Kürt vatandaşların problemleri varsa çözülmelidir ama PKK sorunu ile Kürt sorunu birbirine karıştırılmamalıdır. PKK'nın 7 Haziran seçimleri sonrası başlattığı saldırılar, “… Ne istiyorlar” tartışması başlattı.
Noktalı yerleri herkes kendine göre dolduruyor ve genel anlamda da, “Kürtler ne istiyor” sorusu soruluyor. Oysa bu soru “Kürtler” olarak değil, “PKK ne istiyor” olmalı.
Kürtler, AK Parti iktidarının başladığı son 13 yılda reformlardan ve gelişmelerden memnunlar. Bu memnuniyet kendini her alanda gösteriyor. Kürtler kesinlikle artık çatışmadan ve ölümlerden yana değiller. Bölgede PKK'nın başlattığı sokak eylemlerine destek olmayarak da bunu gösteriyorlar.
PKK, Silvan'dan “Kobani” çıkarmak istedi, Silvan olmayınca, bu defa aynı tezgâhı Nusaybin'de, Silopi'de, Cizre de kurdu. Silvan, PKK'nın tezgâhladığı oyunu kaybettiğini gösteren net bir vakıadır. Nusaybin ise “yıkılmadık, ayaktayız” görüntüsü vermekten öteye giden bir şey değil.
PKK Kürtler arasında destek görüyordu ama son zamanlarda giriştiği saldırılar ve ilçeleri yaşanmaz hale getiren stratejisi, kendisine olan inancı ve sadakati kırdı.
Artık net bir şekilde Kürtler PKK'nın varlığını tartışıyor. PKK'yı destekleyen kesimlerde de artık bir yılgınlık ve şiddete karşı tepkiler ve aykırı sesler yükselmeye başladı.
Kürtlerden şiddet odaklı stratejisinden ötürü destek görmeyen PKK, aslında kaybet kaybet anlayışının kendisine kaybettirdiğini ve bu çatışma-savaştan galip çıkamayacağını çok iyi biliyor ama bir defa sokaklara hendek ve duvar örerek başlattıkları vur-kaçları sonuna kadar götürme kararı da aldılar.
PKK, tekrar çözüm sürecinin başlayacağını düşünüyor ve kamuoyunun çözüm sürecine-barışa zorlayacağını bilerek, çatışmaların hızını kesmeden eğer masaya oturacaksa elinin güçlü olmasını istiyor.
Yani YDGH'li gençler ve PKK'lı teröristler örgüt stratejisi için hayatlarını kaybediyorlar. PKK halk desteğini yitirdiğini göre göre bu oyunu sürdürüyor.
Devletin Silvan'da ki demir yumruğu ve Kandil'in artık oturulamaz bir hale gelmesi örgütü intihar stratejilerine sürüklüyor. Örgüt tarihi boyunca bu kadar üst üste darbeler yemedi ve belki de tarihte ilk defa Türkiye hükümetleri bu kadar kararlı bir şekilde örgütle mücadele ediyor.
Örgüt çatışmayı sürdürürken sivil ölümler yaratmaya ve bunun üzerinden algılar oluşturmaya çalışıyor. Silvan'da ki çatışma sonrası duvarlarda özel harekâtçıların yazdığı iddia edilen “ırkçı söylemleri” özellikle yerel medya üzerinden algı yaratmaya çalıştı.
O yazıları Paralel Yapı'nın polisleri yazdı. Amaç da medya üzerinden Türkiye'yi sivilleri öldürüyor ve bölgede ırkçılık yapılıyor algısı yaratmak. Tuttu mu, maalesef her zaman tutuyor. Hükümetin bu olayla ilgili tahkikat başlatması oldukça önemli…
Bölgede ciddi bir Paralel Yapı tehlikesi var. Maalesef devletin tüm kurumlarına sirayet etmişler. Özellikle de Polis teşkilatında oldukça güçlüler. Diyarbakır'da Emniyetteki Paralel Yapı mensubunun oranı yüzde 60'lar civarında. Tehdidin boyutu bu rakamla net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Kürtlerin artık bu ülkede ciddi problemleri yok, kendilerini bu ülkeye ait hissediyorlar ve birlik beraberlik içinde huzur istiyorlar. PKK'nın ise çıkar kavgası var.
PKK'nın, 30 yılı aşkındır başlattığı çatışmadan, Kürtlerin sırtından siyaset yapmaktan ve çıkar gütmekten öte bir stratejisi yok.
Kürtlerin bağımsız düşünmeleri ve farklı siyasi görüş sahibi olmaları PKK'yı korkutmuyor-ürpertiyor. Kemalist Türkiye, Türkleri nasıl esir alıp, bu ülkeyi azınlığın mutluluğuna bırakıp, ülkenin batılılara müstemleke olmasını sağladıysa, PKK'da Kürtleri kendi ideolojisine esir almaya çalıştı.
Kürtler kendilerine bir yol çizmek zorundalar. Marksist PKK'nın terörüne ve ölgün ideolojisine, “Evet mi?” yoksa özgür, kendi kararını verebilen, Türkiye ile beraber güçlü bir toplum mu?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Kürtler PKK’nın varlığını tartışıyor
Kürt vatandaşların problemleri varsa çözülmelidir ama PKK sorunu ile Kürt sorunu birbirine karıştırılmamalıdır. PKK'nın 7 Haziran seçimleri sonrası başlattığı saldırılar, “… Ne istiyorlar” tartışması başlattı.
Noktalı yerleri herkes kendine göre dolduruyor ve genel anlamda da, “Kürtler ne istiyor” sorusu soruluyor. Oysa bu soru “Kürtler” olarak değil, “PKK ne istiyor” olmalı.
Kürtler, AK Parti iktidarının başladığı son 13 yılda reformlardan ve gelişmelerden memnunlar. Bu memnuniyet kendini her alanda gösteriyor. Kürtler kesinlikle artık çatışmadan ve ölümlerden yana değiller. Bölgede PKK'nın başlattığı sokak eylemlerine destek olmayarak da bunu gösteriyorlar.
PKK, Silvan'dan “Kobani” çıkarmak istedi, Silvan olmayınca, bu defa aynı tezgâhı Nusaybin'de, Silopi'de, Cizre de kurdu. Silvan, PKK'nın tezgâhladığı oyunu kaybettiğini gösteren net bir vakıadır. Nusaybin ise “yıkılmadık, ayaktayız” görüntüsü vermekten öteye giden bir şey değil.
PKK Kürtler arasında destek görüyordu ama son zamanlarda giriştiği saldırılar ve ilçeleri yaşanmaz hale getiren stratejisi, kendisine olan inancı ve sadakati kırdı.
Artık net bir şekilde Kürtler PKK'nın varlığını tartışıyor. PKK'yı destekleyen kesimlerde de artık bir yılgınlık ve şiddete karşı tepkiler ve aykırı sesler yükselmeye başladı.
Kürtlerden şiddet odaklı stratejisinden ötürü destek görmeyen PKK, aslında kaybet kaybet anlayışının kendisine kaybettirdiğini ve bu çatışma-savaştan galip çıkamayacağını çok iyi biliyor ama bir defa sokaklara hendek ve duvar örerek başlattıkları vur-kaçları sonuna kadar götürme kararı da aldılar.
PKK, tekrar çözüm sürecinin başlayacağını düşünüyor ve kamuoyunun çözüm sürecine-barışa zorlayacağını bilerek, çatışmaların hızını kesmeden eğer masaya oturacaksa elinin güçlü olmasını istiyor.
Yani YDGH'li gençler ve PKK'lı teröristler örgüt stratejisi için hayatlarını kaybediyorlar. PKK halk desteğini yitirdiğini göre göre bu oyunu sürdürüyor.
Devletin Silvan'da ki demir yumruğu ve Kandil'in artık oturulamaz bir hale gelmesi örgütü intihar stratejilerine sürüklüyor. Örgüt tarihi boyunca bu kadar üst üste darbeler yemedi ve belki de tarihte ilk defa Türkiye hükümetleri bu kadar kararlı bir şekilde örgütle mücadele ediyor.
Örgüt çatışmayı sürdürürken sivil ölümler yaratmaya ve bunun üzerinden algılar oluşturmaya çalışıyor. Silvan'da ki çatışma sonrası duvarlarda özel harekâtçıların yazdığı iddia edilen “ırkçı söylemleri” özellikle yerel medya üzerinden algı yaratmaya çalıştı.
O yazıları Paralel Yapı'nın polisleri yazdı. Amaç da medya üzerinden Türkiye'yi sivilleri öldürüyor ve bölgede ırkçılık yapılıyor algısı yaratmak. Tuttu mu, maalesef her zaman tutuyor. Hükümetin bu olayla ilgili tahkikat başlatması oldukça önemli…
Bölgede ciddi bir Paralel Yapı tehlikesi var. Maalesef devletin tüm kurumlarına sirayet etmişler. Özellikle de Polis teşkilatında oldukça güçlüler. Diyarbakır'da Emniyetteki Paralel Yapı mensubunun oranı yüzde 60'lar civarında. Tehdidin boyutu bu rakamla net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Kürtlerin artık bu ülkede ciddi problemleri yok, kendilerini bu ülkeye ait hissediyorlar ve birlik beraberlik içinde huzur istiyorlar. PKK'nın ise çıkar kavgası var.
PKK'nın, 30 yılı aşkındır başlattığı çatışmadan, Kürtlerin sırtından siyaset yapmaktan ve çıkar gütmekten öte bir stratejisi yok.
Kürtlerin bağımsız düşünmeleri ve farklı siyasi görüş sahibi olmaları PKK'yı korkutmuyor-ürpertiyor. Kemalist Türkiye, Türkleri nasıl esir alıp, bu ülkeyi azınlığın mutluluğuna bırakıp, ülkenin batılılara müstemleke olmasını sağladıysa, PKK'da Kürtleri kendi ideolojisine esir almaya çalıştı.
Kürtler kendilerine bir yol çizmek zorundalar. Marksist PKK'nın terörüne ve ölgün ideolojisine, “Evet mi?” yoksa özgür, kendi kararını verebilen, Türkiye ile beraber güçlü bir toplum mu?