İsrail'in siyonist yönetimi, Gazze'deki soykırımla yetinmedi, bu kez rotayı Lübnan'a çevirdi. Önce halka siber saldırıyla dehşet saçtı, sonra da Beyrut'u bombalarla yerle bir etmenin düğmesine bastı. Dünyanın güya demokratik ve güçlü ülkeleri de bu kanlı saldırıyı hiçbir şey olmamış gibi izledi. Yine Lübnan'a yapılan saldırıya karşı en sert açıklamayı, BM'de dünya devlet başkanlarının gözünün içine bakarak haykıran Başkan Erdoğan yaptı: "İsrail hükümeti, katliamlarına silah vemühimmat desteği sağlayan güçler tarafındanşımartıldıkça daha da pervasızlaşmakta;tüm insanlığa, insani değerlere ve uluslararasıhukuka meydan okumaktadır. İsrail'in, Gazzeve Ramallah'ta uyguladığı cinnet siyasetiniLübnan'a ve diğer bölge ülkelerine yayma girişimlerineartık 'dur' denilmelidir." Sahi bu vahşete kim "dur" diyecek? Böyle giderse faşist Hitler'in önce komünistlere saldırdığında sosyal demokratların, sosyal demokratlara saldırdığında liberallerin sessiz kalması gibi bir durum yaşanacak. Bölgemizde yaşanan da tam böyle bir şey. Herkes sıranın kendisine gelmeyeceğinin hesabını yapıyor. Emperyalist ülkelerin dur demeyeceği artık belli. O zaman bölge ülkeleri sıranın kendisine gelmesini beklemeden bir şeyler yapmalı. En azından bir ilik adım olarak Türkiye, Mısır, İran ve Suudi Arabistan bir araya gelemez mi?
***
SAVAŞA RAĞMEN MOSKOVA
Batı'nın Rusya'ya bakışı, başrolünü SeanConnery'nin oynadığı ve bir kısmı daİstanbul'da geçen ikinci James Bond filmi"Rusya'dan Sevgilerle" aynı olsa daTürkiye'nin bakışı çok değişti. Tabii Rusya da değişti. Bu ruh hâliyle Moskova'ya gidiyoruz. Soğuk diye beklediğimiz Moskova, bizi harika bir bahar havasıyla karşılıyor. Savaşın izini de hissetmiyorsunuz. Herkes işinde gücünde ve hayat devam ediyor. Ancak şehri coşkulu yapan Kızıl Meydan'ı hareketlendiren o kalabalık turist grupları artık yok. Bu eksikliği geceleri ışıl ışıl olan ünlü Bolşoy Tiyatro binası önünde de görmek mümkün. Şehirde daha çok Doğu'dan ya da Rusya Federasyonu içinden gelen gruplar var. Yiyecekten giyeceğe bütün Batılı markalar da çekilmiş durumda. Bu tablo bir anlamda savaşı ve Rusya'ya yönelik Batılı kuşatmayı anlatıyor. Bu gerçeğe rağmen öğleden sonra ve gece boyu restoranlar, kafeler, tiyatrolar tıklım tıklım dolu. Türkiye'nin ünlü restoran markaları Nusret ve Günaydın olmasa da bu iki kurumdan ayrılan aşçıların kurduğu "Şef" gibi birçok restoran ciddi ilgi görüyor. Moskova denince Nâzım'ı (Hikmet) hatırlamamak ne mümkün. Türkiye'den gidenler mutlaka mezarını veya Nâzım Hikmet Vakfı'nı ziyaret ediyor.
BEYAZ GECELER'İN ŞEHRİ Moskova'dan bir günlüğüne de olsa Rusya'nın Batılılaşma serüveninin simgesel şehri Petersburg'a gidiyoruz. Dostoyevski'nin Beyaz Geceler'i, Karamazof Kardeşler'i yazdığı, hapis yattığı; Puşkin'in, Gogol'un, Lenin'in yaşadığı Petersburg, bizde Deli Petro olarak bilinen Rusların "Büyük" dediği Çar Petro'nun 1700'lerde kurduğu bir şehir. Bir mimarlık şaheseri... Sabah ilk işimiz ünlü Hermitage Müzesi'ne gitmek oluyor. Rehberimizin deyimiyle "Dünyanınen büyüklerindenbiri değil, en büyükmüzesi" Hermitage'da Da Vinci'den Picasso'ya birçok ünlü ressamın tablosu var ama binanın içi de tablo gibi... Çarlığın başkenti Petersburg, sonra Moskova oluyor. Tıpkı bizdeki İstanbul-Ankara ilişkisi gibi. Aslında Rusya ile Türkiye arasında cumhuriyet öncesini ve Batı'nın rolünü bir yana bırakırsak çok benzerlikler var. Meclis Başkanı NumanKurtulmuş, bir konuşmasında bu benzerliğe dikkat çekiyor ve şöyle diyor: "Siyasi, sosyal ve ekonomik konulardaiki dost, stratejik müttefik, komşu, tarihselolarak benzerlikleri olan, hele hele toplumyapıları itibarıyla ciddi benzerlikleri olan ikiülke..."
YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ Biraz geç kalınsa da son yıllarda bu benzerlikler üzerine kurulu yeni ikili ilişkiler ağı örülüyor. İki ülke arasında sadece ticari ve siyasi ilişkiler değil, sosyal-kültürel ilişkiler de gelişiyor. Bunun en somut örneği de Moskova'daki Yunus Emre Kültür Merkezi. Bu merkezde bugüne kadar binlerce Rus öğrenci Türkçe ve Türk kültürüyle tanışmış. Bugün Türkiye'de üniversite eğitimini hedefleyen genç bireyler için Türkçe Yeterlilik Sınavı imkânları da sunulan Moskova YETKM'de 7 farklı kurs türü, 16 grup ve 162 kursiyer Türkçe öğrenmeye devam ediyor. Sadece öğrenciler değil, Rus aydınları da merkezle ilgili ki, açılış toplantısında 30 yakın Rus ressamın Türkiye temalı resim sergisi ilgiyle izlendi.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
İsrail nereye kadar?
İsrail'in siyonist yönetimi, Gazze'deki soykırımla yetinmedi, bu kez rotayı Lübnan'a çevirdi. Önce halka siber saldırıyla dehşet saçtı, sonra da Beyrut'u bombalarla yerle bir etmenin düğmesine bastı. Dünyanın güya demokratik ve güçlü ülkeleri de bu kanlı saldırıyı hiçbir şey olmamış gibi izledi. Yine Lübnan'a yapılan saldırıya karşı en sert açıklamayı, BM'de dünya devlet başkanlarının gözünün içine bakarak haykıran Başkan Erdoğan yaptı:
"İsrail hükümeti, katliamlarına silah ve mühimmat desteği sağlayan güçler tarafından şımartıldıkça daha da pervasızlaşmakta; tüm insanlığa, insani değerlere ve uluslararası hukuka meydan okumaktadır. İsrail'in, Gazze ve Ramallah'ta uyguladığı cinnet siyasetini Lübnan'a ve diğer bölge ülkelerine yayma girişimlerine artık 'dur' denilmelidir."
Sahi bu vahşete kim "dur" diyecek?
Böyle giderse faşist Hitler'in önce komünistlere saldırdığında sosyal demokratların, sosyal demokratlara saldırdığında liberallerin sessiz kalması gibi bir durum yaşanacak. Bölgemizde yaşanan da tam böyle bir şey. Herkes sıranın kendisine gelmeyeceğinin hesabını yapıyor. Emperyalist ülkelerin dur demeyeceği artık belli. O zaman bölge ülkeleri sıranın kendisine gelmesini beklemeden bir şeyler yapmalı.
En azından bir ilik adım olarak Türkiye, Mısır, İran ve Suudi Arabistan bir araya gelemez mi?
***
SAVAŞA RAĞMEN MOSKOVA
Batı'nın Rusya'ya bakışı, başrolünü Sean Connery'nin oynadığı ve bir kısmı da İstanbul'da geçen ikinci James Bond filmi "Rusya'dan Sevgilerle" aynı olsa da Türkiye'nin bakışı çok değişti. Tabii Rusya da değişti. Bu ruh hâliyle Moskova'ya gidiyoruz. Soğuk diye beklediğimiz Moskova, bizi harika bir bahar havasıyla karşılıyor. Savaşın izini de hissetmiyorsunuz. Herkes işinde gücünde ve hayat devam ediyor.
Ancak şehri coşkulu yapan Kızıl Meydan'ı hareketlendiren o kalabalık turist grupları artık yok. Bu eksikliği geceleri ışıl ışıl olan ünlü Bolşoy Tiyatro binası önünde de görmek mümkün. Şehirde daha çok Doğu'dan ya da Rusya Federasyonu içinden gelen gruplar var. Yiyecekten giyeceğe bütün Batılı markalar da çekilmiş durumda. Bu tablo bir anlamda savaşı ve Rusya'ya yönelik Batılı kuşatmayı anlatıyor.
Bu gerçeğe rağmen öğleden sonra ve gece boyu restoranlar, kafeler, tiyatrolar tıklım tıklım dolu. Türkiye'nin ünlü restoran markaları Nusret ve Günaydın olmasa da bu iki kurumdan ayrılan aşçıların kurduğu "Şef" gibi birçok restoran ciddi ilgi görüyor.
Moskova denince Nâzım'ı (Hikmet) hatırlamamak ne mümkün. Türkiye'den gidenler mutlaka mezarını veya Nâzım Hikmet Vakfı'nı ziyaret ediyor.
BEYAZ GECELER'İN ŞEHRİ
Moskova'dan bir günlüğüne de olsa Rusya'nın Batılılaşma serüveninin simgesel şehri Petersburg'a gidiyoruz. Dostoyevski'nin Beyaz Geceler'i, Karamazof Kardeşler'i yazdığı, hapis yattığı; Puşkin'in, Gogol'un, Lenin'in yaşadığı Petersburg, bizde Deli Petro olarak bilinen Rusların "Büyük" dediği Çar Petro'nun 1700'lerde kurduğu bir şehir. Bir mimarlık şaheseri... Sabah ilk işimiz ünlü Hermitage Müzesi'ne gitmek oluyor. Rehberimizin deyimiyle "Dünyanın en büyüklerinden biri değil, en büyük müzesi" Hermitage'da Da Vinci'den Picasso'ya birçok ünlü ressamın tablosu var ama binanın içi de tablo gibi...
Çarlığın başkenti Petersburg, sonra Moskova oluyor. Tıpkı bizdeki İstanbul-Ankara ilişkisi gibi. Aslında Rusya ile Türkiye arasında cumhuriyet öncesini ve Batı'nın rolünü bir yana bırakırsak çok benzerlikler var. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, bir konuşmasında bu benzerliğe dikkat çekiyor ve şöyle diyor:
"Siyasi, sosyal ve ekonomik konularda iki dost, stratejik müttefik, komşu, tarihsel olarak benzerlikleri olan, hele hele toplum yapıları itibarıyla ciddi benzerlikleri olan iki ülke..."
YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ
Biraz geç kalınsa da son yıllarda bu benzerlikler üzerine kurulu yeni ikili ilişkiler ağı örülüyor. İki ülke arasında sadece ticari ve siyasi ilişkiler değil, sosyal-kültürel ilişkiler de gelişiyor. Bunun en somut örneği de Moskova'daki Yunus Emre Kültür Merkezi. Bu merkezde bugüne kadar binlerce Rus öğrenci Türkçe ve Türk kültürüyle tanışmış. Bugün Türkiye'de üniversite eğitimini hedefleyen genç bireyler için Türkçe Yeterlilik Sınavı imkânları da sunulan Moskova YETKM'de 7 farklı kurs türü, 16 grup ve 162 kursiyer Türkçe öğrenmeye devam ediyor.
Sadece öğrenciler değil, Rus aydınları da merkezle ilgili ki, açılış toplantısında 30 yakın Rus ressamın Türkiye temalı resim sergisi ilgiyle izlendi.