bir faturası olacak.
Şiddet eylemleri asla demokratik bir yapının parçası olamaz. Silahın gölgesi silahı taşıyanı daha çok tetikte tutar ve korkutur.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Hiç kimse terörün bir tarafı olmamalı
Terörün, silahlı ve bombalı saldırı gerçekleştirdiği günlerde hemen yorum yapmam. Beklemeye başlar, kim ne söyledi diye izlerim.
Sıcağı sıcağına yapılan yorum ve söylemler duygusal ve mantıktan uzak olabiliyor. Daha ortada sanık yok, kimin ve kimlerin yaptığı meçhul iken özellikle sosyal medyada yapılan yorumlar ve açıklamalar kaosa neden olabiliyor.
Türkiye'de insanlar düşünmeden ve kuluçkaya oturmadan konuşmayı seviyorlar. Genelde yapılan yorumlar hassas ve duygusal bir ruhun serzenişleri oluyor.
Söylemin nereye gittiği, nelere yol açabileceği ve toplumun nasıl zararlar görebileceği düşünülmez. Paldır küldür yapılan açıklamalar toplumu kamplaştırmaya yetiyor.
Herkesin bir fikri oluyor ama hiçbir fikir gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Özellikle siyasetçilerin çok daha dikkatli ve sözlerini tartarak konuşmaları gerekiyor.
Bizde ki politikacılar tribüne oynadığı için, en önemli meseleler bile bir futbol maçı havasında geçiyor. Politikacıların tutarsızlıkları toplumu etkiliyor ve toplum arenada gladyatör düellosu seyreder gibi taraf tutuyor ve tuttuğu tarafın holiganı oluyor.
Suruç'taki bombalı saldırı insanlığa yapılmış alçakça bir saldırıdır. Saldırıyı gerçekleştiren çocuk-kız değil, saldırının arkasındaki güçlere ulaşmak gerekiyor.
Her şeyden önemlisi bu saldırıdan dersler çıkarmak gerekiyor.
Türkiye bu tip çoklu ölümlerin yaşandığı intihar saldırılarına yabancı ama yanı başımızda Suriye-Irak'ta bu tip saldırılar hayatın bir parçası.
Komşudaki acıyı bugün Suruç'taki alçakça saldırı sonrası daha iyi anlıyoruz.
Asıl mesele bu tip saldırıların önüne geçmek ve sıradanlaşmasını, hayatın bir parçası olmasını engellemektir.
Durumdan vazife çıkararak Ceylanpınar'da 2 polisi şehit etmek, Suruç'taki alçak katliam kadar alçakçadır.
“Benim teröristim senin teröristinden daha iyidir, benim teröristim senin teröristini döver” bir anlayış kabul edilemez ve dünyadaki en çirkin durumdur.
Türkiye'de politikacılar ne söylediklerine dikkat etmeli, çünkü o söylemleri, politik söylemden öte bir dava tipi gören, kamplaşmaya müsait bir tabanlar ordusu var ve o tabanlar kendilerini bir anda terörizmin kucağında bulabilirler.
Şiddeti ilk önce söylem yaratır, şiddet söylemi daha sonra şiddet eylemine dönüşür ve dönülmez bir yola girilmiş olur. Sokakların şiddete alışması ve şiddet dilini eylemle dönüştürmesi bu ülkenin barışına ve kardeşliğine zarar verir.
İstihbarat örgütleri ve terör örgütlerinin cirit attığı bir coğrafyada şiddetin dilinin hâkim olması çok anormal değil ama bile bile lades olmak kabul edilir gibi değil.
Kendi ülkesini terörle suçlamak ve ülkesini dünyaya terörist diye sunmak en büyük ihanettir. Dünyanın hangi ülkesinde yaşarsanız yaşayın, yaşadığınız o ülke bu tip bir dili kabul etmez.
Bunun bir yaptırımı olması gerekiyor. Özgürlük farklı bir şey, insanların ve bir ülkenin özgürlüğüne temlik koymak başka bir şey…
Türkiyelileştiğini iddia eden HDP parlamentoda 80 Milletvekili ile temsil ediliyor, bu ülkeden temsiliyeti kadar seçim desteği alacak.
Hem Türkiye parlamentosunda olacak, hem de Türkiye'yi uluslararası arenada terörist ilan edecek açıklamalar yapılacak.
Ve o açıklamalar hep demokratik açıklamalarmış gibi halka sunulacak. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir demokrasi yok, böyle özgürlükte yok, böyle bir zihniyette yok.
Oysa HDP meclise yüzde 13 oy alarak, 80 Milletvekili taşıdı ve bu sorumluluğunu arttırdı. Sorumlu siyasetin gereği şiddet dili üretmek değildir ve olamaz.
HDP Suruç'taki bombalı eylemi kınadığı ve lanetlediği kadar, Ceylanpınar'daki cinayetleri de kınayıp lanetlemeli, yoksa terörle arasına mesafe koymamış bir parti olur ve meşruiyeti tartışılır.
PKK'ya “silahı bırak” demek kolay, önemli olan o silahları susturabilmektir, o silahların karşısına geçip canlı kalkan olabilmektir.
Selahattin Demirtaş'a asıl şimdi iş düşüyor. Tribüne herkes oynar, önemli olan o tribünleri şiddet eylemlerinden ve terörden uzak tutabilmektir.
Kürtler artık barış istiyor ve bütün kaygıları barış ortamının tekrar eskiden olduğu gibi şiddet atmosferine dönüşmesi korkusudur.
Yaşanan son hadiseler ve söylemler bölgede ekonominin durma noktasına gelmesine neden oldu. İnsanlar gelecek kaygısı yaşıyor ve her an bir kaos korkusu paylaşıyor.
Siyaset yapanların görevi vatandaşa huzur ve barış ortamı sağlayabilmektir ama HDP'nin şahinleri kişisel zevkleri ve duygusal manevralarıyla sokağı daha da şiddet ve kaosa sürüklüyorlar. İşte bu kabul edilemez.
Bunun siyaseten bir faturası olacak.
Şiddet eylemleri asla demokratik bir yapının parçası olamaz. Silahın gölgesi silahı taşıyanı daha çok tetikte tutar ve korkutur.