Günümüz Türkiye'sinde demokratik siyasal kültür 1990'ların sonuna kıyasla oldukça güçlenmiş durumda…1990'lı yıllar, zayıf koalisyon hükümetleri ve ekonomik krizler ile malul idi. Kimlik çatışmaları ve laiklik odaklı tartışmalar geçtiğimiz yirmi yıla damgasını vurarak demokrasi kültürünü zayıflatan önemli bir parametre olarak tarihe geçti, denebilir.
Biliyoruz ki “demokrasi” günümüzün en popüler siyasal kavramlarından. Demokrasi kavramı o kadar popüler ki günlük hayatta da dilimize pelesenk olmuş bu kavram. “Demokrasilerde çareler tükenmez” veya “Biz çok demokratik bir aileyiz.” gibi cümleleri hepimiz zaman zaman kullanır veya duyarız. Bu yazımda demokrasi ve siyasal / politik kültür kavramlarını ele almaya çalışacağım. Bu iki kavram arasındaki ilişkinin doğasının izini sürmek için ilk olarak demokrasi kavramının tarihsel ve analitik bir analizini sunmaya çalışacağım. Etimolojik olarak demokrasi sözcüğünün kökeni Antik Yunan dönemine dek gitmektedir. Demos Antik Yunancada halk anlamına geliyordu, kratos ise hükmeden güç demekti. Bu bağlamda şöyle bir sonuca varmak mümkün: Demokratik ülkelerde tüm yurttaşlar devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahiptir. Peki bu politikalar nasıl oluşuyor? Adil ve özgür seçimler ile. Bu bakımdan demokrasilerin mutlak şartlarının başında adil ve özgür seçimler gelmektedir. Açık oy ve gizli sayım anahtar role sahiptir. Demokrasinin anayurdu olan Antik Yunan'daki filozoflardan Eflatun ve Aristo demokrasiyi yermiş ve “ayak takımının yönetmesi” olarak nitelendirmiştir. Ancak demokrasi günümüze değin varlığını koruyan ve de yaygın olarak kabul gören tek sistem haline gelmiştir. Biliyoruz ki günümüz tartışmalarında artık “hangi yönetim daha iyi?” sorusu, yerini “hangi demokrasi türü daha iyi?” sorusuna bırakmıştır. 1990 başlarında, ABD ve Sovyet Rusya arasında yaşanan Soğuk Savaş'ın nihayet bulması da demokrasilerin zaferi olarak siyasi literatüre geçmiştir. Ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” (The End of History) tezi ile liberal demokrasilerin küresel düzeyde tek geçerli sistem olacağını iddia etmiştir. Demokrasi kavramında özgürlük, eşitlik, çoğulculuk (pluralizm) ve temel hak ve hürriyetlerini güvenliği gibi ilkeler çok önemli bir yer tutmaktadır. Özgürlük veya çoğulculuk gibi kavramlar demokratik siyasi kültürün ögelerini de oluşturmaktadırlar. Peki siyasal kültür nedir? Siyasal / politik kültür, toplumların siyaset olgusuna, siyasal aktörlere ve karar alma süreçlerine ilişkin sahip oldukları algı, kanaat ve yaklaşımlar bütününü olarak tanımlanabilir. Demokrasi ve siyasal kültür arasındaki ilişki amorf bir kimliğe sahiptir ve statik değildir. Siyasal kültür akşamdan sabaha oluşan bir kavram değildir. Uzun tarihsel süreçler kültürü şekillendirir. Kurumlar, söylemler ve hukuk düzeni gibi parametreler politik kültürü şekillendiren ana unsurlardandır. Siyasal kültür ve demokrasi arasındaki ilişkiyi belirlemede üç temel alt kültür tipi belirleyici olmaktadır: Yöresel (parokiyal) kültür, uyrukluk (tebaa) kültürü ve katılımcı kültür. Otoriter olmayan ve eşit katılımı sağlayan katılımcı siyasal kültür demokrasinin temellenmesini sağlayan kültür tipidir. Son olarak, ülkemiz özelinde demokrasi-politik kültür ilişkisini ele alacak olursak, Türkiye'de devlet geleneğinin 1990'lara nazaran demokratik bir yapıya evrildiği tartışmasız bir gerçek. Bu gelişme evrensel demokratik standartların nispeten altında seyretse de gelecek adına oldukça umut verici. Darbeler geçmişi kabarık olmasına rağmen Türkiye, 1980 sonrası gelişen serbest piyasa ekonomisi ve güçlenen sivil toplum aktörleri ile demokratik kültürünü güçlendirdi. Öte yandan, siyasal polarizasyon ve tolerans yetersizliği demokrasi kültürünü kimi zaman zayıflatıyor olsa da eğitim, etkin siyasal katılım ve sağlık gibi sektörlerde atılan adımlar halkın demokratik siyasal kültürü benimsemesini kolaylaştırmakta. Siyaset mekanizması dinamik bir süreçler bütünüdür. Karar alma süreçleri, seçimler, kamuoyu yoklamaları hatta siyasal yorum programları dahi siyasi kültürü her an şekillendiriyor ve siyasi dili yeniden üretiyor. İnanıyorum ki, ülkemiz dinamik kültür yapısı ve genç nüfusu sayesinde etkin siyasal katılım kanallarının çeşitlenmesi ve siyasi bilgi araçlarının çoğalması gibi faktörlerin de etkisiyle önümüzdeki yıllarda demokrasi geleneğini daha da zengin hale getirecektir. Tüm bunlara ek olarak demokrasi kültürünün tamamen yerleşmesi iktidar-muhalefet işbirliği ile oluşabilecek kapsamlı bir çabayı gerektiriyor. Daha demokratik günler görmek ümidiyle…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Begüm Burak
Siyasal Kültür ve Demokrasi Deneyimi
Günümüz Türkiye'sinde demokratik siyasal kültür 1990'ların sonuna kıyasla oldukça güçlenmiş durumda…1990'lı yıllar, zayıf koalisyon hükümetleri ve ekonomik krizler ile malul idi. Kimlik çatışmaları ve laiklik odaklı tartışmalar geçtiğimiz yirmi yıla damgasını vurarak demokrasi kültürünü zayıflatan önemli bir parametre olarak tarihe geçti, denebilir.
Biliyoruz ki “demokrasi” günümüzün en popüler siyasal kavramlarından. Demokrasi kavramı o kadar popüler ki günlük hayatta da dilimize pelesenk olmuş bu kavram. “Demokrasilerde çareler tükenmez” veya “Biz çok demokratik bir aileyiz.” gibi cümleleri hepimiz zaman zaman kullanır veya duyarız.
Bu yazımda demokrasi ve siyasal / politik kültür kavramlarını ele almaya çalışacağım. Bu iki kavram arasındaki ilişkinin doğasının izini sürmek için ilk olarak demokrasi kavramının tarihsel ve analitik bir analizini sunmaya çalışacağım.
Etimolojik olarak demokrasi sözcüğünün kökeni Antik Yunan dönemine dek gitmektedir. Demos Antik Yunancada halk anlamına geliyordu, kratos ise hükmeden güç demekti. Bu bağlamda şöyle bir sonuca varmak mümkün: Demokratik ülkelerde tüm yurttaşlar devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahiptir. Peki bu politikalar nasıl oluşuyor? Adil ve özgür seçimler ile. Bu bakımdan demokrasilerin mutlak şartlarının başında adil ve özgür seçimler gelmektedir. Açık oy ve gizli sayım anahtar role sahiptir.
Demokrasinin anayurdu olan Antik Yunan'daki filozoflardan Eflatun ve Aristo demokrasiyi yermiş ve “ayak takımının yönetmesi” olarak nitelendirmiştir. Ancak demokrasi günümüze değin varlığını koruyan ve de yaygın olarak kabul gören tek sistem haline gelmiştir. Biliyoruz ki günümüz tartışmalarında artık “hangi yönetim daha iyi?” sorusu, yerini “hangi demokrasi türü daha iyi?” sorusuna bırakmıştır. 1990 başlarında, ABD ve Sovyet Rusya arasında yaşanan Soğuk Savaş'ın nihayet bulması da demokrasilerin zaferi olarak siyasi literatüre geçmiştir. Ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” (The End of History) tezi ile liberal demokrasilerin küresel düzeyde tek geçerli sistem olacağını iddia etmiştir.
Demokrasi kavramında özgürlük, eşitlik, çoğulculuk (pluralizm) ve temel hak ve hürriyetlerini güvenliği gibi ilkeler çok önemli bir yer tutmaktadır. Özgürlük veya çoğulculuk gibi kavramlar demokratik siyasi kültürün ögelerini de oluşturmaktadırlar. Peki siyasal kültür nedir?
Siyasal / politik kültür, toplumların siyaset olgusuna, siyasal aktörlere ve karar alma süreçlerine ilişkin sahip oldukları algı, kanaat ve yaklaşımlar bütününü olarak tanımlanabilir. Demokrasi ve siyasal kültür arasındaki ilişki amorf bir kimliğe sahiptir ve statik değildir. Siyasal kültür akşamdan sabaha oluşan bir kavram değildir. Uzun tarihsel süreçler kültürü şekillendirir. Kurumlar, söylemler ve hukuk düzeni gibi parametreler politik kültürü şekillendiren ana unsurlardandır. Siyasal kültür ve demokrasi arasındaki ilişkiyi belirlemede üç temel alt kültür tipi belirleyici olmaktadır: Yöresel (parokiyal) kültür, uyrukluk (tebaa) kültürü ve katılımcı kültür. Otoriter olmayan ve eşit katılımı sağlayan katılımcı siyasal kültür demokrasinin temellenmesini sağlayan kültür tipidir.
Son olarak, ülkemiz özelinde demokrasi-politik kültür ilişkisini ele alacak olursak, Türkiye'de devlet geleneğinin 1990'lara nazaran demokratik bir yapıya evrildiği tartışmasız bir gerçek.
Bu gelişme evrensel demokratik standartların nispeten altında seyretse de gelecek adına oldukça umut verici.
Darbeler geçmişi kabarık olmasına rağmen Türkiye, 1980 sonrası gelişen serbest piyasa ekonomisi ve güçlenen sivil toplum aktörleri ile demokratik kültürünü güçlendirdi. Öte yandan, siyasal polarizasyon ve tolerans yetersizliği demokrasi kültürünü kimi zaman zayıflatıyor olsa da eğitim, etkin siyasal katılım ve sağlık gibi sektörlerde atılan adımlar halkın demokratik siyasal kültürü benimsemesini kolaylaştırmakta.
Siyaset mekanizması dinamik bir süreçler bütünüdür. Karar alma süreçleri, seçimler, kamuoyu yoklamaları hatta siyasal yorum programları dahi siyasi kültürü her an şekillendiriyor ve siyasi dili yeniden üretiyor. İnanıyorum ki, ülkemiz dinamik kültür yapısı ve genç nüfusu sayesinde etkin siyasal katılım kanallarının çeşitlenmesi ve siyasi bilgi araçlarının çoğalması gibi faktörlerin de etkisiyle önümüzdeki yıllarda demokrasi geleneğini daha da zengin hale getirecektir. Tüm bunlara ek olarak demokrasi kültürünün tamamen yerleşmesi iktidar-muhalefet işbirliği ile oluşabilecek kapsamlı bir çabayı gerektiriyor. Daha demokratik günler görmek ümidiyle…