Diyarbakır'lı Hacire Ana, oğlu ortadan kaybolunca soluğu HDP İl Örgütü'nün kapısında aldı. Binanın camlarını kırıp yöneticilere kafa tuttu. Üç gün parti binasının önünden ayrılmadı ve sonunda evladının geri dönmesini sağladı.
İlk başta “Haberimiz yok” diyen HDP'liler, her nasılsa çocuğu elleriyle koymuş gibi bulmuş, “Zorla evlendirilecektim, o yüzden kaçtım” gibi uydurma bir görüntülü açıklama yaptırmıştı. Sonuçta, Hacire Ana çocuğunu kandırıp götüren adresi adı gibi bildiği ve hemen harekete geçtiği için evladına kavuşabilmişti.
Şimdi bu anneden cesaret alan başka anneler de HDP önünde eylemlere başladılar. Kiminin çocuğu 10 ay önce, kimininki 11 ay, kimininki 20 ay önce kandırılıp dağa götürülmüş. Şu ana kadar seslerini yükseltememişler ama “cesaret bulaşıcıdır” derler.
***
Dün TV'deki görüntülerde annelerden biri HDP'li yöneticilerine “Başlarım sizin Kürdistan davanıza da! Bizim çocuklarımız ya toprağın altında ya hapiste. Sizinkiler özel okullarda okuyor. Senin karın hangi plajda, şerefsiz! Artık size verecek çocuğumuz yok!” diye bağırıyordu.
Bu sözler ve söylendiği yer aslında yüksek bir bilinç düzeyini ve bölgede değişen sosyolojiyi apaçık ortaya koyuyor. Birincisi, aileler kaybolan çocuklarının hesabını sormak için doğrudan HDP önüne gidiyor. Çünkü HDP'nin normal bir siyasi parti değil, PKK'nın irtibat bürosu, “askere alma dairesi” olduğunu bal gibi biliyorlar.
İkincisi, PKK'nın sınıfsal bir ayrıma giderek, üst orta sınıflara, zenginlere “torpil geçtiğini”, onları daha da zenginleştirirken, yoksullara musallat olup çocuklarını dağa kaldırdıklarını biliyorlar. Çünkü 35 yıldır onların çocukları dağlarda, mağaralarda öldürülüyor, tecavüze uğruyor, infaz ediliyor. Demirtaş'ların, Buldan'ların, Ahmet Türk'lerin çocukları ise bir eli yağda bir eli balda zenginleşmeye devam ediyor. “Terör sanayi”nden bunlar nemalanırken, ateş sadece yoksul Kürt ailelerin evlerine düşüyor.
Ancak artık yoksul Kürt aileler durumun farkında ve seslerini yükseltmeye başlıyorlar. Batı'ya göçüp nispeten refaha kavuşmuş Kürt'lerde HDP'nin oyu artarken, Güneydoğu'da yoksul yaşamaya devam eden Kürt'lerde azalması da bu durumu doğruluyor.
***
Bu kıvılcımın şimdi çakılabilmesinin bir sebebi de devletin yeni güvenlik konseptinde yatıyor. Devlet 2013'te, silah bırakılması ve teröre son verilmesi şartıyla bir kapı açtı ama PKK bu kapıyı elinin tersiyle itip daha da azgınlaştı. Çukur siyaseti, barikatlar, özerklik ilanlarıyla kendi ölüm fermanını imzaladı. Şimdi o fermanın gereği yerine getiriliyor, terör örgütüne göz açtırılmıyor.
Aileler de devletin kararlılığından, kendi arkalarında sağlam durduğundan eminler ve ancak bu sayede ses çıkarabiliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hacire Ana'yı arayıp tebrik etmesi, “Bize böyle analar lazım” demesi boşuna değildi. Nitekim TV'lerde Erdoğan'ın Hacire Ana'yla görüntülü telefon konuşması yayınlandıktan sonra eyleme katılan aile sayısı artmaya başladı. Daha önce 13-14 yaşında çocukları yollayıp tehditlerle esnafa kepenk kapattıran PKK'nın irtibat bürosu, annelerin çığlığı karşısında, kendisi kepenk kapatmak zorunda kaldı.
Bu sayılar artacak, başka şehirlerde de benzer protestolar yükselecektir. PKK'nın siyasi ortakları CHP ve diğerleri elbette bu çığlıkları duymazdan gelir, kulağının üzerine yatar. Ama umarım STK'lar annelere destek verir, dayanışma gösterir ve terörün hiçbir meşruiyet zemini olmadığını hep birlikte gösterme fırsatını kullanırlar. Örneğin, şehit ailelerinin bu analara vereceği destek muazzam bir anlama sahip olur.
Solcuların çok sevdiği ama PKK'ya karşı asla kullanmadığı bir sloganla bitireyim: “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cengiz Alğan
PKK'ya karşı 'evlat nöbetleri'
Diyarbakır'lı Hacire Ana, oğlu ortadan kaybolunca soluğu HDP İl Örgütü'nün kapısında aldı. Binanın camlarını kırıp yöneticilere kafa tuttu. Üç gün parti binasının önünden ayrılmadı ve sonunda evladının geri dönmesini sağladı.
İlk başta “Haberimiz yok” diyen HDP'liler, her nasılsa çocuğu elleriyle koymuş gibi bulmuş, “Zorla evlendirilecektim, o yüzden kaçtım” gibi uydurma bir görüntülü açıklama yaptırmıştı. Sonuçta, Hacire Ana çocuğunu kandırıp götüren adresi adı gibi bildiği ve hemen harekete geçtiği için evladına kavuşabilmişti.
Şimdi bu anneden cesaret alan başka anneler de HDP önünde eylemlere başladılar. Kiminin çocuğu 10 ay önce, kimininki 11 ay, kimininki 20 ay önce kandırılıp dağa götürülmüş. Şu ana kadar seslerini yükseltememişler ama “cesaret bulaşıcıdır” derler.
***
Dün TV'deki görüntülerde annelerden biri HDP'li yöneticilerine “Başlarım sizin Kürdistan davanıza da! Bizim çocuklarımız ya toprağın altında ya hapiste. Sizinkiler özel okullarda okuyor. Senin karın hangi plajda, şerefsiz! Artık size verecek çocuğumuz yok!” diye bağırıyordu.
Bu sözler ve söylendiği yer aslında yüksek bir bilinç düzeyini ve bölgede değişen sosyolojiyi apaçık ortaya koyuyor. Birincisi, aileler kaybolan çocuklarının hesabını sormak için doğrudan HDP önüne gidiyor. Çünkü HDP'nin normal bir siyasi parti değil, PKK'nın irtibat bürosu, “askere alma dairesi” olduğunu bal gibi biliyorlar.
İkincisi, PKK'nın sınıfsal bir ayrıma giderek, üst orta sınıflara, zenginlere “torpil geçtiğini”, onları daha da zenginleştirirken, yoksullara musallat olup çocuklarını dağa kaldırdıklarını biliyorlar. Çünkü 35 yıldır onların çocukları dağlarda, mağaralarda öldürülüyor, tecavüze uğruyor, infaz ediliyor. Demirtaş'ların, Buldan'ların, Ahmet Türk'lerin çocukları ise bir eli yağda bir eli balda zenginleşmeye devam ediyor. “Terör sanayi”nden bunlar nemalanırken, ateş sadece yoksul Kürt ailelerin evlerine düşüyor.
Ancak artık yoksul Kürt aileler durumun farkında ve seslerini yükseltmeye başlıyorlar. Batı'ya göçüp nispeten refaha kavuşmuş Kürt'lerde HDP'nin oyu artarken, Güneydoğu'da yoksul yaşamaya devam eden Kürt'lerde azalması da bu durumu doğruluyor.
***
Bu kıvılcımın şimdi çakılabilmesinin bir sebebi de devletin yeni güvenlik konseptinde yatıyor. Devlet 2013'te, silah bırakılması ve teröre son verilmesi şartıyla bir kapı açtı ama PKK bu kapıyı elinin tersiyle itip daha da azgınlaştı. Çukur siyaseti, barikatlar, özerklik ilanlarıyla kendi ölüm fermanını imzaladı. Şimdi o fermanın gereği yerine getiriliyor, terör örgütüne göz açtırılmıyor.
Aileler de devletin kararlılığından, kendi arkalarında sağlam durduğundan eminler ve ancak bu sayede ses çıkarabiliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hacire Ana'yı arayıp tebrik etmesi, “Bize böyle analar lazım” demesi boşuna değildi. Nitekim TV'lerde Erdoğan'ın Hacire Ana'yla görüntülü telefon konuşması yayınlandıktan sonra eyleme katılan aile sayısı artmaya başladı. Daha önce 13-14 yaşında çocukları yollayıp tehditlerle esnafa kepenk kapattıran PKK'nın irtibat bürosu, annelerin çığlığı karşısında, kendisi kepenk kapatmak zorunda kaldı.
Bu sayılar artacak, başka şehirlerde de benzer protestolar yükselecektir. PKK'nın siyasi ortakları CHP ve diğerleri elbette bu çığlıkları duymazdan gelir, kulağının üzerine yatar. Ama umarım STK'lar annelere destek verir, dayanışma gösterir ve terörün hiçbir meşruiyet zemini olmadığını hep birlikte gösterme fırsatını kullanırlar. Örneğin, şehit ailelerinin bu analara vereceği destek muazzam bir anlama sahip olur.
Solcuların çok sevdiği ama PKK'ya karşı asla kullanmadığı bir sloganla bitireyim: “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”.