Donald Trump'ın ikinci kez ve ezici çoğunlukla ABD Başkanı olması sadece içerideki Demokratların değil, onlardan medet uman hatta onlara kurtarıcı gözüyle bakan AB'li ve bizdeki "sosyal demokrat"ların da ezberini bozdu, karalar bağlamalarına yol açtı. Çok garip bir siyasi tabloyla karşı karşıyayız.
Bir yanda adı "demokrat" olan bir siyasi çizginin bütün demokratik değerleri yerle bir ettiğine, dünyayı kaos ve savaşa sürüklediğine tanık oluyoruz... Öte yandan cumhuriyetçi-otoriter bir siyasi çizginin en güçlü aktörü Trump'ın "Ortadoğu ve Ukrayna'da savaşıdurduracağım" iddiası karşısında şaşkınlık yaşıyoruz.
Tıpkı bizdeki gibi "sağ sol, sol dasağ" olmuş sanki...
Aslında ABD'nin son 8 yıllık Trumpve Biden dönemlerine bakınca aradakifark çok net görülüyor. Trump ilk iktidardöneminde savaş kışkırtıcılığı yapmadığıgibi Afganistan ve Suriye'den çekileceğinisöylüyordu. Oysa Biden, bırakın Ukrayna-Rusya savaşını, İsrail'in Gazze'deki soykırımınıkışkırttığı gibi döneminde üçüncüdünya savaşı bile konuşulur oldu.
Ortada Trump'ı daha "güvenilir"kılan böyle bir gerçek var. Buna rağmenABD'nin İsrail'den vazgeçmeyeceği,Trump'ın da soykırımcı Netanyahu'yadestek vereceği biliniyor ama bu konudayine de sürpriz hamleler Trump'tan bekleniyor. Çünkü ne yapacağı öngörülemiyor.
Bakın 2017 yılında Fox News'ta BillO'Reilly'yle söyleşi yaparken gazetecininPutin'le ilgili, "Ama o bir katil" sözlerineşöyle cevap veriyordu: "Bizim debirçok katilimiz var. Ne düşünüyorsun? Ülkemizin masum olduğunumu?" ABD'nin masum olmadığını söyleyenTrump'ın bugünkü yardımcısı JDVance'ın şu sözleri de izlenecek dış politikayailişkin ipuçları veriyor: "Bencebizim de saygıya dayalı, ahlaki öğütleryerine bu ülkenin ulusal çıkarlarınadayalı bir dış politika izlememizgerek."
ABD buna mecbur; çünkü İsrail'inGazze soykırımına açık destek vererekBatı'nın bütün değerlerini yerle bir etti. Trump'ın ABD'ye bu kadar zarar veren İsrail'le ilişkilerde ne yapacağı şimdilik kestirilemese de Ukrayna ve Suriye meselesinde daha net bir tavır sergileyeceği bekleniyor.
Bu iki konu da Türkiye'yle yakından ilgili...
Türkiye, Ukrayna meselesinde iki tarafla da görüşen ve en net barış adımı atan bir ülke. Suriye meselesinin ise Türkiye'siz çözülme ihtimali yok. İşte bu noktada da devreye birbirlerini iyi anlayan Trump-Erdoğan ilişkisi giriyor. İkisi de toplumun ötekileştirilen çevrelerinden oy alan, aile yapısını, gelenekleri önemseyen ve öngörülemez nitelikleriyle rakiplerini şaşırtan isimler. Ama daha önemlisi ikisinin de müesses nizamın hışmına uğramaları.
Trump'ın müesses nizamla kavgasına, sanıyorum dünyada ilk dikkat çeken de Başkan Erdoğan'dı. Daha 2017 yılında ABD'de Trump'a karşı yürütülen kara kampanyaya ilişkin şöyle diyordu: "Amerika'da ülkemizdeki 28 Şubatdönemine benzer bir süreç yaşanıyor."
Şimdi bu tabloyu Türkiye'deki sonhamlelerle birlikte düşünelim. Önce MHPLideri Devlet Bahçeli'nin terörü sonlandırmakşartıyla Öcalan çağrısı, ardındansiyasetle terörü ayrıştırmak adına atılankayyum atamaları ve daha sonra BaşkanErdoğan'ın "Terörsüz Türkiye" mesajıve son çarpıcı açıklaması: "İnşallahönümüzdeki dönemde, sınırlarımızboyunca oluşturduğumuz güvenlibölgenin eksik kalan halkalarını datamamlayacağız."
Bütün bunlar tesadüf değil, iki ülkede bölgeyi dalga dalga etkileyecek yenibir döneme hazırlanıyor. ABD müessesnizamı taş koymazsa dünya, en azındanBiden döneminden daha az kaoslu birdöneme girecek ve bir süre nefes alacak. Sonrasını Allah bilir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Övür
Trump’ın öngörülemezliği ve Ortadoğu
Donald Trump'ın ikinci kez ve ezici çoğunlukla ABD Başkanı olması sadece içerideki Demokratların değil, onlardan medet uman hatta onlara kurtarıcı gözüyle bakan AB'li ve bizdeki "sosyal demokrat"ların da ezberini bozdu, karalar bağlamalarına yol açtı. Çok garip bir siyasi tabloyla karşı karşıyayız.
Bir yanda adı "demokrat" olan bir siyasi çizginin bütün demokratik değerleri yerle bir ettiğine, dünyayı kaos ve savaşa sürüklediğine tanık oluyoruz... Öte yandan cumhuriyetçi-otoriter bir siyasi çizginin en güçlü aktörü Trump'ın "Ortadoğu ve Ukrayna'da savaşı durduracağım" iddiası karşısında şaşkınlık yaşıyoruz.
Tıpkı bizdeki gibi "sağ sol, sol da sağ" olmuş sanki...
Aslında ABD'nin son 8 yıllık Trump ve Biden dönemlerine bakınca aradaki fark çok net görülüyor. Trump ilk iktidar döneminde savaş kışkırtıcılığı yapmadığı gibi Afganistan ve Suriye'den çekileceğini söylüyordu. Oysa Biden, bırakın Ukrayna- Rusya savaşını, İsrail'in Gazze'deki soykırımını kışkırttığı gibi döneminde üçüncü dünya savaşı bile konuşulur oldu.
Ortada Trump'ı daha "güvenilir" kılan böyle bir gerçek var. Buna rağmen ABD'nin İsrail'den vazgeçmeyeceği, Trump'ın da soykırımcı Netanyahu'ya destek vereceği biliniyor ama bu konuda yine de sürpriz hamleler Trump'tan bekleniyor. Çünkü ne yapacağı öngörülemiyor.
Bakın 2017 yılında Fox News'ta Bill O'Reilly'yle söyleşi yaparken gazetecinin Putin'le ilgili, "Ama o bir katil" sözlerine şöyle cevap veriyordu: "Bizim de birçok katilimiz var. Ne düşünüyorsun? Ülkemizin masum olduğunu mu?"
ABD'nin masum olmadığını söyleyen Trump'ın bugünkü yardımcısı JD Vance'ın şu sözleri de izlenecek dış politikaya ilişkin ipuçları veriyor: "Bence bizim de saygıya dayalı, ahlaki öğütler yerine bu ülkenin ulusal çıkarlarına dayalı bir dış politika izlememiz gerek."
ABD buna mecbur; çünkü İsrail'in Gazze soykırımına açık destek vererek Batı'nın bütün değerlerini yerle bir etti. Trump'ın ABD'ye bu kadar zarar veren İsrail'le ilişkilerde ne yapacağı şimdilik kestirilemese de Ukrayna ve Suriye meselesinde daha net bir tavır sergileyeceği bekleniyor.
Bu iki konu da Türkiye'yle yakından ilgili...
Türkiye, Ukrayna meselesinde iki tarafla da görüşen ve en net barış adımı atan bir ülke. Suriye meselesinin ise Türkiye'siz çözülme ihtimali yok. İşte bu noktada da devreye birbirlerini iyi anlayan Trump-Erdoğan ilişkisi giriyor. İkisi de toplumun ötekileştirilen çevrelerinden oy alan, aile yapısını, gelenekleri önemseyen ve öngörülemez nitelikleriyle rakiplerini şaşırtan isimler. Ama daha önemlisi ikisinin de müesses nizamın hışmına uğramaları.
Trump'ın müesses nizamla kavgasına, sanıyorum dünyada ilk dikkat çeken de Başkan Erdoğan'dı. Daha 2017 yılında ABD'de Trump'a karşı yürütülen kara kampanyaya ilişkin şöyle diyordu: "Amerika'da ülkemizdeki 28 Şubat dönemine benzer bir süreç yaşanıyor."
Şimdi bu tabloyu Türkiye'deki son hamlelerle birlikte düşünelim. Önce MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin terörü sonlandırmak şartıyla Öcalan çağrısı, ardından siyasetle terörü ayrıştırmak adına atılan kayyum atamaları ve daha sonra Başkan Erdoğan'ın "Terörsüz Türkiye" mesajı ve son çarpıcı açıklaması: "İnşallah önümüzdeki dönemde, sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenli bölgenin eksik kalan halkalarını da tamamlayacağız."
Bütün bunlar tesadüf değil, iki ülke de bölgeyi dalga dalga etkileyecek yeni bir döneme hazırlanıyor. ABD müesses nizamı taş koymazsa dünya, en azından Biden döneminden daha az kaoslu bir döneme girecek ve bir süre nefes alacak. Sonrasını Allah bilir.