Kimse bizim adımıza affetmeyi aklının ucundan bile geçirmesin
Uzun süredir yazmıyorum. Yazdıklarımın kifayetsizleşmesinden korkuyorum. Aslında bir tefekkür halindeyim.
Düşünüyorum ve ‘düşünmeye' zaman ayırıyorum.
‘Bana nerde durduğunu söyle, sana ne gördüğünü söyleyeyim/ Bana ne gördüğünü söyle sana nerde durduğunu söyleyeyim' Nirvana bu olsa gerek, düşünüyorum.
Son zamanlarda da en çok, “Babamın oğlu da olsa…”diye bir cümleye takılıp düşünüyorum.
FETÖ teröristleri bu ülkenin karşılaştığı en büyük terörist saldırısını gerçekleştirdi. Sonra ortaya çıktı ki, devlet içinde devlet kurmuşlar.
Birileri güzel bir isim buldu, “Paralel devlet” diye.
Paralel devlet, devletten güçlü hale gelmiş, devletin bütün uzuvlarına, eklemlerine, hücrelerine sızmış, devletin üniformalı haline bürünmüş, üniformasız bürokratlarıyla da devletin sahibi olmuş.
Herkesin sorduğu soru; ‘bu hain FETÖ, her yere, her kuruma, sızdı da, sadece siyasete mi sızamadı.' Bu soğuk sızma teröristler. Bu kadar organize ve profesyonelce hareket ettiler de bir siyasete sızmayı mı düşünmediler-beceremediler.
Babamın oğlu hesap veriyor da, siyasetteki babaların oğulları neden hesap vermiyor.
‘Tanımıyoruz ve belgeleyemedik' derseniz size gülerler. Sokağa sorun, sokak size kimin nerde durduğunu ve ne gördüğünü söylesin.
Siyaset, sahaya hâkim olma sanatıdır. Saha, size kimin ne olduğunu söylüyor da, siz sokağın söylediğini duymak istemezseniz, o sokak sizi sokağa terk eder.
Acı ama gerçek budur.
Düşünüyorum da… Babamın oğlu ihanet etse, ona nasıl bakardım. Uzağa gitmeye gerek de yok. Şaban ve Mehmet Dişli var karşımızda.
Hiç duydunuz mu, Şaban Beyin, Mehmet Bey hakkında hain-katil dediğini.
Ben duymadım. Duyanınız varsa, ses versin.
Ama ben sokağın sesiyim ve diyorum ki; babamın oğlu ihanet etse, onu önce babam evde barındırmazdı, sonra biz onu tanımazdık. Evlat demezdi babam ve ben kardeş demezdim.
Uzun süredir yazamıyorum.
Siyasetteki kirli adamlar hesap vermedikçe, vicdanen rahatlayamıyorum ve açık söyleyeyim, 15 Temmuz Günü ülkeleri için canlarını feda edenlerin yürekleri sızlıyordur. Gaziler de, ‘keşke böyle şeyler işitmez olsaydık' diye canları yanıyordur.
Sahi bu ülkede, ‘Babamın oğlu da olsa' hesap verecek mi ve biz gerçekten kimsenin korunup-kollanmadığına şahit olabilecek miyiz?
Hainler hala içerdeyken-içimizdeyken rahat uyuyabiliyor muyuz?
Siyaseten af, vicdanen affı öldürür.
Affımız yok, kimse bizim adımıza affetmeyi aklının ucundan bile geçirmesin, yoksa hesabı sadece sandıkta değil, Allah katında da büyük olur.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Kimse affetmeyi aklının ucundan bile geçirmesin
Kimse bizim adımıza affetmeyi aklının ucundan bile geçirmesin
Uzun süredir yazmıyorum. Yazdıklarımın kifayetsizleşmesinden korkuyorum. Aslında bir tefekkür halindeyim.
Düşünüyorum ve ‘düşünmeye' zaman ayırıyorum.
‘Bana nerde durduğunu söyle, sana ne gördüğünü söyleyeyim/ Bana ne gördüğünü söyle sana nerde durduğunu söyleyeyim' Nirvana bu olsa gerek, düşünüyorum.
Son zamanlarda da en çok, “Babamın oğlu da olsa…”diye bir cümleye takılıp düşünüyorum.
FETÖ teröristleri bu ülkenin karşılaştığı en büyük terörist saldırısını gerçekleştirdi. Sonra ortaya çıktı ki, devlet içinde devlet kurmuşlar.
Birileri güzel bir isim buldu, “Paralel devlet” diye.
Paralel devlet, devletten güçlü hale gelmiş, devletin bütün uzuvlarına, eklemlerine, hücrelerine sızmış, devletin üniformalı haline bürünmüş, üniformasız bürokratlarıyla da devletin sahibi olmuş.
Herkesin sorduğu soru; ‘bu hain FETÖ, her yere, her kuruma, sızdı da, sadece siyasete mi sızamadı.' Bu soğuk sızma teröristler. Bu kadar organize ve profesyonelce hareket ettiler de bir siyasete sızmayı mı düşünmediler-beceremediler.
Babamın oğlu hesap veriyor da, siyasetteki babaların oğulları neden hesap vermiyor.
‘Tanımıyoruz ve belgeleyemedik' derseniz size gülerler. Sokağa sorun, sokak size kimin nerde durduğunu ve ne gördüğünü söylesin.
Siyaset, sahaya hâkim olma sanatıdır. Saha, size kimin ne olduğunu söylüyor da, siz sokağın söylediğini duymak istemezseniz, o sokak sizi sokağa terk eder.
Acı ama gerçek budur.
Düşünüyorum da… Babamın oğlu ihanet etse, ona nasıl bakardım. Uzağa gitmeye gerek de yok. Şaban ve Mehmet Dişli var karşımızda.
Hiç duydunuz mu, Şaban Beyin, Mehmet Bey hakkında hain-katil dediğini.
Ben duymadım. Duyanınız varsa, ses versin.
Ama ben sokağın sesiyim ve diyorum ki; babamın oğlu ihanet etse, onu önce babam evde barındırmazdı, sonra biz onu tanımazdık. Evlat demezdi babam ve ben kardeş demezdim.
Uzun süredir yazamıyorum.
Siyasetteki kirli adamlar hesap vermedikçe, vicdanen rahatlayamıyorum ve açık söyleyeyim, 15 Temmuz Günü ülkeleri için canlarını feda edenlerin yürekleri sızlıyordur. Gaziler de, ‘keşke böyle şeyler işitmez olsaydık' diye canları yanıyordur.
Sahi bu ülkede, ‘Babamın oğlu da olsa' hesap verecek mi ve biz gerçekten kimsenin korunup-kollanmadığına şahit olabilecek miyiz?
Hainler hala içerdeyken-içimizdeyken rahat uyuyabiliyor muyuz?
Siyaseten af, vicdanen affı öldürür.
Affımız yok, kimse bizim adımıza affetmeyi aklının ucundan bile geçirmesin, yoksa hesabı sadece sandıkta değil, Allah katında da büyük olur.