Keşke vicdanın da adın gibi olsaymış Melek Baykal…
Yazının Giriş Tarihi: 12.11.2015 07:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.11.2015 07:08
Melek Baykal dün Instagram adlı sosyal paylaşım hesabından başörtülü kadınlarla çektirmiş olduğu fotoğrafın altına şu notu yazmış:
“Konağın duvarında konağın gerçek sahipleri Hayri İnal ve ailesinin resimlerini gördüm… Gözlerime inanamadım en az 100 sene önce çekilen resimlerdeki hanımefendiler son derece medeni bir tavır ve kılık kıyafetleriyle bana gülümsüyorlardı… Çok mutlu olmuştum. Sonra kafamı sola çevirdim gördüğüm manzara 150 sene sonra geldiğimiz noktaydı… Yani konağın yeni sahipleri Yozgat belediyesi ve çalışanları… Yeni sahipleriyle aralarına girip resim çektirdim. Yüzümdeki ifadeden ne kadar mutlu olmuşum anlarsınız zaten… Konağı terk ederken aklımda tek bir şey kaldı konağın gerçek sahiplerinin medeni halleri. Sonra karmakarışık duygularla oradan uzaklaştım. Ve kendi kendime sordum. Biz ne zaman ve neden bu kadar geriye gittik diye. Cevabını bulamadım.”
Sırf başı açık diye kendini “ilerici, çağdaş ve modern” sayan bir kişinin rezalet ötesi cümleleri bunlar.
Buram buram popüler sanatçı şımarıklığı kokan cümleler.
Ve evet bu kişi bir sanatçı…
Bunun da ötesinde televizyonlarda kadın programı yapan bir sanatçı…
Daha da fazlası aşağılamış olduğu kişilerle aynı cinsiyete sahip bir sanatçı…
Melek Baykal yapmış olduğu bu rezalet ötesi paylaşımdan sonra özür açıklaması yaptı dün:
“Yapılan yorumlardan sonra, paylaşımımı kendim için kayda alıp sildim ve ardından defalarca okudum. Okuduklarım beni bile ürküttü. Aklımın ucundan bile geçmeyen ancak seçtiğim kelimelerin yanlışlığından dolayı maksadını fazlasıyla aşan ifadeden büyük pişmanlık duydum. Şu konuda emin olun ki, benim en büyük hatam, bu kadar yanlış yoruma açık bir metni paylaşmak oldu. Tarihi konak ve içinde gördüklerim beni çok etkiledi, heyecanlandırdı. Bu tarihi görünce ve hatta içimde hissedince, bu duygumu sizlere anlatma ihtiyacı duydum. Heyecanla, hızlıca yazdığım ve ikinci kez okumadan paylaştığım fikrimin ne anlamlara gelebileceğini fark etmek hala kanımı donduruyor ve beni derinden yaralıyor. Birlik ve beraberliğe, barışa ve huzura fazlasıyla ihtiyacımız olan ülkemizde, bir sanatçı olarak en başta benim böyle yanlış bir tutum takınmam mümkün olamaz. Bugün bu insanlardan özür dilemeye gittim. Onlar her zamanki yüce gönüllülükleri ile beni bağırlarına bastılar. Bu vesile ile onlardan bir kez de sizlerin önünde özür dilemek istiyorum. Bizleri birleştirebilecek tek şey sevgi. Yüreklerimizin sevgi ile bir atması dileğimle.”
Kendini bilmez bir şekilde bu paylaşımı yaptığını ifade eden bir sanatçının en azından benim nazarımda özrünün bir kıymeti yok.
Ama “150 yıl geri” olarak nitelediği o kadınlar kendilerini aşağılamasına rağmen Melek Baykal'ın özrünü kabul edip bağırlarına basmışlar.
Sırf başörtülü diye o kadınlarla somurtarak fotoğraf çektirdiği ve bunu da utanmadan aşağılayıcı ifadelerle not düşerek paylaşımda bulunduğu o kadınlar…
O yürekleriyle, kendilerini aşağılamasına rağmen Melek Baykal'la fotoğraf çektirirken ne kadar mutlu oldukları gözlerinden okunan o kadınlar 150 yıl ileri Melek Baykal'dan.
Dün kamuoyunda inanılmaz bir tepki yağdı Melek Baykal'a…
Sevindirici olan bir gelişme artık insanların kılık kıyafetlerinden ötürü aşağılanmalarına karşılık seslerini daha yüksek çıkarmaları ve bu seslerin oluşturduğu baskıyla Melek Baykal'ın özür dilemek zorunda kalması.
Eski Türkiye'de başörtüsü takan kadınlar hor görüldüğü ve ötekileştirildiği için o insanlara her türlü zulmü yapmak serbestti.
Meclis'e başörtüsüyle girdiği için Merve Kavakçı'ya dönemin başbakanı Meclis kürsüsünden yani halkın kürsüsünden “bu kadına haddini bildirin” cümlelerini sarf edebiliyordu.
Bugün ise Türkiye'de değişen bir şeyler var.
Yeni Türkiye dedikleri şey de tam olarak bu.
Eskiden farklı fikirlerinden, kılık kıyafetlerinden dolayı aşağılanan, ötekileştirilen ve sindirilen insanların bugün sesleri çıkıyor.
En az bu insanları aşağılayanlar kadar, en az bu insanları insandan bile saymayanlar kadar sesleri çıkıyor.
Hazmedemedikleri şeyse aşağıladıkları, ezdikleri ve fikirlerini kabul etmedikleri bu insanlarla eşitlenme meselesi.
Eşitlenmek istemiyorlar her zaman ki gibi iktidarlar kendilerinin istedikleri gibi olmasa da kamuoyunda kendilerinin sesi daha çok çıksın ve fikren bizim iktidarımız ülkede egemen olsun istiyorlar.
Ama artık çok geç.
Türkiye geri dönülemez bir yol aldı.
Ve bu yolu aşağılanan, sesi kıstırılan insanlar sayesinde aldı.
Özür metinlerinde itiraf edercesine yazdıklarının ne anlama geldiğini anlamayıp daha sonradan okuduklarında korkunç cümleler yazdığını ifade edenlerin bilinçaltına işlemiş olan Kemalist refleksler son buluyor artık.
Geriye popüler sanatçı olma şımarıklığıyla ortaya dökülen üstten bakış içeren cümleler ve kendi fikrinden olmayanı dışlayan, çağdışı gören cümleler kalıyor. Ve elbette ki Türkiye'nin uzun zamandan bu yana gelen sırf birkaç film ve dizide oynadı diye kendini halktan üstün gören aydın sanatçı sorunu.
Bugün sevinmemiz gereken bu insanların beyinlerinin bir köşesine işlenen kendisinden olmayanı aşağılayan Kemalizm soslu “Cumhuriyet Teyze-Amca” konulu bilinçaltlarına karşılık aşağılananların, ezilenlerin, ötekileştirilen ve dışlananların seslerinin en az onlar kadar çıkması, en az onlar kadar kendilerine hakaret edilmesine karşılık haklarını sonuna kadar savunması.
Bu köşenin yazarı da Melek Baykal'ı Cennet Mahallesi'ndeki o komik ve güldüren Pembe karakteriyle hatırlamak isterdi hayatı boyunca. Ama öyle hatırlamayacak…
Keşke vicdanı ve yüreği de adı gibi olsaydı Melek Baykal'ın.
Ama işte hayat bu… Öyle değilmiş ne yazık ki.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekin Gün
Keşke vicdanın da adın gibi olsaymış Melek Baykal…
Melek Baykal dün Instagram adlı sosyal paylaşım hesabından başörtülü kadınlarla çektirmiş olduğu fotoğrafın altına şu notu yazmış:
“Konağın duvarında konağın gerçek sahipleri Hayri İnal ve ailesinin resimlerini gördüm… Gözlerime inanamadım en az 100 sene önce çekilen resimlerdeki hanımefendiler son derece medeni bir tavır ve kılık kıyafetleriyle bana gülümsüyorlardı… Çok mutlu olmuştum. Sonra kafamı sola çevirdim gördüğüm manzara 150 sene sonra geldiğimiz noktaydı… Yani konağın yeni sahipleri Yozgat belediyesi ve çalışanları… Yeni sahipleriyle aralarına girip resim çektirdim. Yüzümdeki ifadeden ne kadar mutlu olmuşum anlarsınız zaten… Konağı terk ederken aklımda tek bir şey kaldı konağın gerçek sahiplerinin medeni halleri. Sonra karmakarışık duygularla oradan uzaklaştım. Ve kendi kendime sordum. Biz ne zaman ve neden bu kadar geriye gittik diye. Cevabını bulamadım.”
Sırf başı açık diye kendini “ilerici, çağdaş ve modern” sayan bir kişinin rezalet ötesi cümleleri bunlar.
Buram buram popüler sanatçı şımarıklığı kokan cümleler.
Ve evet bu kişi bir sanatçı…
Bunun da ötesinde televizyonlarda kadın programı yapan bir sanatçı…
Daha da fazlası aşağılamış olduğu kişilerle aynı cinsiyete sahip bir sanatçı…
Melek Baykal yapmış olduğu bu rezalet ötesi paylaşımdan sonra özür açıklaması yaptı dün:
“Yapılan yorumlardan sonra, paylaşımımı kendim için kayda alıp sildim ve ardından defalarca okudum. Okuduklarım beni bile ürküttü. Aklımın ucundan bile geçmeyen ancak seçtiğim kelimelerin yanlışlığından dolayı maksadını fazlasıyla aşan ifadeden büyük pişmanlık duydum. Şu konuda emin olun ki, benim en büyük hatam, bu kadar yanlış yoruma açık bir metni paylaşmak oldu. Tarihi konak ve içinde gördüklerim beni çok etkiledi, heyecanlandırdı. Bu tarihi görünce ve hatta içimde hissedince, bu duygumu sizlere anlatma ihtiyacı duydum. Heyecanla, hızlıca yazdığım ve ikinci kez okumadan paylaştığım fikrimin ne anlamlara gelebileceğini fark etmek hala kanımı donduruyor ve beni derinden yaralıyor. Birlik ve beraberliğe, barışa ve huzura fazlasıyla ihtiyacımız olan ülkemizde, bir sanatçı olarak en başta benim böyle yanlış bir tutum takınmam mümkün olamaz. Bugün bu insanlardan özür dilemeye gittim. Onlar her zamanki yüce gönüllülükleri ile beni bağırlarına bastılar. Bu vesile ile onlardan bir kez de sizlerin önünde özür dilemek istiyorum. Bizleri birleştirebilecek tek şey sevgi. Yüreklerimizin sevgi ile bir atması dileğimle.”
Kendini bilmez bir şekilde bu paylaşımı yaptığını ifade eden bir sanatçının en azından benim nazarımda özrünün bir kıymeti yok.
Ama “150 yıl geri” olarak nitelediği o kadınlar kendilerini aşağılamasına rağmen Melek Baykal'ın özrünü kabul edip bağırlarına basmışlar.
Sırf başörtülü diye o kadınlarla somurtarak fotoğraf çektirdiği ve bunu da utanmadan aşağılayıcı ifadelerle not düşerek paylaşımda bulunduğu o kadınlar…
O yürekleriyle, kendilerini aşağılamasına rağmen Melek Baykal'la fotoğraf çektirirken ne kadar mutlu oldukları gözlerinden okunan o kadınlar 150 yıl ileri Melek Baykal'dan.
Dün kamuoyunda inanılmaz bir tepki yağdı Melek Baykal'a…
Sevindirici olan bir gelişme artık insanların kılık kıyafetlerinden ötürü aşağılanmalarına karşılık seslerini daha yüksek çıkarmaları ve bu seslerin oluşturduğu baskıyla Melek Baykal'ın özür dilemek zorunda kalması.
Eski Türkiye'de başörtüsü takan kadınlar hor görüldüğü ve ötekileştirildiği için o insanlara her türlü zulmü yapmak serbestti.
Meclis'e başörtüsüyle girdiği için Merve Kavakçı'ya dönemin başbakanı Meclis kürsüsünden yani halkın kürsüsünden “bu kadına haddini bildirin” cümlelerini sarf edebiliyordu.
Bugün ise Türkiye'de değişen bir şeyler var.
Yeni Türkiye dedikleri şey de tam olarak bu.
Eskiden farklı fikirlerinden, kılık kıyafetlerinden dolayı aşağılanan, ötekileştirilen ve sindirilen insanların bugün sesleri çıkıyor.
En az bu insanları aşağılayanlar kadar, en az bu insanları insandan bile saymayanlar kadar sesleri çıkıyor.
Hazmedemedikleri şeyse aşağıladıkları, ezdikleri ve fikirlerini kabul etmedikleri bu insanlarla eşitlenme meselesi.
Eşitlenmek istemiyorlar her zaman ki gibi iktidarlar kendilerinin istedikleri gibi olmasa da kamuoyunda kendilerinin sesi daha çok çıksın ve fikren bizim iktidarımız ülkede egemen olsun istiyorlar.
Ama artık çok geç.
Türkiye geri dönülemez bir yol aldı.
Ve bu yolu aşağılanan, sesi kıstırılan insanlar sayesinde aldı.
Özür metinlerinde itiraf edercesine yazdıklarının ne anlama geldiğini anlamayıp daha sonradan okuduklarında korkunç cümleler yazdığını ifade edenlerin bilinçaltına işlemiş olan Kemalist refleksler son buluyor artık.
Geriye popüler sanatçı olma şımarıklığıyla ortaya dökülen üstten bakış içeren cümleler ve kendi fikrinden olmayanı dışlayan, çağdışı gören cümleler kalıyor.
Ve elbette ki Türkiye'nin uzun zamandan bu yana gelen sırf birkaç film ve dizide oynadı diye kendini halktan üstün gören aydın sanatçı sorunu.
Bugün sevinmemiz gereken bu insanların beyinlerinin bir köşesine işlenen kendisinden olmayanı aşağılayan Kemalizm soslu “Cumhuriyet Teyze-Amca” konulu bilinçaltlarına karşılık aşağılananların, ezilenlerin, ötekileştirilen ve dışlananların seslerinin en az onlar kadar çıkması, en az onlar kadar kendilerine hakaret edilmesine karşılık haklarını sonuna kadar savunması.
Bu köşenin yazarı da Melek Baykal'ı Cennet Mahallesi'ndeki o komik ve güldüren Pembe karakteriyle hatırlamak isterdi hayatı boyunca.
Ama öyle hatırlamayacak…
Keşke vicdanı ve yüreği de adı gibi olsaydı Melek Baykal'ın.
Ama işte hayat bu… Öyle değilmiş ne yazık ki.