Türkiye siyaseti renkli ve sürprizlere hep hazır olmayı gerektiriyor. Daha bir hafta önce bütün gazetelerde, ekranlarda ve sosyal medyada, ABD öncülüğündeki Suriye hava saldırısını, 3. Dünya Savaşı olasılıklarını konuşurken, kendimizi bir anda erken seçim tartışmalarının içinde bulduk.
Açıkçası, kamuoyunda bu yönde bir beklenti oluşmasına ve muhalefet cephesinde sık sık dile getirilmesine rağmen, erken seçim kararı alınmayacağını düşünenlerdendim. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar sözcüleri, çok net bir dille, seçimlerin vaktinde yapılacağını defaatle belirttiler. Hatta Salı günü erken seçim çağrısı yapan Devlet Bahçeli de daha iki hafta önce aynı şeyi söylüyordu. Zaten bu AK Parti için ilkesel bir tutumdu.
Ancak Bahçeli kendi meclis grubunda, kamuya açık biçimde bu çağrıyı yaptıktan sonra, artık geri dönüş kalmadı. Erdoğan yıldırım hızıyla kurmaylarını toplayarak konuyu değerlendirdi ve seçim daha da erkene çekildi. Bu da isabetli bir karar oldu. Madem erken seçime gidecektik, o halde toplumu ve piyasaları oyalamanın âlemi yoktu. Doğabilecek riskleri bertaraf etmenin en iyi yolu o riskleri yaratacak aktörlere fazla zaman bırakmamak, hazırlıklarını tamamlamadan, onların ajandasına göre değil, kendi ajandamıza göre mindere çıkmaktı. Öyle oldu.
Bahçeli yaklaşan riskleri sayarken epey karanlık bir tablo çizdi. Denetimsiz göç trafiği, Suriye ve Irak sınırındaki tehditler, müttefiklerimizle ilişkilerin kazandığı yeni boyut, terör ve ekonomik saldırılar gibi çok sayıda parametre saydı. Türkiye'ye karşı iç ve dış kumpas hazırlıklarını yürüten aktörlere işaret etti. Hatta erken seçimin bir “milli mecburiyet” haline geldiğini söyledi.
Şu cümlesi özellikle dikkat çekiciydi:
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerinde fitne üreten, dedikodu imal eden, kriz ve kaosa ‘gel gel' yapan yerli ve yabancı mihrakların, son dönemlerde faaliyetlerine hız verdikleri bellidir, belgelidir”.
“Belgeli” dediğine göre, belki de partisine yönelik bir hazırlığın da olduğunu, daha önce FETÖ'nün “kaset kumpası” gibi yeni bir oyunun hazırlandığını tespit etmiştir. Bu da fiilen 15 Temmuz sonrası kurulan AK Parti-MHP ittifakını elbette zedeleyecekti. Varsa böyle bir hesap, erken seçim kararıyla bozulmuş oldu.
Başka tehditlerin de olduğunu varsayabiliriz. Örneğin, erken seçim tarihinin açıklandığı gün, Milli Savunma Bakanı Canikli, TSK'da üç bin kripto FETÖ elemanının daha tespit edildiğini ve yeni bir KHK ile ihraç edileceklerini duyurdu. Bu da FETÖ tehdidinin hala ne kadar güncel olduğunu gösteriyor.
Uluslararası plandaki tehditler de sürüyor. Pentagon Türkiye'nin Rusya'yla yakınlaşmasını bir türlü hazmedemiyor. Örneğin, S-400'lerin alımından dolayı Türkiye'nin F35 savaş uçağı programından çıkarılabileceğini ve ambargo uygulanabileceğini duyurdular. FETÖ'ye yardım suçlamasıyla tutuklu bulunan ABD'li pastör Brunson konusunda da giderek daha yüksek sesle konuşmaya başladılar. Bir yandan da, Suriye'nin kuzeyinde 65 bin kişilik bir ordu meydana getireceklerini ilan ettiler.
Muhalefetin de hesapları bozuldu. CHP'de marjinal solun daha etkin olacağı yeni bir dizaynın ayak sesleri işitiliyordu. Kanaatimce yerel seçimlerde HDP'yle işbirliği yaparak 2019 Kasım seçimlerinde ittifak etmenin yolunu açmak istiyorlardı. Bunun için radikal sokak eylemleri dâhil, pek çok provokatif yaklaşımı sergilemekten kaçınacaklarını hiç sanmıyorum. Zaten CHP'li yetkililerden bol bol “Bu yaz çok sıcak geçecek” minvalinde, üstü örtülü tehditler duyduk. HDP-CHP arasında bir tünel kazılıyordu adeta.
Ayrıca Erdoğan'ı sık sık erken seçime davet ediyorlardı. Mesela Kılıçdaroğlu şunları yazmıştı sosyal medyada: “Eğer yüreğin yetiyorsa gel, erken seçim yapalım! İktidarınız altında can çekişen millet iradesinin, demokrasinin namusunu kurtaralım!”
Bir yandan da “beş benzemez” bir araya gelip aday arıyordu. Fakat bir türlü uygun adayı bulamadıkları için, Erdoğan gibi ağır sıklet bir şampiyonun karşısına, birkaç tüy sıklet boksör çıkarıp yorarak, seçimi ikinci tura bırakmaktan başka bir çare üretememişlerdi. Şimdi bunun da bir faydası olmayacak.
Kısacası, gördüğümüz ve göremediğimiz tüm tehditlerin bertaraf edilmesi için, erken seçim kararı çok yerinde bir hamle oldu. Giderek sertleşen, vekalet savaşlarını bırakıp asılların savaşına doğru giden bir dünyada, toplumu ve devleti konsolide edecek yeni sisteme bir an önce geçmek elimizi güçlendirecektir. Hayırlı olsun.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cengiz Alğan
Bütün hesaplar bozuldu
Türkiye siyaseti renkli ve sürprizlere hep hazır olmayı gerektiriyor. Daha bir hafta önce bütün gazetelerde, ekranlarda ve sosyal medyada, ABD öncülüğündeki Suriye hava saldırısını, 3. Dünya Savaşı olasılıklarını konuşurken, kendimizi bir anda erken seçim tartışmalarının içinde bulduk.
Açıkçası, kamuoyunda bu yönde bir beklenti oluşmasına ve muhalefet cephesinde sık sık dile getirilmesine rağmen, erken seçim kararı alınmayacağını düşünenlerdendim. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar sözcüleri, çok net bir dille, seçimlerin vaktinde yapılacağını defaatle belirttiler. Hatta Salı günü erken seçim çağrısı yapan Devlet Bahçeli de daha iki hafta önce aynı şeyi söylüyordu. Zaten bu AK Parti için ilkesel bir tutumdu.
Ancak Bahçeli kendi meclis grubunda, kamuya açık biçimde bu çağrıyı yaptıktan sonra, artık geri dönüş kalmadı. Erdoğan yıldırım hızıyla kurmaylarını toplayarak konuyu değerlendirdi ve seçim daha da erkene çekildi. Bu da isabetli bir karar oldu. Madem erken seçime gidecektik, o halde toplumu ve piyasaları oyalamanın âlemi yoktu. Doğabilecek riskleri bertaraf etmenin en iyi yolu o riskleri yaratacak aktörlere fazla zaman bırakmamak, hazırlıklarını tamamlamadan, onların ajandasına göre değil, kendi ajandamıza göre mindere çıkmaktı. Öyle oldu.
Bahçeli yaklaşan riskleri sayarken epey karanlık bir tablo çizdi. Denetimsiz göç trafiği, Suriye ve Irak sınırındaki tehditler, müttefiklerimizle ilişkilerin kazandığı yeni boyut, terör ve ekonomik saldırılar gibi çok sayıda parametre saydı. Türkiye'ye karşı iç ve dış kumpas hazırlıklarını yürüten aktörlere işaret etti. Hatta erken seçimin bir “milli mecburiyet” haline geldiğini söyledi.
Şu cümlesi özellikle dikkat çekiciydi:
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerinde fitne üreten, dedikodu imal eden, kriz ve kaosa ‘gel gel' yapan yerli ve yabancı mihrakların, son dönemlerde faaliyetlerine hız verdikleri bellidir, belgelidir”.
“Belgeli” dediğine göre, belki de partisine yönelik bir hazırlığın da olduğunu, daha önce FETÖ'nün “kaset kumpası” gibi yeni bir oyunun hazırlandığını tespit etmiştir. Bu da fiilen 15 Temmuz sonrası kurulan AK Parti-MHP ittifakını elbette zedeleyecekti. Varsa böyle bir hesap, erken seçim kararıyla bozulmuş oldu.
Başka tehditlerin de olduğunu varsayabiliriz. Örneğin, erken seçim tarihinin açıklandığı gün, Milli Savunma Bakanı Canikli, TSK'da üç bin kripto FETÖ elemanının daha tespit edildiğini ve yeni bir KHK ile ihraç edileceklerini duyurdu. Bu da FETÖ tehdidinin hala ne kadar güncel olduğunu gösteriyor.
Uluslararası plandaki tehditler de sürüyor. Pentagon Türkiye'nin Rusya'yla yakınlaşmasını bir türlü hazmedemiyor. Örneğin, S-400'lerin alımından dolayı Türkiye'nin F35 savaş uçağı programından çıkarılabileceğini ve ambargo uygulanabileceğini duyurdular. FETÖ'ye yardım suçlamasıyla tutuklu bulunan ABD'li pastör Brunson konusunda da giderek daha yüksek sesle konuşmaya başladılar. Bir yandan da, Suriye'nin kuzeyinde 65 bin kişilik bir ordu meydana getireceklerini ilan ettiler.
Muhalefetin de hesapları bozuldu. CHP'de marjinal solun daha etkin olacağı yeni bir dizaynın ayak sesleri işitiliyordu. Kanaatimce yerel seçimlerde HDP'yle işbirliği yaparak 2019 Kasım seçimlerinde ittifak etmenin yolunu açmak istiyorlardı. Bunun için radikal sokak eylemleri dâhil, pek çok provokatif yaklaşımı sergilemekten kaçınacaklarını hiç sanmıyorum. Zaten CHP'li yetkililerden bol bol “Bu yaz çok sıcak geçecek” minvalinde, üstü örtülü tehditler duyduk. HDP-CHP arasında bir tünel kazılıyordu adeta.
Ayrıca Erdoğan'ı sık sık erken seçime davet ediyorlardı. Mesela Kılıçdaroğlu şunları yazmıştı sosyal medyada: “Eğer yüreğin yetiyorsa gel, erken seçim yapalım! İktidarınız altında can çekişen millet iradesinin, demokrasinin namusunu kurtaralım!”
Bir yandan da “beş benzemez” bir araya gelip aday arıyordu. Fakat bir türlü uygun adayı bulamadıkları için, Erdoğan gibi ağır sıklet bir şampiyonun karşısına, birkaç tüy sıklet boksör çıkarıp yorarak, seçimi ikinci tura bırakmaktan başka bir çare üretememişlerdi. Şimdi bunun da bir faydası olmayacak.
Kısacası, gördüğümüz ve göremediğimiz tüm tehditlerin bertaraf edilmesi için, erken seçim kararı çok yerinde bir hamle oldu. Giderek sertleşen, vekalet savaşlarını bırakıp asılların savaşına doğru giden bir dünyada, toplumu ve devleti konsolide edecek yeni sisteme bir an önce geçmek elimizi güçlendirecektir. Hayırlı olsun.