Ekonominin siyasete olan etkisinin ne kadar önemli olduğu aşikar. İkisi arasındaki ilişki aslında karşılıklı. Biliyoruz ki, siyasetin kriz yaşaması ekonomiyi de darboğaza sokar. Benzer bir biçimde, ekonomik kötü gidiş ve enflasyon gibi olumsuz gelişmeler de yönetimdeki siyaset sınıfının meşruiyetini ve gücünü zedeler.
Ekonomi ve siyaset ilişkisini geçenlerde İngilizce olarak kaleme aldığım “Turkish Economy as the Reset Button of Turkish Politics” (Türk Siyasetinin Reset Tuşu Olarak Türk Ekonomisi) başlıklı yazımda incelerken Barrington Moore'un 1966 yılında yayımladığı Social Origins of Dictatorship and Democracy adlı esere atıf yapmıştım. Barrington Moore bu eserinde demokratik, faşist ve komünist rejimlerin kökenlerinin oluşumuna neden olan faktörleri inceler. Moore, İngiltere, Fransa, Amerika, Japonya, Çin ve Hindistan'ın tarihini inceleyerek modernizasyona giden üç rotanın olduğunu dile getirmektedir. Bu rotalardan ilki burjuva devriminden geçmektedir. Moore, bu devrimi yaşayan İngiltere ve Amerika gibi ülkelerin demokratik kapitalizme ulaştıklarını ileri sürer. Almanya gibi köylü sınıfının güçsüz olduğu ülkeler ikinci rota olan muhafazakâr devrim hareketlerini yaşamışlardır ve bu tip ülkelerde faşist rejimler doğmuştur.
Ekonomik kalkınmanın demokratikleşmeyi kolaylaştırdığı söylenebilir. Bir ülkenin ekonomisi ne kadar güçlü olursa demokrasisi de o denli güçlü olacaktır. Bugün siyasi muhalefetin AK Parti iktidarına karşı kullandığı en güçlü araçlardan biri, kamuoyu araştırmaları ve verileriyle de desteklenen “ekonomik kriz” söylemidir. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in Türkiye'nin farklı bölgelerine çok sayıda ziyaret düzenlediği biliniyor. Akşener, Twitter hesabından sık sık ziyaretleri esnasında karşılaştığı şikayetleri ve artan pahalılık ve ekonomik sorunların halka nasıl yansıdığını aktarıyor. Örneğin 28 Ekim 2021 tarihli tweetinde Akşener şu ifadeleri kullanmış: “Kurtalan'daki kardeşimin anlattıkları ülkemizdeki tarımın ve hayvancılığın geldiği vahim durumun özetidir. Hiç kimse merak etmesin. Bereketli topraklarımızın tüm zenginliğini bir grup saray şımarığına hibe edenler, İnsanlarımıza bolluk yerine, yokluğu yaşatanlar çekip gidecek.” Bu konuyu kaleme almamda itici güç olan ise bugün (3 Kasım) paylaşılan, ekonomiye dair okuduğum üç tweet: İlk tweet Ekonomi profesörü Özgür Demirtaş'a ait. Demirtaş'ın veciz paylaşımı şöyle: “Gerçek Enflasyon %50 … Net!” Diğer tweet ise duayen gazeteci Uğur Dündar'a ait. Dündar sosyal medya paylaşımında benzer bir yorumu şu şekilde ifade etmiş: “Bağımsız ekonomistler den oluşan ENAG'a göre; yıllık tüketici enflâsyonu yüzde 49,87 oldu!.. TUİK masal anlatmaya devam edebilir!..” Son paylaşım ise genç ve başarılı gazeteci İbrahim Haskoloğlu'na ait. Haskoloğlu sebze ve meyvelere son 1 yılda gelen zam oranlarını paylaşmış:
Sandığa giderken halk elbette Ayasofya'yı, SİHAları ve İHAları düşünecek, fakat kanaatim o ki sofraya konulan porsiyonların küçülmesi, asgari ücret ile ev geçindirme gayretinin bitmeyen çilesi ve artan işsizlik oy verme davranışını şekillendiren ana unsurlar olacak.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Begüm Burak
Ekonomi siyasete format atabilir mi?
Ekonominin siyasete olan etkisinin ne kadar önemli olduğu aşikar. İkisi arasındaki ilişki aslında karşılıklı. Biliyoruz ki, siyasetin kriz yaşaması ekonomiyi de darboğaza sokar. Benzer bir biçimde, ekonomik kötü gidiş ve enflasyon gibi olumsuz gelişmeler de yönetimdeki siyaset sınıfının meşruiyetini ve gücünü zedeler.
Ekonomi ve siyaset ilişkisini geçenlerde İngilizce olarak kaleme aldığım “Turkish Economy as the Reset Button of Turkish Politics” (Türk Siyasetinin Reset Tuşu Olarak Türk Ekonomisi) başlıklı yazımda incelerken Barrington Moore'un 1966 yılında yayımladığı Social Origins of Dictatorship and Democracy adlı esere atıf yapmıştım. Barrington Moore bu eserinde demokratik, faşist ve komünist rejimlerin kökenlerinin oluşumuna neden olan faktörleri inceler. Moore, İngiltere, Fransa, Amerika, Japonya, Çin ve Hindistan'ın tarihini inceleyerek modernizasyona giden üç rotanın olduğunu dile getirmektedir. Bu rotalardan ilki burjuva devriminden geçmektedir. Moore, bu devrimi yaşayan İngiltere ve Amerika gibi ülkelerin demokratik kapitalizme ulaştıklarını ileri sürer. Almanya gibi köylü sınıfının güçsüz olduğu ülkeler ikinci rota olan muhafazakâr devrim hareketlerini yaşamışlardır ve bu tip ülkelerde faşist rejimler doğmuştur.
Ekonomik kalkınmanın demokratikleşmeyi kolaylaştırdığı söylenebilir. Bir ülkenin ekonomisi ne kadar güçlü olursa demokrasisi de o denli güçlü olacaktır. Bugün siyasi muhalefetin AK Parti iktidarına karşı kullandığı en güçlü araçlardan biri, kamuoyu araştırmaları ve verileriyle de desteklenen “ekonomik kriz” söylemidir. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in Türkiye'nin farklı bölgelerine çok sayıda ziyaret düzenlediği biliniyor. Akşener, Twitter hesabından sık sık ziyaretleri esnasında karşılaştığı şikayetleri ve artan pahalılık ve ekonomik sorunların halka nasıl yansıdığını aktarıyor. Örneğin 28 Ekim 2021 tarihli tweetinde Akşener şu ifadeleri kullanmış: “Kurtalan'daki kardeşimin anlattıkları ülkemizdeki tarımın ve hayvancılığın geldiği vahim durumun özetidir. Hiç kimse merak etmesin. Bereketli topraklarımızın tüm zenginliğini bir grup saray şımarığına hibe edenler, İnsanlarımıza bolluk yerine, yokluğu yaşatanlar çekip gidecek.”
Bu konuyu kaleme almamda itici güç olan ise bugün (3 Kasım) paylaşılan, ekonomiye dair okuduğum üç tweet: İlk tweet Ekonomi profesörü Özgür Demirtaş'a ait. Demirtaş'ın veciz paylaşımı şöyle: “Gerçek Enflasyon %50 … Net!” Diğer tweet ise duayen gazeteci Uğur Dündar'a ait. Dündar sosyal medya paylaşımında benzer bir yorumu şu şekilde ifade etmiş: “Bağımsız ekonomistler den oluşan ENAG'a göre; yıllık tüketici enflâsyonu yüzde 49,87 oldu!.. TUİK masal anlatmaya devam edebilir!..” Son paylaşım ise genç ve başarılı gazeteci İbrahim Haskoloğlu'na ait. Haskoloğlu sebze ve meyvelere son 1 yılda gelen zam oranlarını paylaşmış:
•Karnabahar %124
•Patates %70
•Patlıcan %67
•Marul %64
•Domates %62
•Kabak %54
•Turp %53
•Biber %51
•Havuç %50
•Pırasa %46
•Salatalık %43
•Ispanak %41
•Armut %35
•Üzüm %31
•Fasulye %30
Sandığa giderken halk elbette Ayasofya'yı, SİHAları ve İHAları düşünecek, fakat kanaatim o ki sofraya konulan porsiyonların küçülmesi, asgari ücret ile ev geçindirme gayretinin bitmeyen çilesi ve artan işsizlik oy verme davranışını şekillendiren ana unsurlar olacak.