Her şey Rekabet Kurulu'nun dizi dünyasındaki kartelleşme ve o kartelleşmenin yol açtığı çürümeye neşter atmasıyla başladı. Kamuoyu bu operasyonu daha ayrıntılı bir biçimde sevgili FuatUğur'un "Kartelleşen dizi şirketleri veoyuncu ajansı 'Mama'larına baskın" yazısıyla duydu.
Önce dizi sektöründeki kartel şirketlere, ardından da oyuncu ajanslarına ve menajerlik firmalarına operasyon yapıldı.
Dünyaya yılda 600 milyon doların üzerinde ihracat geliri sağlayan dizi sektörünü giderek kısırlaştıran, çürüten bu kartellere karşı yapılan operasyon müthiş bir rüzgâr estirdi. Çünkü sektördeki herkes her şeyi biliyor ama medyadan siyasete uzanan müthiş ağ nedeniyle kimse konuşamıyordu. Her şey birkaç büyük şirket ve birkaç menajerlik firması arasında dönüp duruyordu. O isimlerin en başında da günlerdir adı etrafında fırtınalar kopan ID Danışmanlık şirketinin patronu Ayşe Barım vardı. Sektörün patroniçesiydi. Patroniçe Barım, dizi sektöründeki kartelleşmenin simgesiydi. Onun izni olmadan bir dizide rol almak, öne çıkmak mümkün değildi. Yetişmiş yetenekli yüzlere oyuncunun, sektöre farklı renk getirmek isteyen genç yönetmenlerin kaderi onun iki dudağı arasındaydı. Bu fotoğraf, sinema ve dizi sektörünü bilenler için hiç yabancı değildi. Ama hiçbir dönem bu kadar baskın ve aleni kirli ilişkiler kurulmamış ve sektör böylesine derin bir çürümenin eşiğine gelmemişti.
Bu nedenle operasyon her kesimden destek gördü. Birçok sanatçı, kartelleşmeyi ve çürümeyi deşifre eden açıklamalar yaptı. Hatta hükümete muhalif solcu sanatçılar bile şöyle demeye başladı: "Bu tekelleşme çarkına çomak sokmayaçalışanların yalnız bırakıldığı birsistem oluşturuldu."
Ama ne zaman işin içine Gezi kalkışması girdi, solcular da çark etmeye başladı. Meşhur sosyalistler bile geri adım atıp vahşi kapitalistlerin kartellerine ve rezil sistemine sahip çıkmaya başladı. Oysa Gezi, sadece yerli kartelcilerin değil Soros gibi küreselcilerin de destek verdiği hükümeti devirme kalkışmasıydı. Merak eden solcular, aynı tarihlerde Brezilya'da solcu Devlet Başkanı Dilma Rousseff hükümetinin nasıl düşürüldüğüne ve yine bir önceki solcu Başkan Lula'nın nasıl içeri atıldığına bakabilir.
Cumhuriyet savcılarının Gezi'yle ilişkili soruşturmasından ne çıkar bilemem ama şu gerçek değişmez: O kartelciler Gezi kalkışmasının esas aktörleriydi. Yoksa Koç gibi sanayiciler, babalarının hayrına otel kapılarını Gezicilere açmazdı.
Bu yüzden Gezi kalkışmasına sarılanların dönüp o olayın arka planına bakmaları gerekiyor. Bu topraklara öyle bir zehir zikredildi ki, muhaliflik Türkiye düşmanlığıyla eşdeğer hâle geldi. O günlerde bu ülkenin sinema alanında en önemli festivallerinden Antalya Altın Portakal Festivali ile ilgili bir olaya tanık oldum. Antalya Belediye Başkanı AK Partili Menderes Türel, festivalin geçit töreni için çok sayıda sanatçıyı davet etmişti.
Ama hesaba katmadığı bir isim vardı. Bugün de gündem olan Ayşe Barım... Barım, o gün davet alan bütün sanatçıları tek tek arıyor ve "Davete katılmayın" talimatı veriyordu. Tıpkı "Gezi'ye gidin" dediği gibi "Antalya'ya gitmeyin" diyordu. Onlar da emir eri gibi talimata harfiyen uyuyor ve "Antalya'ya gelmiyoruz" diyorlardı. Neyse ki araya tecrübeli bir bürokrat girerek durumu halletti.
Şu rezilliğe bakar mısınız? Antalya Altın Portakal, Türkiye'nin sinema yoluyla dünyaya açılması, sanatın birleştirici gücü hiç umurlarında bile değil. Yeter ki AK Parti'nin hanesine artı yazmasın.
Aynı şeyi 2017 yılında daha sert yapmaya başladılar. O zaman şöyle yazmıştım:
"İşin arka planında da her olayı büyütüp bir muhalefet odağına dönüştürmek isteyen 'Gezi tayfası' var. Dahası, işi sırf Antalya Uluslararası Film Festivali ilgi görmesin diye, dünyanın ünlü sanatçılarının Antalya'ya gelmesini engellemeye kadar vardırdılar. Lobi yaptılar. Arkasından da Antalya'yı itibarsızlaştırmak için aynı günlerde İstanbul'da ve aynı adla 'Antalya Film Festivali' düzenleyeceklerini açıkladılar. Tipik Geziaklı bu..."
Bu paçoz siyaset tavrı aynı zamanda kartelleşmenin gücünü ve siyasete müdahalesini de gösteriyor. Bu mutlaka durdurulmalı. Bu durdurulmazsa giderek kısırlaşan, birbirine benzeyen pespaye hikâyelerle dizi sektörü çöker, ihracat rekoru da hayal olur. Rekabet Kurulu'nun soruşturması sonuna kadar götürülmeli.
Yorum Ekle
Yorumlar
Maalesef yine TÜSİAD
15.02.2025 15:48
Ne zaman sivil iktidarlara yönelik negatif saldırılar artsa, vesayet kurumları hemen harekete geçer. Görevi bazen emekli generaller, bazen eski Türkiye'nin postal yalayıcı medya aktörleri, bazen vesayetin siyasi ayağı, bazen de o esas patronu TÜSİAD üstlenir.
Bütün dertleri siyasi iktidarlara ayar
Türkiye'de siyasetin gündeminden ne yazık ki CHP içi kavgayı ve iktidar-muhalefet gerginliğini indirmek pek mümkün değil. CHP'lilerin kendileri bile şikâyet ediyor ama sonuç değişmiyor. Kısırdöngü içinde akıp giden bir siyasi hayat var. Oysa hem dünyada hem de Türkiye'de çok şey değişti ve değişiyor
Siyasetin merkezi Ankara'da seçim havası yok ama siyaset kulisleri her zamankinden çok daha hareketli. İlk sıralarda Pasifik'te de olsa yine Başkan Erdoğan'ın estirdiği pozitif rüzgâr var. Gazze ve Gazze'ye yönelik Trump'ın işgalci yaklaşımları da siyasetin gündeminde. Bir de AK Parti büyük kongresi
CHP yüzyılı aşan tarihine 38 olağan, 19 olağanüstü kurultay sığdırdı. O kurultaylarda çok sert siyasi tartışmalar da yaşandı, hizipler savaşı da oldu, koltuk kavgası da... Ama CHP'nin hiçbir kurultayı bugünkü kadar "şaibe" altında kalmadı.
Hiçbirinde bu düzeyde bir ihanetten, hançerlemeden, "delege
CHP'de alevlenen cumhurbaşkanlığı adaylık kavgasını başta eski CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere birçok siyasi aktör erken bulsa da mesele sadece bundan ibaret değil.
Bu kavga, bir yanıyla "liderlik", diğer yanıyla da CHP'yi İmamoğlu partisi yapma kavgasıdır. Bu yüzden İBB Başkanı Ekr
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Hür Haber
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Ayşe Barım ve Antalya Altın Portakal Festivali
Her şey Rekabet Kurulu'nun dizi dünyasındaki kartelleşme ve o kartelleşmenin yol açtığı çürümeye neşter atmasıyla başladı. Kamuoyu bu operasyonu daha ayrıntılı bir biçimde sevgili Fuat Uğur'un "Kartelleşen dizi şirketleri ve oyuncu ajansı 'Mama'larına baskın" yazısıyla duydu.
Önce dizi sektöründeki kartel şirketlere, ardından da oyuncu ajanslarına ve menajerlik firmalarına operasyon yapıldı.
Dünyaya yılda 600 milyon doların üzerinde ihracat geliri sağlayan dizi sektörünü giderek kısırlaştıran, çürüten bu kartellere karşı yapılan operasyon müthiş bir rüzgâr estirdi. Çünkü sektördeki herkes her şeyi biliyor ama medyadan siyasete uzanan müthiş ağ nedeniyle kimse konuşamıyordu. Her şey birkaç büyük şirket ve birkaç menajerlik firması arasında dönüp duruyordu. O isimlerin en başında da günlerdir adı etrafında fırtınalar kopan ID Danışmanlık şirketinin patronu Ayşe Barım vardı. Sektörün patroniçesiydi.
Patroniçe Barım, dizi sektöründeki kartelleşmenin simgesiydi. Onun izni olmadan bir dizide rol almak, öne çıkmak mümkün değildi. Yetişmiş yetenekli yüzlere oyuncunun, sektöre farklı renk getirmek isteyen genç yönetmenlerin kaderi onun iki dudağı arasındaydı. Bu fotoğraf, sinema ve dizi sektörünü bilenler için hiç yabancı değildi. Ama hiçbir dönem bu kadar baskın ve aleni kirli ilişkiler kurulmamış ve sektör böylesine derin bir çürümenin eşiğine gelmemişti.
Bu nedenle operasyon her kesimden destek gördü. Birçok sanatçı, kartelleşmeyi ve çürümeyi deşifre eden açıklamalar yaptı. Hatta hükümete muhalif solcu sanatçılar bile şöyle demeye başladı:
"Bu tekelleşme çarkına çomak sokmaya çalışanların yalnız bırakıldığı bir sistem oluşturuldu."
Ama ne zaman işin içine Gezi kalkışması girdi, solcular da çark etmeye başladı. Meşhur sosyalistler bile geri adım atıp vahşi kapitalistlerin kartellerine ve rezil sistemine sahip çıkmaya başladı. Oysa Gezi, sadece yerli kartelcilerin değil Soros gibi küreselcilerin de destek verdiği hükümeti devirme kalkışmasıydı. Merak eden solcular, aynı tarihlerde Brezilya'da solcu Devlet Başkanı Dilma Rousseff hükümetinin nasıl düşürüldüğüne ve yine bir önceki solcu Başkan Lula'nın nasıl içeri atıldığına bakabilir.
Cumhuriyet savcılarının Gezi'yle ilişkili soruşturmasından ne çıkar bilemem ama şu gerçek değişmez: O kartelciler Gezi kalkışmasının esas aktörleriydi. Yoksa Koç gibi sanayiciler, babalarının hayrına otel kapılarını Gezicilere açmazdı.
Bu yüzden Gezi kalkışmasına sarılanların dönüp o olayın arka planına bakmaları gerekiyor. Bu topraklara öyle bir zehir zikredildi ki, muhaliflik Türkiye düşmanlığıyla eşdeğer hâle geldi. O günlerde bu ülkenin sinema alanında en önemli festivallerinden Antalya Altın Portakal Festivali ile ilgili bir olaya tanık oldum. Antalya Belediye Başkanı AK Partili Menderes Türel, festivalin geçit töreni için çok sayıda sanatçıyı davet etmişti.
Ama hesaba katmadığı bir isim vardı. Bugün de gündem olan Ayşe Barım... Barım, o gün davet alan bütün sanatçıları tek tek arıyor ve "Davete katılmayın" talimatı veriyordu. Tıpkı "Gezi'ye gidin" dediği gibi "Antalya'ya gitmeyin" diyordu. Onlar da emir eri gibi talimata harfiyen uyuyor ve "Antalya'ya gelmiyoruz" diyorlardı. Neyse ki araya tecrübeli bir bürokrat girerek durumu halletti.
Şu rezilliğe bakar mısınız? Antalya Altın Portakal, Türkiye'nin sinema yoluyla dünyaya açılması, sanatın birleştirici gücü hiç umurlarında bile değil. Yeter ki AK Parti'nin hanesine artı yazmasın.
Aynı şeyi 2017 yılında daha sert yapmaya başladılar. O zaman şöyle yazmıştım:
"İşin arka planında da her olayı büyütüp bir muhalefet odağına dönüştürmek isteyen 'Gezi tayfası' var. Dahası, işi sırf Antalya Uluslararası Film Festivali ilgi görmesin diye, dünyanın ünlü sanatçılarının Antalya'ya gelmesini engellemeye kadar vardırdılar. Lobi yaptılar. Arkasından da Antalya'yı itibarsızlaştırmak için aynı günlerde İstanbul'da ve aynı adla 'Antalya Film Festivali' düzenleyeceklerini açıkladılar. Tipik Gezi aklı bu..."
Bu paçoz siyaset tavrı aynı zamanda kartelleşmenin gücünü ve siyasete müdahalesini de gösteriyor. Bu mutlaka durdurulmalı. Bu durdurulmazsa giderek kısırlaşan, birbirine benzeyen pespaye hikâyelerle dizi sektörü çöker, ihracat rekoru da hayal olur. Rekabet Kurulu'nun soruşturması sonuna kadar götürülmeli.
Maalesef yine TÜSİAD
15.02.2025 15:48Ne zaman sivil iktidarlara yönelik negatif saldırılar artsa, vesayet kurumları hemen harekete geçer. Görevi bazen emekli generaller, bazen eski Türkiye'nin postal yalayıcı medya aktörleri, bazen vesayetin siyasi ayağı, bazen de o esas patronu TÜSİAD üstlenir. Bütün dertleri siyasi iktidarlara ayar
Siyasette sağ-sol değil ‘merkez’ büyüyor
14.02.2025 11:40Türkiye'de siyasetin gündeminden ne yazık ki CHP içi kavgayı ve iktidar-muhalefet gerginliğini indirmek pek mümkün değil. CHP'lilerin kendileri bile şikâyet ediyor ama sonuç değişmiyor. Kısırdöngü içinde akıp giden bir siyasi hayat var. Oysa hem dünyada hem de Türkiye'de çok şey değişti ve değişiyor
Ankara’nın derin aklı ve Yavaş’ın
13.02.2025 21:06Siyasetin merkezi Ankara'da seçim havası yok ama siyaset kulisleri her zamankinden çok daha hareketli. İlk sıralarda Pasifik'te de olsa yine Başkan Erdoğan'ın estirdiği pozitif rüzgâr var. Gazze ve Gazze'ye yönelik Trump'ın işgalci yaklaşımları da siyasetin gündeminde. Bir de AK Parti büyük kongresi
CHP’nin ‘şaibeli’ kurultayı
11.02.2025 16:25CHP yüzyılı aşan tarihine 38 olağan, 19 olağanüstü kurultay sığdırdı. O kurultaylarda çok sert siyasi tartışmalar da yaşandı, hizipler savaşı da oldu, koltuk kavgası da... Ama CHP'nin hiçbir kurultayı bugünkü kadar "şaibe" altında kalmadı. Hiçbirinde bu düzeyde bir ihanetten, hançerlemeden, "delege
İmamoğlu-Yavaş kavgasında son tango
08.02.2025 11:38CHP'de alevlenen cumhurbaşkanlığı adaylık kavgasını başta eski CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere birçok siyasi aktör erken bulsa da mesele sadece bundan ibaret değil. Bu kavga, bir yanıyla "liderlik", diğer yanıyla da CHP'yi İmamoğlu partisi yapma kavgasıdır. Bu yüzden İBB Başkanı Ekr