“Sabahleyin uyandınız ve bahçede kafası ezilmiş bir yılan gördünüz. Bu sizi mutlu etti, nasıl olsa sizin için tehdit olabilecek bir yılanın kafası ezilmişti ama şunu düşünemediniz; bu yılanın kafasını kim ezdi?”
Hikâye aslında tam olarak böyle başladı. Ergenekon soruşturması yürürken, garip ve anlamsız işler oldu. Denizin dibinden, dağlardan, ormanlık alanlardan silahlar ve belgeler çıktı. Bavullarla belgeler her yerden çıkmaya başladı ve operasyonların ardı arkası kesilmedi.
İstiklal mahkemelerine benzerlik arz eden Özel Yetkili savcılar adeta terör estiriyorlardı ve bu adamlar medyada caka atıyorlardı. Nasıl olsa bir dönemin derin devleti, adalet karşısında hesap veriyordu. Dosya üstüne dosya, belge üstüne belge… Generaller içeriye atılırken, bu ülke karanlıklarıyla yüzleşmiş oluyordu. Türk Gladyosu hesap veriyordu.
Ergenekon, Balyoz ve diğer darbe planları deşifre edilirken, Güneydoğu'da da Kürt siyasetçilerine yönelik KCK yapılanmasına darbe üstüne darbe vuruluyor, yüzlerce kişi derdest ediliyordu.
Kısa ve özü; yılanların başı eziliyor ve buna da alkış tutuyorduk. Enteresan bir hadise var ki, Ergenekon'un deney üssü olan Güneydoğu'ya soruşturma inmiyordu. Aslında bütün operasyonlar ve karanlık işler, infazlar, hak ihlalleri Güneydoğu'da yaşanmıştı ama ne hikmetse, Ergenekon soruşturması bir türlü Güneydoğu'ya inmedi ve aslında derin devlet asla tam olarak hesap vermedi.
İyi de bu kadar belge, silah ve mühimmatların yerleri biliniyordu da neden o güne kadar devlet gereğini yapmadı. Nerden bakarsanız onlarca karanlıkta aydınlanmayı bekleyen soru var. Bütün bunlar olurken bugün paralel yapılanma(devlet) dediğimiz yapı o gürlerde hocası muhterem, kendileri şaibesiz ve devletin sahipleri olarak, Güneydoğu'da terör estiriyorlardı. Bölgede hiç kimse Paralel yapıyı sevmez, paralel yapının onayı olmadan da işler yürümezdi.
Bu yüzden Paralel Yapıya yakınlık kurmak, gazetelerine abone olmak ve himmet desteği sunmak devlette işlerinizin yürümesini, ihale almanızı ve devletin kurumlarında itibarlı olmanızı sağlıyordu. Paralel Yapı Valilere iş yaptırmıyordu adeta memuru gibi kullanıyordu.
Valiler, Kaymakamlar, devletin Emniyeti, Bürokrasisi cemaatin emirlerini yerine getirmekte hiçbir beis duymuyordu.
Paralel Yapı patır patır dernekler açıyor ve buna anlam verilemiyordu ki, sonra SODES(Sosyal Destek Projeleri) ortaya çıktı. Bu projeler dernek ortağı olmadan verilemiyordu. Eh Paralel Yapı onlarca dernek açmış ve bütün SODES Projelerini kapmıştı.
Aslında Paralel Yapının bu projelerin açılacağından haberi vardı. Devletin Vali Yardımcısı projeleri onlara sorarak dağıtıyordu. Valiler emirlerindeydi. Bütün devlet kurumlarında öyle teşkilatlı ve organize bir yapıları vardı ki, bunların devletin sahibi olduklarını görmemek körlüktü.
Ve bu körlük, “dershaneler kapanacak” sürecine kadar yürüdü. 17 ve 25 Aralık darbeleri aslında geliyorum diyordu. Güneydoğuda talim yapan ve bölgeyi bir ameliyat üstü gibi kullanan bu yapı artık çuvala sığmıyordu.
Devlet bu yapının farkındaydı ama bu kadar gözünü karattığını ve gerekirse devlete ihanet edebileceklerini hiç kimse önceden kestiremedi. Güneydoğu'da aydınlar bu Paralel yapıya ne kadar yüklenseler de inandırıcı olamadılar.
Bugün için PKK'dan da, Hizbullah'tan da daha tehlikeli bir yapı var ve bu yapı her türlü karanlık ilişkiye girebilecek bir taşeron örgütlenmeye dönüşmüştür. Geriye dönüşleri artık çok zor, bu yapıyla çok sert bir şekilde mücadele edilmeli.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan boşuna “tek başıma kalsam da bu yapıyla mücadele edeceğim” demiyor.
Bu mücadele bir devlet politikası olmalı ve bugün muhalefette yer alan partiler menfaatleri için bu yapılanmaya yakınlık gösterip ortak hareket edebiliyorlar ama bu partiler bilsinler ki, bu yapı onlara hizmet etmez, onların sahibi olur.
Düşünün, seçimlerde bu yapı iktidar partisine karşı olağan gücüyle mücadele etti ve iradesini bu yapıya teslim etmiş Emniyet ve asker mensupları sandıklarda oylarını HDP'ye atmışlardır. HDP'yi benimsedikleri ve sevdikleri için değil, ağa babaları ve çetenin imamları öyle istedikleri için bu partiye destek oldular.
Şimdi asıl noktaya gelelim. Paralel devlet soruşturması ve operasyonları, Ergenekon soruşturmasında olduğu gibi yine henüz bu bölgeye inmedi.
SamihTaymur Batman'da uzun süre görev yaptı ve paralel yapının dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın odasına böcek koyan polisleri dahi örgütledi. Düşünün bu adam Batman ve bölgede daha neler yapmıştır.
Diyarbakır'da Dicle üniversitesi Paralel Yapılanmanın üssü haline gelmiştir. Rektör Prof. Dr. Ayşegül Saraç bu yapıya hizmet etmektedir ve Dicle Üniversitesini Paralel Yapının hücre evi haline getirmiştir.
Ayşegül Saraç'ın yaptıklarını kamuoyuyla paylaşan Milletvekili Cuma İçten, bu yapının gerçek yüzünü deşifre etmiş ama maalesef karşısına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir duvar gibi çıkmış ve Ayşegül Saraç'a destek olmuştur.
Bugün için bu yapı Güneydoğu'da eskisinde de daha güçlüdür ve her türlü operasyonu yapacak güce de sahiptir. Bölgedeki bütün kurumlar özellikle Emniyet mutlaka irdelenmeli. Yoksa bu yapı kendi emellerine taşeronluk yapacak birçok kişi ve guruba sirayet edebilir ve hatta sızmıştır da. Diyarbakır'da miting meydanına bomba nasıl girer ve orada emniyet alması gerekenler olası bir saldırıyı hesaplayamamışlar mıdır?
Diyarbakır'da mitingde patlayan bomba, seçimde kararsız duranların kararlı bir şekilde sandığa gitmelerini sağlamış mıdır? İncelenmesi ve tartışılması gerekiyor. Nokta; ama daha söylenecek çok şey var.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Paralel yapıyla mücadele Güneydoğu’ya inmedi
“Sabahleyin uyandınız ve bahçede kafası ezilmiş bir yılan gördünüz. Bu sizi mutlu etti, nasıl olsa sizin için tehdit olabilecek bir yılanın kafası ezilmişti ama şunu düşünemediniz; bu yılanın kafasını kim ezdi?”
Hikâye aslında tam olarak böyle başladı. Ergenekon soruşturması yürürken, garip ve anlamsız işler oldu. Denizin dibinden, dağlardan, ormanlık alanlardan silahlar ve belgeler çıktı. Bavullarla belgeler her yerden çıkmaya başladı ve operasyonların ardı arkası kesilmedi.
İstiklal mahkemelerine benzerlik arz eden Özel Yetkili savcılar adeta terör estiriyorlardı ve bu adamlar medyada caka atıyorlardı. Nasıl olsa bir dönemin derin devleti, adalet karşısında hesap veriyordu. Dosya üstüne dosya, belge üstüne belge… Generaller içeriye atılırken, bu ülke karanlıklarıyla yüzleşmiş oluyordu. Türk Gladyosu hesap veriyordu.
Ergenekon, Balyoz ve diğer darbe planları deşifre edilirken, Güneydoğu'da da Kürt siyasetçilerine yönelik KCK yapılanmasına darbe üstüne darbe vuruluyor, yüzlerce kişi derdest ediliyordu.
Kısa ve özü; yılanların başı eziliyor ve buna da alkış tutuyorduk. Enteresan bir hadise var ki, Ergenekon'un deney üssü olan Güneydoğu'ya soruşturma inmiyordu. Aslında bütün operasyonlar ve karanlık işler, infazlar, hak ihlalleri Güneydoğu'da yaşanmıştı ama ne hikmetse, Ergenekon soruşturması bir türlü Güneydoğu'ya inmedi ve aslında derin devlet asla tam olarak hesap vermedi.
İyi de bu kadar belge, silah ve mühimmatların yerleri biliniyordu da neden o güne kadar devlet gereğini yapmadı. Nerden bakarsanız onlarca karanlıkta aydınlanmayı bekleyen soru var.
Bütün bunlar olurken bugün paralel yapılanma(devlet) dediğimiz yapı o gürlerde hocası muhterem, kendileri şaibesiz ve devletin sahipleri olarak, Güneydoğu'da terör estiriyorlardı. Bölgede hiç kimse Paralel yapıyı sevmez, paralel yapının onayı olmadan da işler yürümezdi.
Bu yüzden Paralel Yapıya yakınlık kurmak, gazetelerine abone olmak ve himmet desteği sunmak devlette işlerinizin yürümesini, ihale almanızı ve devletin kurumlarında itibarlı olmanızı sağlıyordu. Paralel Yapı Valilere iş yaptırmıyordu adeta memuru gibi kullanıyordu.
Valiler, Kaymakamlar, devletin Emniyeti, Bürokrasisi cemaatin emirlerini yerine getirmekte hiçbir beis duymuyordu.
Paralel Yapı patır patır dernekler açıyor ve buna anlam verilemiyordu ki, sonra SODES(Sosyal Destek Projeleri) ortaya çıktı. Bu projeler dernek ortağı olmadan verilemiyordu. Eh Paralel Yapı onlarca dernek açmış ve bütün SODES Projelerini kapmıştı.
Aslında Paralel Yapının bu projelerin açılacağından haberi vardı. Devletin Vali Yardımcısı projeleri onlara sorarak dağıtıyordu. Valiler emirlerindeydi. Bütün devlet kurumlarında öyle teşkilatlı ve organize bir yapıları vardı ki, bunların devletin sahibi olduklarını görmemek körlüktü.
Ve bu körlük, “dershaneler kapanacak” sürecine kadar yürüdü. 17 ve 25 Aralık darbeleri aslında geliyorum diyordu. Güneydoğuda talim yapan ve bölgeyi bir ameliyat üstü gibi kullanan bu yapı artık çuvala sığmıyordu.
Devlet bu yapının farkındaydı ama bu kadar gözünü karattığını ve gerekirse devlete ihanet edebileceklerini hiç kimse önceden kestiremedi. Güneydoğu'da aydınlar bu Paralel yapıya ne kadar yüklenseler de inandırıcı olamadılar.
Bugün için PKK'dan da, Hizbullah'tan da daha tehlikeli bir yapı var ve bu yapı her türlü karanlık ilişkiye girebilecek bir taşeron örgütlenmeye dönüşmüştür. Geriye dönüşleri artık çok zor, bu yapıyla çok sert bir şekilde mücadele edilmeli.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan boşuna “tek başıma kalsam da bu yapıyla mücadele edeceğim” demiyor.
Bu mücadele bir devlet politikası olmalı ve bugün muhalefette yer alan partiler menfaatleri için bu yapılanmaya yakınlık gösterip ortak hareket edebiliyorlar ama bu partiler bilsinler ki, bu yapı onlara hizmet etmez, onların sahibi olur.
Düşünün, seçimlerde bu yapı iktidar partisine karşı olağan gücüyle mücadele etti ve iradesini bu yapıya teslim etmiş Emniyet ve asker mensupları sandıklarda oylarını HDP'ye atmışlardır. HDP'yi benimsedikleri ve sevdikleri için değil, ağa babaları ve çetenin imamları öyle istedikleri için bu partiye destek oldular.
Şimdi asıl noktaya gelelim. Paralel devlet soruşturması ve operasyonları, Ergenekon soruşturmasında olduğu gibi yine henüz bu bölgeye inmedi.
SamihTaymur Batman'da uzun süre görev yaptı ve paralel yapının dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın odasına böcek koyan polisleri dahi örgütledi. Düşünün bu adam Batman ve bölgede daha neler yapmıştır.
Diyarbakır'da Dicle üniversitesi Paralel Yapılanmanın üssü haline gelmiştir. Rektör Prof. Dr. Ayşegül Saraç bu yapıya hizmet etmektedir ve Dicle Üniversitesini Paralel Yapının hücre evi haline getirmiştir.
Ayşegül Saraç'ın yaptıklarını kamuoyuyla paylaşan Milletvekili Cuma İçten, bu yapının gerçek yüzünü deşifre etmiş ama maalesef karşısına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir duvar gibi çıkmış ve Ayşegül Saraç'a destek olmuştur.
Bugün için bu yapı Güneydoğu'da eskisinde de daha güçlüdür ve her türlü operasyonu yapacak güce de sahiptir. Bölgedeki bütün kurumlar özellikle Emniyet mutlaka irdelenmeli.
Yoksa bu yapı kendi emellerine taşeronluk yapacak birçok kişi ve guruba sirayet edebilir ve hatta sızmıştır da. Diyarbakır'da miting meydanına bomba nasıl girer ve orada emniyet alması gerekenler olası bir saldırıyı hesaplayamamışlar mıdır?
Diyarbakır'da mitingde patlayan bomba, seçimde kararsız duranların kararlı bir şekilde sandığa gitmelerini sağlamış mıdır? İncelenmesi ve tartışılması gerekiyor.
Nokta; ama daha söylenecek çok şey var.