8 Mart yaklaşıyor. Bilindiği üzere, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş uluslararası bir gündür. Yılın 365 gününden sadece bir gününü, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlara ayırmak ve bunu kutlamak bana pek rasyonel gelmiyor. Buna ek olarak, kadın erkek eşitliği veya eşitsizliği diye bir tartışmanın da dışında kalmayı tercih ediyorum.
Bana göre kadın olmak, şefkat ve merhamet sahibi olmak demektir… Kadın olmak anne olmaktır, Şefkatle atan kalbin tüm gücüyle dünyaya meydan okuyabilme kabiliyetine sahip olmak demektir kadın olmak… İyi insanlar yetiştirebilme sanatının eş anlamıdır kadın olmak… İyi bir doktor, iyi bir öğretmen, iyi bir hakim olmadan önce iyi bir insan olmanın önemini anlatır evladına kadın olan…
Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanan 8 Mart yaklaşırken bu günün tarihsel arkaplanını kısaca bir ele alalım: 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladılar. Polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, ve sonrasında çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucu çoğu kadın olan 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişinin katıldığı biliniyor.
1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal'e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü'nün 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde kutlanmasına izin verildiği biliniyor. Öte yandan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan edilmesini kabul etmiştir.
Günümüz dünyasında, kadına cinsel ve fiziksel şiddetin normalleştiği ve medyada yer bulmaktan öteye hukuki olarak engellenemediği bir süreçten geçiyoruz. Kadınlar maalesef hala eğitimsizliğe ve ekonomik bağımlılığa mahkum edilmeye çalışılıyor bir kesim tarafından. Bu, bazen kasıtlı bazen ise süregelen kemikleşmiş “değer” yargılarından kaynaklanıyor. Oysa ki bu yargıların ne kadar çarpık olduğu gerçeği manevi değerlerin toplumsal bazda daha da güçlenmesiyle ortaya çıkacak. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir devirde, kız çocuklarını omuzları üstünde taşıyan bir Peygamberin ümmeti olan bizlere yakışan, “kul hakkı” bilinciyle kadın-erkek demeden yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmek.
Yazımı 8 Mart vesilesiyle merhum üstat Neşet Ertaş'ın sözleriyle noktalamak istiyorum: Kadınlar insandır, biz insanoğlu.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Begüm Burak
Kadın olmak…
8 Mart yaklaşıyor. Bilindiği üzere, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş uluslararası bir gündür. Yılın 365 gününden sadece bir gününü, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlara ayırmak ve bunu kutlamak bana pek rasyonel gelmiyor. Buna ek olarak, kadın erkek eşitliği veya eşitsizliği diye bir tartışmanın da dışında kalmayı tercih ediyorum.
Bana göre kadın olmak, şefkat ve merhamet sahibi olmak demektir… Kadın olmak anne olmaktır, Şefkatle atan kalbin tüm gücüyle dünyaya meydan okuyabilme kabiliyetine sahip olmak demektir kadın olmak… İyi insanlar yetiştirebilme sanatının eş anlamıdır kadın olmak… İyi bir doktor, iyi bir öğretmen, iyi bir hakim olmadan önce iyi bir insan olmanın önemini anlatır evladına kadın olan…
Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanan 8 Mart yaklaşırken bu günün tarihsel arkaplanını kısaca bir ele alalım: 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladılar. Polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, ve sonrasında çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucu çoğu kadın olan 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişinin katıldığı biliniyor.
1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal'e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü'nün 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde kutlanmasına izin verildiği biliniyor. Öte yandan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan edilmesini kabul etmiştir.
Günümüz dünyasında, kadına cinsel ve fiziksel şiddetin normalleştiği ve medyada yer bulmaktan öteye hukuki olarak engellenemediği bir süreçten geçiyoruz. Kadınlar maalesef hala eğitimsizliğe ve ekonomik bağımlılığa mahkum edilmeye çalışılıyor bir kesim tarafından. Bu, bazen kasıtlı bazen ise süregelen kemikleşmiş “değer” yargılarından kaynaklanıyor. Oysa ki bu yargıların ne kadar çarpık olduğu gerçeği manevi değerlerin toplumsal bazda daha da güçlenmesiyle ortaya çıkacak. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir devirde, kız çocuklarını omuzları üstünde taşıyan bir Peygamberin ümmeti olan bizlere yakışan, “kul hakkı” bilinciyle kadın-erkek demeden yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmek.
Yazımı 8 Mart vesilesiyle merhum üstat Neşet Ertaş'ın sözleriyle noktalamak istiyorum: Kadınlar insandır, biz insanoğlu.