Her hikâyenin, masalın, öykünün, savaşın, barışın ama her güzel ve çirkin şeyin bir sonu olur. Bu mutlu son olur, hüzünlü bir müzik eşliğinde son uğurlanış olur ama kesin bir sonla biter.
İnsanların yaradılış öyküleri de böyledir. Doğarlar, yaşarlar ve kaçınılmaz son olan ölümü tadarlar. Ve bunu bilerek yaşarlar.
Belki de tam da bu yüzden dünya üzerindeki bütün kurgular bir sonla bitmek zorundadır. Filmin sonunda “The End ve Son” diye bir ibare sahneye yansıtılır. Film bitmiştir ama yine de yönetmen beynimizde de filmi bitirmek için görselliğe son bir defa başvurur ve yazılı olarak sahneye ‘son' olduğunu yansıtır.
Kürt meselesi bu ülkede dillendirildiğinde, hem bu sorunu dillendirenler, hem de bu sorunu anlamaya çalışan devlet, siyaset ve asker bir gün bu sorunun biteceğini düşündüler.
Her iktidara gelen parti ve liderler, askerler bu işi çözeceklerine inandılar. Kürtler de, Türkler de çok üzün süren bu filmin sonunun olmamasından ötürü kaygılı ve umutsuzlar.
Sonunda bu sorunun adı, umutsuzluk ve kaygı sorununa dönüştü.
Çözümü olmayan ve hala devletçe tanımlanmayan bir Kürt sorunu var ortada. Bu sorunun bir diyalog ve empati sorunu var.
Türkiye'de her Türkün karşılaştığı Kürde sorduğu acınası bir soru var: “Siz Kürtler ne istiyorsunuz?” Zaten Kürt sorunu da böyle başlamamış mıydı?
Türkler Kürtlerin ne istediğini tam olarak bilmiyorlar. En acıklı olanı da devlette henüz tam olarak Kürtlerin ne istediğini bilmiyor. Aradan geçen yüzyıla rağmen hala bu sorunun tanımı tam olarak yapılamadı.
Sorun, çözümlenemeyen bir sorun olunca, rantabl bir soruna dönüştü ve artık uluslararası arenalarda da dilendirilen bir sorun konumunda.
Sorunun bugün muhatapları devlet ve PKK olarak duruyor. Zaten son kertede çözüm süreci Kürt sorununu çözme süreci, demokratikleşme süreci değil, PKK'yı silahsızlandırma süreciydi.
Tam bunun göbeğinde ne olduğunu anlamaya çalışan ve hayatlarını düzene sokmak isteyen Kürtler var. Bu ülkede Kürt sorunundan en çok devlet değil, Kürtler çekmiştir.
Sorunun hiçbir yerinde değilken milliyetinden ötürü bu sorunun muhatabı ve sorgulananı olmuştur. Hiç kimse ortada kalan bu Kürtlerin yaşadıkları trajediyayı görmemiştir.
Türklerin 40 yılın sonunda hala anlayamadıkları bir Kürt sorunu var ve soruları da 40 yıl önce sordukları sorunun aynısı, “siz Kürtler ne istiyorsunuz?”
Türklerin, Kürtler bu ülkeyi bölecek fobileri iyice katmerlenmiş durumda ama inanın Kürtlerin bu ülkeyi bölmek anlamında bir fobileri yok.
Eğer filme buradan bakarsak belki de filmin sonunda yönetmenin sahneye yansıttığı o Son yazısını görsellikle de bilinçaltlarına yansıtırız.
Ama öncelikle diyalog ve empatiyi yitirmemeliyiz.
Kürt sorunu çözülürse bu ülkenin ne bölünme fobisi kalır, ne ekonomik sorunu kalır ne de bu ahmakça soru düzenekleri kalır.
Not: “Siz Kürtler ne istiyorsunuz?” sorusuna bir Kürt olarak ileriki günlerde yanıt vereceğim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Osmanoğlu
Siz Kürtler ne istiyorsunuz?
Her hikâyenin, masalın, öykünün, savaşın, barışın ama her güzel ve çirkin şeyin bir sonu olur. Bu mutlu son olur, hüzünlü bir müzik eşliğinde son uğurlanış olur ama kesin bir sonla biter.
İnsanların yaradılış öyküleri de böyledir. Doğarlar, yaşarlar ve kaçınılmaz son olan ölümü tadarlar. Ve bunu bilerek yaşarlar.
Belki de tam da bu yüzden dünya üzerindeki bütün kurgular bir sonla bitmek zorundadır. Filmin sonunda “The End ve Son” diye bir ibare sahneye yansıtılır. Film bitmiştir ama yine de yönetmen beynimizde de filmi bitirmek için görselliğe son bir defa başvurur ve yazılı olarak sahneye ‘son' olduğunu yansıtır.
Kürt meselesi bu ülkede dillendirildiğinde, hem bu sorunu dillendirenler, hem de bu sorunu anlamaya çalışan devlet, siyaset ve asker bir gün bu sorunun biteceğini düşündüler.
Her iktidara gelen parti ve liderler, askerler bu işi çözeceklerine inandılar. Kürtler de, Türkler de çok üzün süren bu filmin sonunun olmamasından ötürü kaygılı ve umutsuzlar.
Sonunda bu sorunun adı, umutsuzluk ve kaygı sorununa dönüştü.
Çözümü olmayan ve hala devletçe tanımlanmayan bir Kürt sorunu var ortada. Bu sorunun bir diyalog ve empati sorunu var.
Türkiye'de her Türkün karşılaştığı Kürde sorduğu acınası bir soru var: “Siz Kürtler ne istiyorsunuz?” Zaten Kürt sorunu da böyle başlamamış mıydı?
Türkler Kürtlerin ne istediğini tam olarak bilmiyorlar. En acıklı olanı da devlette henüz tam olarak Kürtlerin ne istediğini bilmiyor. Aradan geçen yüzyıla rağmen hala bu sorunun tanımı tam olarak yapılamadı.
Sorun, çözümlenemeyen bir sorun olunca, rantabl bir soruna dönüştü ve artık uluslararası arenalarda da dilendirilen bir sorun konumunda.
Sorunun bugün muhatapları devlet ve PKK olarak duruyor. Zaten son kertede çözüm süreci Kürt sorununu çözme süreci, demokratikleşme süreci değil, PKK'yı silahsızlandırma süreciydi.
Tam bunun göbeğinde ne olduğunu anlamaya çalışan ve hayatlarını düzene sokmak isteyen Kürtler var. Bu ülkede Kürt sorunundan en çok devlet değil, Kürtler çekmiştir.
Sorunun hiçbir yerinde değilken milliyetinden ötürü bu sorunun muhatabı ve sorgulananı olmuştur. Hiç kimse ortada kalan bu Kürtlerin yaşadıkları trajediyayı görmemiştir.
Türklerin 40 yılın sonunda hala anlayamadıkları bir Kürt sorunu var ve soruları da 40 yıl önce sordukları sorunun aynısı, “siz Kürtler ne istiyorsunuz?”
Türklerin, Kürtler bu ülkeyi bölecek fobileri iyice katmerlenmiş durumda ama inanın Kürtlerin bu ülkeyi bölmek anlamında bir fobileri yok.
Eğer filme buradan bakarsak belki de filmin sonunda yönetmenin sahneye yansıttığı o Son yazısını görsellikle de bilinçaltlarına yansıtırız.
Ama öncelikle diyalog ve empatiyi yitirmemeliyiz.
Kürt sorunu çözülürse bu ülkenin ne bölünme fobisi kalır, ne ekonomik sorunu kalır ne de bu ahmakça soru düzenekleri kalır.
Not: “Siz Kürtler ne istiyorsunuz?” sorusuna bir Kürt olarak ileriki günlerde yanıt vereceğim.