Birleşmiş Milletler (BM) 73. Genel Kurul toplantılarında iki lider, lafı esirgemeden, eğip bükmeden, apaçık konuştu: ABD Başkanı Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan. Ancak aralarında çok büyük bir fark vardı.
Trump, BM'nin dünya ekonomisinin sallantıda olduğu, küresel borç stoğunun 2008 krizinin bile iki katına çıktığını raporladığı günlerde, neredeyse tüm dünyayı ticaret savaşlarıyla tehdit eden açıklamalarda bulundu. Dünyayı “ABD ve geri kalanı” şeklinde bölen yaklaşımıyla, 2001 İkiz Kuleler saldırıları sonrası, Bush'un “Ya bizden yanasınız, ya teröristlerden” çıkışını hatırlattı.
Bununla kalmayıp, ülke isimleri de vererek tehditlerini sürdürdü. Örneğin İran'a tarihinin en ağır yaptırımlarının uygulanacağını, bunu çiğneyen tüm ülkeleri de cezalandıracaklarını söyledi. Venezüela ordusuna açıkça Maduro'yu devirme çağrısı yaptı. İnsan Hakları Konseyi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden çekildiklerini açıkladı.
Ve nihayet, 2. Dünya Savaşı sonrası, bütün kurum ve kurallarıyla, bizzat ABD'nin ortaya koyduğu küreselleşme doktrinini reddettiklerini açıkladı. Adeta küreselleşmenin sonunu ilan etti. Kısacası, Trump'ın konuşması, BM'nin bu yılki “Birleşmiş Milletler'i Tüm İnsanlarla İlgili Kılmak: Barışçıl, Adil ve Sürdürülebilir Toplumlar İçin Küresel Liderlik ve Ortak Sorumluluklar” temasına hiç de uygun değildi.
***
Erdoğan ise dünya mazlumlarının taleplerini, küresel ölçekte büyüyen devasa eşitsizlikleri dile getiren, bunların giderilmesi için çözüm önerileri geliştiren, tarihi bir konuşma yaptı. Filistin'den Arakan'a, Yemen'den Suriye'ye kadar pek çok ülkede, BM'nin önlemekte başarısız olduğu çatışmaları gündeme taşıdı. Küresel zenginliğin dağılımındaki eşitsizliği, 3,6 milyar insanın gelirinin dünyadaki sadece 62 kişinin servetine eşit olduğunu hatırlatarak anlattı.
Milyonlarca insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu, yüz milyonlar açlıkla boğuşurken, diğer yüz milyonların obezite sorunuyla uğraştığını belirtti. Ertesi gün Foreign Policy dergisinde yayınlanan yazısında da “İnsanlığın kalbi olması beklenen BM'nin nabzı atmıyor” eleştirisinde bulundu. Geçen yıl da kullandığı ve artık BM konusunda “motto” haline gelen “Dünya Beşten Büyüktür” sloganını da tekrarladı.
Yani, gözü kulağı BM'nin toplantısında olan dünya ülkeleri, ekranlarda şu iki yaklaşıma tanık oldular:
Bir yanda, kovboy kanunu alışkanlıklarıyla, kendini dünyanın tek hâkimi ilan eden, rakiplerini ezip geçmekle tehdit eden, uluslararası insan hakları kuruluşlarını hiçe sayan bir lider. Diğer yanda, kürsüyü ezilenlerin sesini duyurmak için kullanan, eleştiren ama çözüm de öneren, mevcut yapısıyla derde deva olamayan BM'de köklü reformlar talep eden bir lider.
Bu iki manzarayı izleyen mazlumların safı zaten belli: Ezilenlere sığınak olan Türkiye ve lideri Erdoğan. Öte yandan, ABD merkezli dünyanın yıkıcılığından yorulmuş, büyük bir altüst oluşa gebe, yeni bir dünya düzeni arayışındaki gelişmiş ülkelerin de yavaş yavaş Türkiye'nin tezlerine kulak kesildiğini görüyoruz.
Belki Erdoğan kadar cesur liderlere sahip olmadıkları için, şimdilik ABD'ye yüksek sesle karşı çıkamıyorlar. Ama çökmekte olan küresel düzenin altında kalmamanın yolunun da Türkiye'nin önerilerinden geçtiğini görüyorlar. Örneğin, BM Güvenlik Konseyi'nde dönüşümlü üyelik ve Konsey'in yasama organı değil, yürütme organı olarak çalışması gibi, dünya sistemini dönüştürecek net çözümler sunuyor Türkiye. Bu önerilere destek arttıkça, yeni dünyada ABD yalnızlaşacak, Türkiye merkezileşecektir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cengiz Alğan
Kalpsiz dünyanın kalbi Türkiye
Birleşmiş Milletler (BM) 73. Genel Kurul toplantılarında iki lider, lafı esirgemeden, eğip bükmeden, apaçık konuştu: ABD Başkanı Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan. Ancak aralarında çok büyük bir fark vardı.
Trump, BM'nin dünya ekonomisinin sallantıda olduğu, küresel borç stoğunun 2008 krizinin bile iki katına çıktığını raporladığı günlerde, neredeyse tüm dünyayı ticaret savaşlarıyla tehdit eden açıklamalarda bulundu. Dünyayı “ABD ve geri kalanı” şeklinde bölen yaklaşımıyla, 2001 İkiz Kuleler saldırıları sonrası, Bush'un “Ya bizden yanasınız, ya teröristlerden” çıkışını hatırlattı.
Bununla kalmayıp, ülke isimleri de vererek tehditlerini sürdürdü. Örneğin İran'a tarihinin en ağır yaptırımlarının uygulanacağını, bunu çiğneyen tüm ülkeleri de cezalandıracaklarını söyledi. Venezüela ordusuna açıkça Maduro'yu devirme çağrısı yaptı. İnsan Hakları Konseyi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden çekildiklerini açıkladı.
Ve nihayet, 2. Dünya Savaşı sonrası, bütün kurum ve kurallarıyla, bizzat ABD'nin ortaya koyduğu küreselleşme doktrinini reddettiklerini açıkladı. Adeta küreselleşmenin sonunu ilan etti. Kısacası, Trump'ın konuşması, BM'nin bu yılki “Birleşmiş Milletler'i Tüm İnsanlarla İlgili Kılmak: Barışçıl, Adil ve Sürdürülebilir Toplumlar İçin Küresel Liderlik ve Ortak Sorumluluklar” temasına hiç de uygun değildi.
***
Erdoğan ise dünya mazlumlarının taleplerini, küresel ölçekte büyüyen devasa eşitsizlikleri dile getiren, bunların giderilmesi için çözüm önerileri geliştiren, tarihi bir konuşma yaptı. Filistin'den Arakan'a, Yemen'den Suriye'ye kadar pek çok ülkede, BM'nin önlemekte başarısız olduğu çatışmaları gündeme taşıdı. Küresel zenginliğin dağılımındaki eşitsizliği, 3,6 milyar insanın gelirinin dünyadaki sadece 62 kişinin servetine eşit olduğunu hatırlatarak anlattı.
Milyonlarca insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu, yüz milyonlar açlıkla boğuşurken, diğer yüz milyonların obezite sorunuyla uğraştığını belirtti. Ertesi gün Foreign Policy dergisinde yayınlanan yazısında da “İnsanlığın kalbi olması beklenen BM'nin nabzı atmıyor” eleştirisinde bulundu. Geçen yıl da kullandığı ve artık BM konusunda “motto” haline gelen “Dünya Beşten Büyüktür” sloganını da tekrarladı.
Yani, gözü kulağı BM'nin toplantısında olan dünya ülkeleri, ekranlarda şu iki yaklaşıma tanık oldular:
Bir yanda, kovboy kanunu alışkanlıklarıyla, kendini dünyanın tek hâkimi ilan eden, rakiplerini ezip geçmekle tehdit eden, uluslararası insan hakları kuruluşlarını hiçe sayan bir lider. Diğer yanda, kürsüyü ezilenlerin sesini duyurmak için kullanan, eleştiren ama çözüm de öneren, mevcut yapısıyla derde deva olamayan BM'de köklü reformlar talep eden bir lider.
Bu iki manzarayı izleyen mazlumların safı zaten belli: Ezilenlere sığınak olan Türkiye ve lideri Erdoğan. Öte yandan, ABD merkezli dünyanın yıkıcılığından yorulmuş, büyük bir altüst oluşa gebe, yeni bir dünya düzeni arayışındaki gelişmiş ülkelerin de yavaş yavaş Türkiye'nin tezlerine kulak kesildiğini görüyoruz.
Belki Erdoğan kadar cesur liderlere sahip olmadıkları için, şimdilik ABD'ye yüksek sesle karşı çıkamıyorlar. Ama çökmekte olan küresel düzenin altında kalmamanın yolunun da Türkiye'nin önerilerinden geçtiğini görüyorlar. Örneğin, BM Güvenlik Konseyi'nde dönüşümlü üyelik ve Konsey'in yasama organı değil, yürütme organı olarak çalışması gibi, dünya sistemini dönüştürecek net çözümler sunuyor Türkiye. Bu önerilere destek arttıkça, yeni dünyada ABD yalnızlaşacak, Türkiye merkezileşecektir.