Şimdi ancak sağa sola sataşıp küfür ve hakaret ediyorsun diyenler bu yazıyı okumasa da olur.
Zira bu yazı başlı başına onları ilgilendirse de onlar memlekete yön vermekle meşgul olup analizin dibine vurmaktan ve AK Partili gözükmemek adına laf olsun diye üç beş eleştiri yapmaktan bir hal oldukları için ruh sağlıklarını zinde tutsunlar.
Bugün hiç evirmeden çevirmeden açıkça geç kalmış bir yazıyı yazacağım.
Yazmadan önce çok düşündüm çünkü mahalle baskısında ibreler “1 Kasım'da iktidar olduk zaten bırakalım artık şu tartışmaları” minvalinde olduğu için mecburen düşünmeden edemedim.
Ama sonunda yazmaya karar verdim, çünkü yazamasam içimde kalacaktı ve yazamamak da her şeyi bir çırpıda unutmak manasına geleceği için bu durum bana açıkçası çok da ilkeli gelmedi.
Vatandaşı kandırmanın alemi yok. Ha gazetecilik vatandaş için değil, doğruları söylemek için yapılır safsatasını diyorsanız başka kapıya, bu yazı sizin için de tahammül edebileceğiniz bir şey değil.
Sizin hikâyenizin girişi zaten Gezi Olayları'nın başladığı zamana dayanıyor…
Hani şu 3-5 çapulcunun meydana park için inip de 5 gün sonra havalimanı olmasın diye saçmaladıkları elit “isyan”
Bu “isyankar” çocukları anlamak için meydana çıktınız önce. Bir ay boyunca “Gezi'nin ilk 3 gününü bende destekledim…” tadında yorumlar yaptınız, oraya inen çocukları anlamamız gerektiğini televizyon ekranlarında söyleyip köşelerinizde yazıp çizdiniz.
Hepiniz “öldük, bittik” derken Erdoğan çıktı ve 3-5 andavala haddini bildirdi, ortada bunlara ne “No Pasaran” diye Cemaat'in kuyruğuna takılmış adam kaldı ne BBC, ne de faiz lobisinin mimarı İstanbul Sermayesi.
Sonra da çıkıp utanmadan “Gezi bir darbe girişimiydi, bunlara prim verilmemesi gerekiyordu” diye yorumlar yaptınız, çark konusunda Kılıçdaroğlu ile yarışır hale geldiniz.
E kompozisyonunuza başlamışken girişe Gezi'yle başlayıp gelişmeyi de 17-25 Aralık Darbeleri'yle devam ettirmeye çalıştınız.
Haliyle tutmadı tabi bu fırıldaklığınız.
Önceleri devletin içine sızıp illegal bir şekilde devlete dizayn operasyonu çekmeye çalışan paralel yapıya ve bu yapıyla tek başına savaşan Erdoğan'a “hepimiz kardeşiz, aman böyle yapmayın, sevgiyle kalalım” dediniz (ki aranızda hala bazıları böyle diyor, hangi akla ve mantığa sığdırıyor bilemiyorum), sonraları bukalemun rollerine soyunup “paralel yapı kötü ama tabanı iyi aslında” demeye başladınız.
Apaçık bir darbe olan Gezi'nin ilk 3 gününe meşruiyet aradığınız gibi paralel yapının da tabanına meşruiyet aradınız. Allahtan çıkıp da içinizden biri “80 Darbesi olmadan önce ortam çok kötüydü” diye Kenan Evren'e de meşruiyet aramaya kalkmadı o üç günlük Gezi meselesine meşruiyet aradığınız gibi.
Sonra yola geldiniz, tabanla tavan arasında bir fark olmadığını gördünüz, gün geçtikçe taban (istisnaları saymıyorum) tavanla birlikte hareket edince Vespuçi'nin Amerika'yı keşfindeki şaşkınlığı gibi ağzınız açık bir şekilde “aaa” diyerek afallayıp kaldınız.
Tabi her zaman olduğu gibi Erdoğan tek başına (evet tek başına) çıktı mücadele etti, bu millete her türlü hainlik yapanlara haddini bildirince yine Erdoğan'ın arkasına aymazca sığınarak “bunlar zaten en başından beri çok kötüydü” cümlelerini de söylemeye başladınız.
Gel zaman git zaman kapıya dayandı 7 Haziran. Sandıktan koalisyon çıkınca, dolar 3 liraya fırlayınca, PKK savaşı tekrar başlatınca memlekete bunların çözümü olarak CHP ile koalisyonun ne kadar da hayırlara vesile olacağını anlatıp durdunuz.
Kemalistlerin gazını almak için CHP ile koalisyonun ne faydası olacaksa artık hemen yapılması gerektiğini savundunuz, siz savunurken Bahçeli ile Demirtaş da sizinle aynı fikirde canhıraş bu düşüncelerinizi farklı koldan savunmaktan geri durmadı.
Meğerse pek kutuplaşmışız, halk sokakta birbirini çiğ çiğ yiyormuş ayaklarına yatıp bu kadar “kutuplaşmamızın” şerefine CHP ile koalisyonun sonunda, Türkiye'nin İsviçre gibi bir ülke olacağına dair insanları inandırmaya çalıştınız, AK Parti'nin 2002'den bu yana taşıdığı ilkelerini hiçe saymış oldunuz.
Bu noktada yine ve her zaman ki gibi sahneye Erdoğan çıktı ve muhteşem stratejik dehasıyla 1 Kasım zaferinin önünü açan hamlesini yaptı ve bugün Türkiye Rusya'ya dahi kafa tutan, bağımsız bir aktör olarak mücadelesini her türlü zeminde yapan ve dünya tarafından ne yapacağı kestirilemeyen zirve ülke olma yolundaki en büyük aday haline geldi.
Hal böyle olunca 1 Kasım'da bu sonucun çıkacağını biliyormuş gibi, olması gereken de buydu zaten diye müthiş analizlerinizden bu halkı da mahrum etmediniz ve Allah'a şükür şu sıralar hiç değilse bu saçmalıklarınız hususunda sesiniz çıkmıyor.
Velhasıl kelam bu yazıyı da zaten sizleri geç de olsa tebrik etmek için yazdım.
Sizin kadar dengeci olamadığım, kriz anlarındaki her koşulda dönemin adamı olamayacağım ve en bunalım zamanlarda “ama'lı, fakat'lı” cümleleri sizin kadar bolca kullanmayı beceremediğim için tüm bu performanslarınızı ayakta alkışlamak bile az kalır.
Açıkçası sizin kadar profesyonel bir gazeteci değilim, amatörlüğün dibine vurmuş bir insanım. Yanlış anlamayın sakın ha, bundan da gocunmuyorum, bilakis en onurlu ve en ilkeli olanın bu olduğunu düşündüğüm için tarafımı kayıtsız şartsız belli ediyor, tarafımın dışındaki bir sonuçta da birilerinin “yargılanacaksınız” tehditlerine vız gelir tırıs gider diyorum.
Yargılanırsak şayet paşa paşa gider yatarız içeride, bir kalem bir kağıt verdiler mi ekmek elden su gölden. Yargılanmaktan paçayı kurtarırsak da şayet en kötü işsiz kalırız, gider para kazanmanın yolunu da başka şekilde buluruz.
Sonuç her nasıl olursa olsun ne onurumuzdan, ne de gece yastığa başımızı koyduğumuzda sızlama ihtimali olan o vicdanımızdan vazgeçeriz. Şimdi…
Etmek istediğiniz küfürler varsa buyurun ağız dolusu edin, zira hak ettim, sizleri eleştirmenin, sizlere dokunmanın dayanılmaz hafifliğine yenik düştüysem bunu gurur sayarım.
Hee küfür edemeyip “1 Kasım'dan sonra her şey güllük gülistanlık neden fitnecilik yapıyorsun” derseniz de fitne diye diye çamur at izi kalsın kampanyanıza boyun eğecek değilim, sizin gibi her yazdığımı da belli bir hesap kitap dahilinde yazmıyorum.
Kusura bakmayın “fikir yazmıyorsun, ancak sağa sola sataşıyorsun” dediğiniz gibi en fazla kafam buna basıyor, sizin hesaplarınıza, kitaplarınıza kafam ne kadar uğraşsam da basmıyor.
Zinhar bu saatten sonra da diyeceklerinizden asla çekinmeyin, her türlü siyasal pozisyonda gideriniz var ne de olsa…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekin Gün
Kusura bakmayın sizin kadar dengeci olamadım!
Şimdi ancak sağa sola sataşıp küfür ve hakaret ediyorsun diyenler bu yazıyı okumasa da olur.
Zira bu yazı başlı başına onları ilgilendirse de onlar memlekete yön vermekle meşgul olup analizin dibine vurmaktan ve AK Partili gözükmemek adına laf olsun diye üç beş eleştiri yapmaktan bir hal oldukları için ruh sağlıklarını zinde tutsunlar.
Bugün hiç evirmeden çevirmeden açıkça geç kalmış bir yazıyı yazacağım.
Yazmadan önce çok düşündüm çünkü mahalle baskısında ibreler “1 Kasım'da iktidar olduk zaten bırakalım artık şu tartışmaları” minvalinde olduğu için mecburen düşünmeden edemedim.
Ama sonunda yazmaya karar verdim, çünkü yazamasam içimde kalacaktı ve yazamamak da her şeyi bir çırpıda unutmak manasına geleceği için bu durum bana açıkçası çok da ilkeli gelmedi.
Vatandaşı kandırmanın alemi yok. Ha gazetecilik vatandaş için değil, doğruları söylemek için yapılır safsatasını diyorsanız başka kapıya, bu yazı sizin için de tahammül edebileceğiniz bir şey değil.
Sizin hikâyenizin girişi zaten Gezi Olayları'nın başladığı zamana dayanıyor…
Hani şu 3-5 çapulcunun meydana park için inip de 5 gün sonra havalimanı olmasın diye saçmaladıkları elit “isyan”
Bu “isyankar” çocukları anlamak için meydana çıktınız önce. Bir ay boyunca “Gezi'nin ilk 3 gününü bende destekledim…” tadında yorumlar yaptınız, oraya inen çocukları anlamamız gerektiğini televizyon ekranlarında söyleyip köşelerinizde yazıp çizdiniz.
Hepiniz “öldük, bittik” derken Erdoğan çıktı ve 3-5 andavala haddini bildirdi, ortada bunlara ne “No Pasaran” diye Cemaat'in kuyruğuna takılmış adam kaldı ne BBC, ne de faiz lobisinin mimarı İstanbul Sermayesi.
Sonra da çıkıp utanmadan “Gezi bir darbe girişimiydi, bunlara prim verilmemesi gerekiyordu” diye yorumlar yaptınız, çark konusunda Kılıçdaroğlu ile yarışır hale geldiniz.
E kompozisyonunuza başlamışken girişe Gezi'yle başlayıp gelişmeyi de 17-25 Aralık Darbeleri'yle devam ettirmeye çalıştınız.
Haliyle tutmadı tabi bu fırıldaklığınız.
Önceleri devletin içine sızıp illegal bir şekilde devlete dizayn operasyonu çekmeye çalışan paralel yapıya ve bu yapıyla tek başına savaşan Erdoğan'a “hepimiz kardeşiz, aman böyle yapmayın, sevgiyle kalalım” dediniz (ki aranızda hala bazıları böyle diyor, hangi akla ve mantığa sığdırıyor bilemiyorum), sonraları bukalemun rollerine soyunup “paralel yapı kötü ama tabanı iyi aslında” demeye başladınız.
Apaçık bir darbe olan Gezi'nin ilk 3 gününe meşruiyet aradığınız gibi paralel yapının da tabanına meşruiyet aradınız. Allahtan çıkıp da içinizden biri “80 Darbesi olmadan önce ortam çok kötüydü” diye Kenan Evren'e de meşruiyet aramaya kalkmadı o üç günlük Gezi meselesine meşruiyet aradığınız gibi.
Sonra yola geldiniz, tabanla tavan arasında bir fark olmadığını gördünüz, gün geçtikçe taban (istisnaları saymıyorum) tavanla birlikte hareket edince Vespuçi'nin Amerika'yı keşfindeki şaşkınlığı gibi ağzınız açık bir şekilde “aaa” diyerek afallayıp kaldınız.
Tabi her zaman olduğu gibi Erdoğan tek başına (evet tek başına) çıktı mücadele etti, bu millete her türlü hainlik yapanlara haddini bildirince yine Erdoğan'ın arkasına aymazca sığınarak “bunlar zaten en başından beri çok kötüydü” cümlelerini de söylemeye başladınız.
Gel zaman git zaman kapıya dayandı 7 Haziran. Sandıktan koalisyon çıkınca, dolar 3 liraya fırlayınca, PKK savaşı tekrar başlatınca memlekete bunların çözümü olarak CHP ile koalisyonun ne kadar da hayırlara vesile olacağını anlatıp durdunuz.
Kemalistlerin gazını almak için CHP ile koalisyonun ne faydası olacaksa artık hemen yapılması gerektiğini savundunuz, siz savunurken Bahçeli ile Demirtaş da sizinle aynı fikirde canhıraş bu düşüncelerinizi farklı koldan savunmaktan geri durmadı.
Meğerse pek kutuplaşmışız, halk sokakta birbirini çiğ çiğ yiyormuş ayaklarına yatıp bu kadar “kutuplaşmamızın” şerefine CHP ile koalisyonun sonunda, Türkiye'nin İsviçre gibi bir ülke olacağına dair insanları inandırmaya çalıştınız, AK Parti'nin 2002'den bu yana taşıdığı ilkelerini hiçe saymış oldunuz.
Bu noktada yine ve her zaman ki gibi sahneye Erdoğan çıktı ve muhteşem stratejik dehasıyla 1 Kasım zaferinin önünü açan hamlesini yaptı ve bugün Türkiye Rusya'ya dahi kafa tutan, bağımsız bir aktör olarak mücadelesini her türlü zeminde yapan ve dünya tarafından ne yapacağı kestirilemeyen zirve ülke olma yolundaki en büyük aday haline geldi.
Hal böyle olunca 1 Kasım'da bu sonucun çıkacağını biliyormuş gibi, olması gereken de buydu zaten diye müthiş analizlerinizden bu halkı da mahrum etmediniz ve Allah'a şükür şu sıralar hiç değilse bu saçmalıklarınız hususunda sesiniz çıkmıyor.
Velhasıl kelam bu yazıyı da zaten sizleri geç de olsa tebrik etmek için yazdım.
Sizin kadar dengeci olamadığım, kriz anlarındaki her koşulda dönemin adamı olamayacağım ve en bunalım zamanlarda “ama'lı, fakat'lı” cümleleri sizin kadar bolca kullanmayı beceremediğim için tüm bu performanslarınızı ayakta alkışlamak bile az kalır.
Açıkçası sizin kadar profesyonel bir gazeteci değilim, amatörlüğün dibine vurmuş bir insanım. Yanlış anlamayın sakın ha, bundan da gocunmuyorum, bilakis en onurlu ve en ilkeli olanın bu olduğunu düşündüğüm için tarafımı kayıtsız şartsız belli ediyor, tarafımın dışındaki bir sonuçta da birilerinin “yargılanacaksınız” tehditlerine vız gelir tırıs gider diyorum.
Yargılanırsak şayet paşa paşa gider yatarız içeride, bir kalem bir kağıt verdiler mi ekmek elden su gölden. Yargılanmaktan paçayı kurtarırsak da şayet en kötü işsiz kalırız, gider para kazanmanın yolunu da başka şekilde buluruz.
Sonuç her nasıl olursa olsun ne onurumuzdan, ne de gece yastığa başımızı koyduğumuzda sızlama ihtimali olan o vicdanımızdan vazgeçeriz.
Şimdi…
Etmek istediğiniz küfürler varsa buyurun ağız dolusu edin, zira hak ettim, sizleri eleştirmenin, sizlere dokunmanın dayanılmaz hafifliğine yenik düştüysem bunu gurur sayarım.
Hee küfür edemeyip “1 Kasım'dan sonra her şey güllük gülistanlık neden fitnecilik yapıyorsun” derseniz de fitne diye diye çamur at izi kalsın kampanyanıza boyun eğecek değilim, sizin gibi her yazdığımı da belli bir hesap kitap dahilinde yazmıyorum.
Kusura bakmayın “fikir yazmıyorsun, ancak sağa sola sataşıyorsun” dediğiniz gibi en fazla kafam buna basıyor, sizin hesaplarınıza, kitaplarınıza kafam ne kadar uğraşsam da basmıyor.
Zinhar bu saatten sonra da diyeceklerinizden asla çekinmeyin, her türlü siyasal pozisyonda gideriniz var ne de olsa…