Demirtaş: Artık hiçbir Kürt, Türkiye’nin karşıtı olmayacak
Yazının Giriş Tarihi: 15.03.2025 15:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.03.2025 15:11
Bugün Suriye'de sürecin nereye evrileceği, bazı küresel güçlerin hesapları nedeniyle kafaları karıştırsa da, içeriden ve dışarıdan birileri Kürtleri kışkırtmaya çalışsa da bölgede yeni bir birlikteliğin doğuşuna tanık oluyoruz: Türk-Kürt ittifakı... Tıpkı bin yıl önceki gibi.
Başkan Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin o bin yıllık kardeşliğe atıf yaparak başlattıkları bu sürece ilk destek de terör örgütü lideri Öcalan'dan geldi.
Hiçbir komplekse girmeden açık ve net bir biçimde kurduğu isyan örgütünü bitirme kararı verdi ve bütün statü taleplerinden vazgeçildiğini açıkladı. Elbette bu noktaya durduk yerde gelinmedi. Arka planında Türkiye'nin demokratik dönüşümü, terörle mücadeledeki kararlılığı ve bölgesel güç oluşu gibi birçok etken var. Ama yine de bir terör örgütünü 50 yıllık taleplerinden vazgeçirmek kolay değil. Tıpkı başka ülkelerde olduğu gibi hâlâ risk var ve sabote etmek isteyenler de az değil.
Başta Cumhur İttifakı ve DEM Parti olmak üzere süreçte rol olan siyasi aktörler, yeni süreci büyük oranda sorunsuz yönetiyor. Ama yine de soru işaretleri var ve yeni paradigmanın içselleştirilmesi için teorik düzeyde yeni açıklamalara ihtiyaç var. Özellikle Kürt cenahında.
Bu açıdan eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın son yazısı bir hayli dikkat çekici ve önemli. Geçmişte üstlendiği rolüyle ilgili bir sürü şey söylenebilir ama bugün önemli olan Türk- Kürt kardeşliğine verdiği değer. Bu, bütün o geçmişi silmeye yetmese de unutturmaya yeter.
Yazının başlığını büyük ihtimalle kuruluş günlerine atıf yaparak "Korkma! Barış" koymuş. DEM Parti tabanının ilgiyle okuduğunu tahmin ediyorum ama sadece onların değil "terörsüz Türkiye" isteyen ve sürecin ne anlama geldiğini merak eden herkesin okumasında yarar var.
Hepsini değil ama bir kısmını buraya almak istiyorum...
Demirtaş, Cumhuriyet döneminden günümüze uzanan 100 yıllık tarihte Devlet-Kürt ilişkilerinin nasıl değiştiğine değiniyor ve şu tespiti yapıyor: "Aradan yüz yıl geçtive Kürtler çeşitli nedenlerleTrakya'dan Anadolu'ya herşehre, her ilçeye dağılıp yerleştiler,buraları yurt edinecek kadar'yerli' hale geldiler. Devlet de bu yüzyıl içinde,Kürt coğrafyası dahil olmak üzereTürkiye'nin en ücra köşesine kadarkurumsal varlığıyla girdi, yerleşti.Bazen zoraki, bazen mecburi,bazen gönüllü şekilde işleyen buiç içe geçme hali öyle bir durumageldi ki, artık Kürtleri Türklerdenve devletten, devleti de Kürtlerdenve Türklerden ayırmak, ayrıştırmakimkânsızlaştı. Bu demografik,kültürel, ekonomik ve siyasi içiçe geçme durumunu Suriye, İranve Irak'ta göremezsiniz. Oralardahalen bölgesel bir homojenlik sözkonusudur. Oysa Türkiye sosyolojisi,bu yönüyle diğer üç ülkedenaçık şekilde farklılık gösteriyor. Şimdi gelinen aşamada küreselve bölgesel risklerin de sıcaklığıylave bu tarihsel, sosyolojikgerçeklerin ışığında yeni bir paradigmayaihtiyaç olduğu kesindir.Eskiyi tekrarlamakla artık Kürt deTürk de nefes alamıyor, kan ve cankaybetmeye devam ediyor. Yüzyılın alışkanlıklarını, şablon vetabularını yıkmak kolay değil."
Yeni dönemin özünü de şu sözlerle açıklıyor: "Türkiye Cumhuriyeti devleti,Kürtlerin de devletidir."
Sonra da şunu ekliyor: "Erdoğan'ın ve Bahçeli'ninarkasında durduğu irade de,Özel'in 'Kürtlere devlet vaat ediyorum'söylemi de, Öcalan'ın çağrısıda budur."
Şu satırları da sınırların ötesine, dış Kürtlere mesaj: "Yeni Türk-Kürt ittifakı butemelde şekillenip gelişecek vebu yeni durum Suriye, Irak ve İranKürtlerini de olumlu etkileyecek.Artık hiçbir Kürt, bulunduğu devletinde Türkiye'nin de karşıtı,düşmanı, tehdidi olmayacak."
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Hür Haber
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Demirtaş: Artık hiçbir Kürt, Türkiye’nin karşıtı olmayacak
Bugün Suriye'de sürecin nereye evrileceği, bazı küresel güçlerin hesapları nedeniyle kafaları karıştırsa da, içeriden ve dışarıdan birileri Kürtleri kışkırtmaya çalışsa da bölgede yeni bir birlikteliğin doğuşuna tanık oluyoruz: Türk-Kürt ittifakı... Tıpkı bin yıl önceki gibi.
Başkan Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin o bin yıllık kardeşliğe atıf yaparak başlattıkları bu sürece ilk destek de terör örgütü lideri Öcalan'dan geldi.
Hiçbir komplekse girmeden açık ve net bir biçimde kurduğu isyan örgütünü bitirme kararı verdi ve bütün statü taleplerinden vazgeçildiğini açıkladı. Elbette bu noktaya durduk yerde gelinmedi. Arka planında Türkiye'nin demokratik dönüşümü, terörle mücadeledeki kararlılığı ve bölgesel güç oluşu gibi birçok etken var. Ama yine de bir terör örgütünü 50 yıllık taleplerinden vazgeçirmek kolay değil. Tıpkı başka ülkelerde olduğu gibi hâlâ risk var ve sabote etmek isteyenler de az değil.
Başta Cumhur İttifakı ve DEM Parti olmak üzere süreçte rol olan siyasi aktörler, yeni süreci büyük oranda sorunsuz yönetiyor. Ama yine de soru işaretleri var ve yeni paradigmanın içselleştirilmesi için teorik düzeyde yeni açıklamalara ihtiyaç var. Özellikle Kürt cenahında.
Bu açıdan eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın son yazısı bir hayli dikkat çekici ve önemli. Geçmişte üstlendiği rolüyle ilgili bir sürü şey söylenebilir ama bugün önemli olan Türk- Kürt kardeşliğine verdiği değer. Bu, bütün o geçmişi silmeye yetmese de unutturmaya yeter.
Yazının başlığını büyük ihtimalle kuruluş günlerine atıf yaparak "Korkma! Barış" koymuş. DEM Parti tabanının ilgiyle okuduğunu tahmin ediyorum ama sadece onların değil "terörsüz Türkiye" isteyen ve sürecin ne anlama geldiğini merak eden herkesin okumasında yarar var.
Hepsini değil ama bir kısmını buraya almak istiyorum...
Demirtaş, Cumhuriyet döneminden günümüze uzanan 100 yıllık tarihte Devlet-Kürt ilişkilerinin nasıl değiştiğine değiniyor ve şu tespiti yapıyor:
"Aradan yüz yıl geçti ve Kürtler çeşitli nedenlerle Trakya'dan Anadolu'ya her şehre, her ilçeye dağılıp yerleştiler, buraları yurt edinecek kadar 'yerli' hale geldiler.
Devlet de bu yüzyıl içinde, Kürt coğrafyası dahil olmak üzere Türkiye'nin en ücra köşesine kadar kurumsal varlığıyla girdi, yerleşti. Bazen zoraki, bazen mecburi, bazen gönüllü şekilde işleyen bu iç içe geçme hali öyle bir duruma geldi ki, artık Kürtleri Türklerden ve devletten, devleti de Kürtlerden ve Türklerden ayırmak, ayrıştırmak imkânsızlaştı. Bu demografik, kültürel, ekonomik ve siyasi iç içe geçme durumunu Suriye, İran ve Irak'ta göremezsiniz. Oralarda halen bölgesel bir homojenlik söz konusudur. Oysa Türkiye sosyolojisi, bu yönüyle diğer üç ülkeden açık şekilde farklılık gösteriyor.
Şimdi gelinen aşamada küresel ve bölgesel risklerin de sıcaklığıyla ve bu tarihsel, sosyolojik gerçeklerin ışığında yeni bir paradigmaya ihtiyaç olduğu kesindir. Eskiyi tekrarlamakla artık Kürt de Türk de nefes alamıyor, kan ve can kaybetmeye devam ediyor. Yüz yılın alışkanlıklarını, şablon ve tabularını yıkmak kolay değil."
Yeni dönemin özünü de şu sözlerle açıklıyor:
"Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir."
Sonra da şunu ekliyor:
"Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin arkasında durduğu irade de, Özel'in 'Kürtlere devlet vaat ediyorum' söylemi de, Öcalan'ın çağrısı da budur."
Şu satırları da sınırların ötesine, dış Kürtlere mesaj:
"Yeni Türk-Kürt ittifakı bu temelde şekillenip gelişecek ve bu yeni durum Suriye, Irak ve İran Kürtlerini de olumlu etkileyecek. Artık hiçbir Kürt, bulunduğu devletin de Türkiye'nin de karşıtı, düşmanı, tehdidi olmayacak."